0

Fehmi ÇALMUK Gazeteci-Yazar 

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın “Suriyelilere vatandaşlık vereceğiz” açıklaması, ardından hükümetin “TOKİ evlerine yerleştireceğiz” beyanatları öylesine gelişi güzel yapılan günü kurtarma kabilinden açıklamalar gibi görünmüyor. Yalnızca erken seçim için 400 milletvekiline ulaşma hedefi içinde yapılmadığı da ortada. Milli Güvenlik Kurulu’nda da görüşülen bu proje Erdoğan’ın kafasında değil “Devlet aklının” stratejik bir planı olarak ortaya çıkıyor.

Türkiye’nin Cumhuriyet sonrası durumu, ekonomik alanlarda gelişme ve dış tehditlere karşı ülkeyi korumak için nüfus politikası takip etmesi gerekiyordu. Gazi Mustafa Kemal’in 1923 yılının Ocak ayında İzmit’te yaptığı “Nüfusumuzu tezyid etmek lazımdır… Eğer Rusya’dan da getirmek mümkün olursa oradan da getireceğiz. Fakat bence Garbi Trakya’dan kâmilen Türkleri nakletmek lazımdır.” Sözleri hemen karşılığını bulmuştur. Bu nedenle 1923-1938 arasında Bulgaristan, Yugoslavya, Romanya, Türkiye ve Yunanistan arasında gerçekleşen mübadele uygulaması (350 bin civarında Türk gelmiştir) ile bu göçün 1945’e kadar 800 binin aştığı biliniyor. Bu göçler yakın zamana kadar devam etti. Hatta Ak Parti’den Mehmet Müezzinoğlu, 1983 yılında Meriç Nehri'ni kaçak geçerek Türkiye'ye gelen ve İstanbul'da üç yıl vatansız olarak yaşayan bir göçmen… Kafkas göçü, Balkan göçü ve Ortadoğu göçleri…Körfez harbinde 500 bin Türkiye’ye akın etti. Türkiye’nin göç trafiğine bakılırsa son iki yüz yılda 6 milyon insanın yasal yollardan Türkiye’ye göç etmiş durumda. Uluslararası istatistiki verilere göre bir ülke göç edenlerin yalnızca yüzde 10’u ülkelerine geri dönüyor. Yani Türkiye’ye ayak basmış bütün göçmenler istisnaları dışında topraklarına geri dönmüyor. Kalıcılar.

Cumhuriyet’in ilk yıllarındaki göçmenlere iskan hakkı talep etmeme şartı ise yerleşme izni verilirken yanlarında belli miktarda para bulundurması gerektiği belirtilmiştir. Ancak iskan yardımı almayacağına dair taahhütte bulunanlar daha sonra muhtaç duruma düştüğü için devlet yardım etmek zorunda kalmıştı. Balkan göçmenlerin çoğunluğu kendilerine Trakya ve Marmara havzasını ikamet yeri olarak seçti. Ancak devlet nüfus yoğunluğu oldukça düşük seviyede olan bölgelere zorunlu iskan başlattı. Doğu Anadolu, Akdeniz, İç Anadolu ve Trakya bölgelerine muhabirler yerleştirildi. 1934’den sonra gelenler ise ikili anlaşmalar ile Türkiye’ye getirildi ve iskan edildi. İskân Kanunu’na göre menşei ve cinsi ne olursa olsun bütün “millî” topraklardan, mera, baltalık ve fundalık gibi ortak mal hüviyetindeki ihtiyaç fazlası topraklardan, orman niteliğini kaybetmiş yerlerden ve hükümetçe istimlak edilecek çiftliklerden göçmenlere ziraat için yer verilmesi öngörülmüştü.

Peki Türkiye her geleni mi aldı? Türkiye’ye yerleşmek maksadıyla gelen göçmenlerin “Türk ırkından” olması ve “Türk kültürüne bağlı” bulunması gerekiyordu. Bu özelliklere sahip olmayanlar hatta konar-göçer Romanlar bile vatandaşlığa kabul edilmedi. Ancak bu şart Körfez Harbi ve Halepçe olaylarıyla değişti. Suriye’den 1950’den başlayarak bir çok göç oldu. Türkiye geleni aldı, iskan etti. Toplum içinde harmanladı. Kaynaştırdı. Vatandaşlık bağı ile bağlı bir göçmenler, muhacirler akrabalarımız, komşularımız, kardeşlerimiz oldu. Şimdi de Suriye’den göç edenleri almak gibi bir dizi eylem planı var.

AK Parti Grubunda gördüğüm eski milletvekili ve halen Kilis Belediye Başkanı olan Hasan Kara “Tayyip Bey’in 70 yıllık planı var” sözleri stratejik planın ipucunu veriyor. Acaba Tayyip Erdoğan’ın kafasındaki plan nedir? Bölgenin eski milletvekilleri ile yaptığım görüşmelerde ortaya çıkan sonuç şu ki Suriyelilere vatandaşlık verilmesi konusu en az 10 yıllık bir proje… Abdullah Gül’ün Başbakanlığı döneminde Suriye ile sınırların kaldırılma hedefinden bahsettiği yıllar. Erdoğan Başbakanlığı döneminde bölge milletvekili ve belediye başkan adaylarına Suriye’den göç edenlerin vatandaşlığa alınmasıyla birlikte önemli bir atılım yapacaklarını belirtiyor.

Arap diasporası

Projenin ilk hedefi bir Arap diasporası oluşturmak. Osmanlı’nın işgal edilip bir çok Arap ülkesinin yerli destekçileri ile birlikte İngiliz, Fransız, İtalyan sömürüsüne geçmesiyle birlikte Türkiye ile Arap dünyası arasında hep mesafe korundu. Türkiye’nin Arap Birliği’ne gözlemci olarak katılması adım olarak kabul edilse bile İslam Konferansı Örgütü toplantılarında Türkiye’nin yalnız kalması gibi sonuçları etkilemedi. Halen KKTC’ni kabul eden İslam ve Arap ülkesinin bulunmaması da bunun bir sonucu…Tayyip Erdoğan yeni Arap nüfus ile Arap diasporası oluşturmayı hedefliyor. Zaten siyasi demeçlerin içinde “Türkiye ile akrabalık ilişkileri içinde olan Suriyeliler” ifadeleri her zaman yer alıyor. Akrabalık ilişkileri içinden hareketle ile Türkiye’nin hedefleri, vizyonu birinci elden İslam dünyasına ve Arap dünyasına iletilecek. Lider ülke vizyonu için böyle bir adımın atılması gerekli görülüyor.

Türkiye, 1938 yılında yapılacak Hatay referandumu içinde şimdiden tedbirini almış durumda. Hatay’ın nerede kalacağı halkın oylarıyla yeniden belirlenecek.

Elbette vatandaşlığa almanın ekonomik getirileri de olacak. Kalifiye insan gücü yanında, ekilmeyen tarım arazileri ve hayvancılık başta olmak üzere ekonomik getirisi olan alanlarda yeni vatandaşların istihdam edilmesi hedefleniyor. Zorunlu istihdam yapılması halinde ise getirilecek teşvikler iş dünyasının masasında. TOBB’un bu konuda bir çalışması var. Sermayesi olan, ticaret yapabilme kapasitesi olan, esnaf ve sanatkar Suriyelilerin öncelikleri ve ayrıcalıkları var.

İskan olayı ise sosyolojik bir tabana dayandırılmaya çalışılıyor. Özellikle çözüm sürecinden sonra şehirlerin, ilçelerin ve köylerin boşaltılması ile birlikte Kürt nüfus ile birlikte Arap nüfusunun kaynaştırılması hedefleniyor. Nitekim Balkan göçmenlerinin ciddi bir bölümü Doğu Anadolu ve Güney Doğu Anadolu bölgesinde zorunlu iskana tabi tutulmuştu. İskan edildiği yerden ayrılmaması verilen konutu satamama gibi getirilen caydırıcı hükümler ile Suriye nüfusunun iskanı planlanıyor. Böylelikle demografik yapı ile birlikte siyasi yapı da dengelenmiş olacak. Göçmen Suriyelilerin büyük bölümünün Sünni Araplar’dan ve Türkmenlerden oluşması da başlı başına üzerinde durulması gereken bir boyut. Suriyelilerin hızlı nüfuz artışı kısa zamanda bazı yerleşim yerlerinde demografik yapıyı da dengeleyecek. Kimi Kürt siyasetçilerin “PKK ve HDP’ye destek veren Kürt seçmenin Arap nüfusu ile terbiye edilmesi” görüşü ise şovenist bir yaklaşımdan öte gitmiyor.