0
Kaç gündür yazı çalışmalarımı gözden geçiriyorum. Bu hafta o yazılardan bazı alıntıları paylaşmak istedim .
Kelimenin Yalın Kalamayan Halleri
Kelimenin yalın hali sanki herkese eşit mesafededir. Biraz soğuktur. Bazen özlemektir. Bazen sevmektir. Belki de hayata dahil olmadığı için, tedavüle çıkmadığı için elden ele dolaşmadığı için tarafsız ve masumdur. Ne var ki, yalın halde kalmak ona yetmez. İlla ki dolaşıma çıkmak, kendini ispat etmek ister. Yolculuk kaçınılmazdır. Hem zaman içinde hem de mekanlar arasında yolculuk yapmaya başlar. Dolaşım hızı arttıkça insanlarla daha fazla haşır neşir olmaya başlar. Mesela özlemek özlüyorum haline gelirken sevmek seviyorum oluverir. Bazı yolculuklar onu bayağılaştırır. İçi boşalır. Herkes tarafından kullanılabilen bir makyaj malzemesi haline gelir. Bazı yolcuklarda daha da olgunlaşır. Dağarcığına girdiği insanın kişisel tarihiyle harmanlanır. Kişisel tarihe özgü vurgulamalar, tonlamalar olmadan kendisini çırılçıplak hisseder. Herkesin olmaktan çıkmış, kıskançlıkla korunur hale gelmiştir. Duruluğunu diriliğini her zaman muhafaza eder. Gücünü ifade etmek için aslında söylemek istediğim şuydu gibi ilave açıklamalarla yan yana gelmeye hiç ihtiyaç duymaz. Yürekte döllenmiş uzun bir hamilelik süresinden sonra doğmuştur. Sadırdan söylenerek hep taçlandırılmıştır. Satırdan söylenmenin sıradanlığını hiç yaşamamıştır.
Anlatılması Mümkün Olmayan Bir Hikaye
Bir hikaye varmış. Aslında hiç anlatılamamış olan, hiç anlatılamayacak olan bir hikaye. Hikaye bu ya Kimsenin kimseyle bir bağı yok. Kurallar yok. Yasaklar yok .. Kimsenin ayağı yere basmıyor. Herkes dengesini sağlamak için her şeyi vermeye hazır ama hiç kimsenin hiçbir şeye sahip olması mümkün değil.Olmakla sahip olmak arasında çelişkinin yaşanmadığı, sahip olmanın ne demek olduğunun bilinmediği bir yerde geçiyor bu hikaye. Evet böyle bir yer var. Terazinin de, tartanın da, tartılanın da olmadığı bir yer. Yerin çekmediği, aksine her şeyi ittiği bir yer
Suflör
Geçmişte yaşadığı güzelliklerin hiçbir değeri yokmuş gibi, sanki hatırlanmaya değer hiçbir şey kalmamış gibi konuşuyordu. Olumsuzlukları özenle muhafaza ediyor, çekip gitmelerine izin vermiyordu. Onlar olmadan hayatın anlamı olmayacakmış gibi . O gerçeklerin terk edilmeye hiç tahammülü yokmuş gibi. Anasız, babasız, yurtsuz, yuvasız kalacaklarmış gibi. Olumlu düşünceler onların yerini alırsa sanki onlara haksızlık yapılacakmış gibi. Onları adeta cımbızla seçiyor, canlandırıyor , kostümlerini giydiriyor, tek tek sahneye çıkarıyordu. Onlar sahnede yerini aldığında rollerini hatırlatmaya hiç gerek kalmıyordu. Hangi rolleri oynayacaklarını o kadar iyi biliyorlardı ki .Ara sıra söyleyeceklerini unuturlarsa onlara suflörlük bile yapıyordu. Kıtlığa odaklanmak onu o kadar yoruyordu ki bolluk ve berekete bakacak, bolluk ve bereketi görecek mecali kalmamıştı.
Tartışma Programı
Programa gelmeden önce programın ismindeki ilk kelimenin ne anlama geldiğine karar vermişti. Bu bir emir kipiydi:Tartışma!. Kavga edeceğine göre ölçü birimlerini rastgele kullanmasına; metre ile ölçülmesi gerekenin litre ile ölçmesine kim ne diyebilirdi ki .. Uzlaşma denildiğinde onu da muhtemelen ikinci şahıs emir kipi olarak algılıyordu. Hayatı iki emir kipinin istilasına uğramıştı: Tartışma! ve Uzlaşma! Niye böyleydi? Çünkü, tarihin sonu gelmişti. Herkes onu dinlemeliydi. Bin kere ölçmek sadece kendisi için değil insanlık için de bir zaman kaybıydı. Ne de olsa, o , konuşabilen son insandı. Bir kere ölçüyor bin kere biçiyordu. Hezeyanlarını düşünce olarak takdim etmekte hiçbir beis görmüyordu. Hep basiretinden söz ediyordu. Ne var ki görmek için değil, görünmek için geldiğinin farkında bile değildi.