Yıllardır takip ederim, izlerim. Hatta 28 Şubat'ta İmam Hatiplerin başkanı iken kırmızı karanfil eylemi yaptığımızda, merhum Bülent Ecevit'le konuşurken karşılaştığımız dönemin TBMM Başkanı Hikmet Çetin "Bana niye karanfil uzatmadın?" diye sormuş, ona da İmam Hatipler adına kırmızı karanfil uzatmıştım. Sevgili Melik Yiğitel'in dayızadesi olması, ilgimi de takibimi de daha fazla arttırmıştır. 88 yaşında, yaşı kemale ermiş eski meclis başkanı, Dışişleri Bakanı, NATO'nun Afganistan sorumlusu Hikmet Çetin'in CHP'nin son mitinginde kitleyi selamlarken çekilen fotoğraf karesini incelerken, T24'ten Cansu Çamlıbel ile yaptığı röportaj eski defterleri bir bir ortaya çıkartmamı sağladı.

Fehmi Çalmuk Yazı Kapağı

Yıllardır diplomatik bir dil ile konuşan, CHP genel başkanı iken de diplomatik dili hiç göz ardı etmeyen Hikmet Çetin, röportajında diplomasiyi bir kenara bırakmış, kesin hükümler veren, hedef gösteren, niyet okuyuculuğu yapan, ölümü gösterip sıtmaya razı getirme gibi tarihsel bir sorumluluğu gösteriyordu. Hani Özgür Özel'in ve Ekrem İmamoğlu'nun, İngiltere başta olmak üzere Avrupa'ya, dolayısıyla NATO ülkelerine yaptığı çağrılar karşılıksız kalırken eski bir NATO görevlisi olan Hikmet Çetin'in neredeyse onlar adına Türk siyasetiyle ilgili kumaş kesip elbise biçmesi hiç hayra alamet değil...

Röportaj baştan aşağı bir algı yönetimi... Cansu Çamlıbel cevabını verir gibi soruları hazırlamış, Hikmet Çetin ise çok kısa ve özlü cevap vermekle yetinmişti. Arzu ederseniz, ilk önce röportajın analizini yapmadan Hikmet Çetin ve Cansu Çamlıbel'in analizine bir bakalım.

Peki biz Cansu Çamlıbel'i hangi röportajlardan hatırlıyoruz?

  • Hürriyet'te iken 4 Temmuz 2016'da Şimon Peres ile röportajı yayınlandı. Dikkat: 15 Temmuz'dan hemen önce!..."7 yıl sonra One Minute Yanıtı" başlığıyla! Şimon Peres'i "sempatik" göstermeye yeltenen bir röportajdı.
  • Çamlıbel'in 9 Aralık 2018 tarihli Hürriyet'te Rahip maskeli CIA ajanı Andrew Brunson ile röportajı yayınlanmıştı. Kuzey Carolina'da gerçekleştirdiği röportaj, neredeyse psikolojik harp kapsamındaydı ve Brunson'ı "sempatik" göstermeye çalışıyordu.

Gelelim Hikmet Çetin başlığına...

Hikmet Çetin'in ise hikâyesi biraz uzun. Röportajda kendisinin Liceli olduğunu ve Süleyman Demirel'e atfen geldiği görevlerin, doğrusu getirildiği görevlerin hep Türkiye Cumhuriyeti sayesinde olduğunu belirtip iftihar ettiğini söylüyor.

(- Siz bugüne kadar devlet içinde Kürt sorununu inkâr eden, ulusalcı çizgiyi savunanlar için hep ‘mükemmel örnek’ oldunuz. Türkiye Cumhuriyeti’nin Dışişleri Bakanlığını, TBMM Başkanlığını yapan bir Kürt olduğunuz için “Bu devlet ayrımcılık yapmıyor” demek için kullanıldı adınız. Bundan rahatsızlık duyduğunuz oldu mu hiç?)

“Ben Türk vatandaşı olmaktan hep iftihar ettim. Her şeyi yaptım. Ne gerekiyorsa onu yaptım, her zaman ve her yerde. Demirel bir gün sohbet ederken bana dedi ki; “Bak sen Lice'den geldin, Dışişleri Bakanı ve Meclis Başkanı oldun. Ben İslamköy’den geldim, Başbakan oldum. Bunları bize sağlayan cumhuriyettir.” Şimdi biz bu Cumhuriyet’in devamıyla ilgili kritik bir andayız. Ama ben inanıyorum ki bizi yetiştirip bu makamlara getiren Cumhuriyet devam edecek.”

Şimdi biz bu Cumhuriyet’in devamıyla ilgili kritik bir andayız” sözüne dikkatinizi çekmek isterim.

Hikmet Çetin’in Kürt kökenli olduğunun ilk farkına varan Süleyman Demirel değil elbette... Buraya yine tarihi vesikalardan birini daha ekleyelim. CIA’ye raporunu... 1979 yılında yayınlanan raporu dönemin Hürriyet Gazetesi'nin ABD Temsilcisi Sedat Ergin kaleme almıştı.

CIA’nın 1979 yılında yayınladığı rapor, geleceğin Dışişleri ve TBMM Başkanı Hikmet Çetin’in "Parlayan Yıldız" olduğunu gösteriyor.

Hikmet Çetin Hakkında Yapılan Haber

Hikmet Çetin'in CIA karnesi

ABD’nin casusluk kuruluşu CIA’nın (Merkezi Haberalma Örgütü) 1979 yılında Kürt sorununa ilişkin olarak hazırladığı bir raporda, Türkiye'deki önde gelen Kürtler arasında, SHP-DYP koalisyonunun Dışişleri Bakanı Hikmet Çetin'in de gösterildiği ortaya çıktı.

İslam devriminden sonra Tahran'daki Amerikan Büyükelçiliği'ni basan İranlı öğrencilerin ele geçirip, sonradan yayınladıkları belgeler arasında, CIA'nın 1979 yılında hazırladığı Ortadoğu’daki Kürt sorununa ilişkin bir rapor da bulunuyor.

Raporda, Kürt sorunu ayrıntılı bir şekilde incelendikten sonra Türkiye, Irak ve İran’daki önemli Kürtlerin biyografilerine yer veriliyor.

Bu bölümde Türkiye’den Kamran İnan ve Hikmet Çetin, Irak’tan da Molla Mustafa Barzani ile Celal Talabani yer alıyor. CIA, 1979 yılındaki bu değerlendirmesinde Hikmet Çetin için şunları söylüyor:

"Hikmet Çetin'in siyasi kariyeri, bir yıldızın parlayışını andırır... Diyarbakır'da 1937'de doğan Çetin, Ankara'ya gelerek Ankara Üniversitesi'nde iktisat öğrenimi görmüştür. Ardından ABD'ye gelerek Williams Koleji'nde master yapmıştır. Çetin, 1971-77 yılları arasında Devlet Planlama Örgütü'nün Ekonomik Planlama Dairesi'nin başkanlığında bulunmuştur. Ecevit tarafından 1977 yılında politikaya çekilen Çetin, kısa zamanda Başbakan'ın en yakın danışmanlarından biri olmuştur. Sessiz ve mütevazı kişiliğine karşılık son derece azimlidir. Çetin, titizliği ve Türkiye'nin hantal bürokrasisini ustaca idare edişiyle tanınmıştır. Yumuşak başlı tabiatı sonucu düşmanı az, hayranı çoktur."

İsrail’e İlk Gitmenin Onurunu Yaşamak…

Yıllar önce Hikmet Çetin'in yine Cansu Çamlıbel ile yaptığı bir röportajda “onur” duyduğu başka bir konu daha vardı.

Milliyet Gazetesi

İsrail’in Kudüs’ü ilhak girişimlerine yoğunlaştığı dönemde AP Azınlık Hükümeti'nin Dışişleri Bakanı Hayrettin Erkmen, “tutum ve davranışıyla dış politika konusunda milli menfaatlerimize aykırı hareket ettiği” iddiasıyla MSP Genel Başkanı Necmettin Erbakan tarafından verilen gensoru ile 03.09.1980 tarihinde MSP ve CHP’nin oylarıyla düşürülmüştü. CHP’nin devamı olan SHP'nin dışişleri Bakanı Hikmet Çetin, yıllar sonra Dışişleri Bakanı olarak İsrail’e gitmenin onurunu yaşayacaktı. İsrail'e giden ilk Dışişleri Bakanı olmaktan onur duyan Hikmet Çetin, buna bir de TBMM Başkanı olarak ilk İsrail'e gitmenin onurunu yaşadığını belirtiyor.

Hikmet Çetin2

Yücel Katırcıoğlu “2. Yahudi Devleti” kitabında bu konu şu şekilde işleniyor:

"Türkiye, İsrail'i ilk tanıyan Müslüman ülke oldu ve Araplar'ın, İsrail'le ilişkilerin kesilmesi için yaptığı baskılara göğüs gerdi..."

"1993 Aralık'ında İsrail'i resmi olarak ziyaret eden ilk Türk Dışişleri Bakanı olmanın onurunu yaşadım. 1999 Mart'ında aynı onuru bu kez Meclis Başkanı olarak yaşadım..."

"Ahlaki olarak kabul edilemez intihar saldırılarına karşılık İsrailliler'in aşırı tedbir alması bölgedeki çıkmazı çözme şansını azaltıyor..."

"AKP'nin iktidara gelmesi ilişkilerimizi soğutmuyor. Aksine Başbakan Erdoğan ve Abdullah Gül ilişkilerin kalıcılığını vurguladı. Türkiye için İsrail ile ilişkileri geliştirmek, tarihi, stratejik ve geri döndürülemez bir karardır..."

Yazının bu kadar bölümü bizim analizimiz için yeterli ve çok önemli. Hikmet Çetin'in, 3 Aralık 2002 tarihinde İsrail'de bir konferansta yaptığı konuşmadan alınan pasajlar, O'nun düşünce ve duygularını bütün açıklığıyla ortaya koyuyor.

Hikmet Çetin, Türkiye'de hem TBMM Başkanlığı, hem de Dışişleri Bakanlığı yapmış, önemli bir kişi.

Bu konuşmayı yaptığı İsrail'in, Parlamentosu'nun, yani Knesset'in girişinde "İsrail'in sınırları Nil'den Fırat'a kadardır" diye yazdığını elbette ki biliyor.

Bu ifadenin, "Türkiye'nin Güneydoğusu İsrail'e aittir" anlamına geldiğini de hiç şüphesiz biliyor.

İsrail Dışişleri Bakanı İzak Şamir'in "Türkiye, Kürdistan'ı işgal altında tutan ve Kürtler'e bağımsızlık vermeyen devletlerden biridir" dediğini de elbette ki biliyor.”

Gelelim röportaja…Son tartışmalara neredeyse gövdesini ortaya koyarak cevap veren taraf olan Hikmet Çetin’in tarihi röportajında neler var?

“Neler neler yok ki?” diyesi geliyor, öyle ya... Bir Halıcının dükkanında “Free Turkey Journalist” etiketinin yapışık olduğu diz üstü bilgisayarın yanı başında Hikmet Çetin’in sözlerini okuyoruz, konuşturanların mesajını öğreniyoruz. Alıntımızda sorulara da yer verdik ki Hikmet Çetin’in neredeyse sorularda eksik kalan yerleri kısa ve kesin cümlelerle doldurduğunu göreceksiniz.

Erdoğan Açık Seçik Hedef Tahtasında

Hikmet Çetin röportajında açık ve seçik olarak Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ı hedef alıyor. Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın Kemal Kılıçdaroğlu ile işbirliğinin yıllar öncesine dayandığını belirten Hikmet Çetin, son CHP kurultay tartışmasında da iş birliğinin sürdüğünü belirtiyor.

-Siz şunu iddia ediyorsunuz; Kemal Kılıçdaroğlu sessiz biçimde kurultay davasını beklemiyor, bizzat kendisi kurultayın iptali için aktif biçimde çalışıyor. Bu iddiayı destekleyecek bilgi var mı elinizde?

Ben onun en üst düzeydekilerle de temas içinde olduğunu sanıyorum.

-Cumhurbaşkanı Erdoğan ve yakın çevresini mi kastediyorsunuz? O halde size göre ona net biçimde işaret verildi ve o da hazırlığını yapıyor, öyle mi?

Evet. Dikkat ederseniz “Ben neredeysem Genel Merkez orasıdır” gibi şeyler söyledi bir ara. Hazırlığı ona göre yapıyor.

"Kemal Kılıçdaroğlu, Erdoğan’ın yeniden aday olamayacağı konusu üzerinde gereken ağırlıkta durmadı."

-AKP Genel Başkan Yardımcısı ve Seçim İşleri Başkanı Ali İhsan Yavuz geçen hafta 2028 seçimlerine dönük iktidarın bakışını alenen ortaya koyan bir açıklama yapmış ki zaten bu argüman daha önce başka AKP’liler tarafından da dile getirilmişti. Ama şimdi Ali İhsan Yavuz, 2028 seçimleri için resmen tarih vermiş; 30 Nisan ya da 7 Mayıs. Yani 14 Mayıs tarihinden bir hafta önce bile yapılsa 2023 seçimlerinin yenilenmiş olacağını bu nedenle de Erdoğan’ın aday olabileceğini savunuyor! Erdoğan ekibi en azından 2033’e kadar koltuğu bırakmama kararını almış diyebilir miyiz?

Muhalefet daha önce bu konunun üzerinde gereken ağırlıkta durmadı.

-“Muhalefet” derken CHP’yi kastediyorsunuz sanırım. 2017 referandumunda mühürsüz oyların sayılmasına itiraz etmeme kararı alan da eski Genel Başkan Kılıçdaroğlu idi. Keza 2023 seçimlerine giden yolda bunu mesele yapmama kararı alan da yine oydu.

Evet, Kemal Bey yapmadı. İtiraz ettirmedi.

Hikmet Çetin Cansu Çamlıbel

Erdoğan Ekrem İmamoğlu’nu Cezaevinden Çıkartmazmış!

Hikmet Çetin, Ekrem İmamoğlu'nun cezaevinden çıkamamasının nedenini de Erdoğan olarak gösteriyor:

"Cumhurbaşkanı’nın Ekrem’i kesinlikle bırakmayacağını tahmin ediyorum."

-Dikkatimi çekti sözlerinizde hep Özgür Özel vurgusu var. Halbuki aslında çok yakın bir zamana kadar halen CHP’nin cumhurbaşkanı adayı olan Ekrem Bey'in ismi öne daha çok çıkıyordu. Kemal Kılıçdaroğlu’nun temel itirazlarından birinin de tam buna olduğunu biliyoruz, İmamoğlu’nun öne çıkartılmasına. Şimdi Özgür Özel bu mücadelede daha önde görünüyor. Yani aslında iktidar 19 Mart sürecinde Ekrem İmamoğlu’nu pasifize etmeyi bir ölçüde başardı diyebilir miyiz?

Ben Cumhurbaşkanı’nın Ekrem'i kesinlikle bırakmayacağını tahmin ediyorum.

İmamoğlu Erdoğan Karşısında Kaybetmez, Kılıçdaroğlu Kaybeder

-Bugün de anladığımız kadarıyla Ekrem İmamoğlu ve onun temsil ettiği her şeyin CHP’den temizlenmesi gerektiğini düşünüyor Kemal Kılıçdaroğlu.

CHP biter o zaman yahu!

-Neden? CHP eşittir Ekrem İmamoğlu mu?

Ekrem Bey önemli bir kişi. Önemli bir adam. Elimizdeki en önemli aktörlerden birisi.

"Erdoğan Kılıçdaroğlu’na karşı kesin kaybetmez."

-Genel olarak toplum da zaten ağırlıklı olarak İmamoğlu’nun Erdoğan’ın en önemli rakibi olduğu için hapiste olduğunu düşünüyor. Altı aylık yoğun propagandayla dahi iktidar bu algıyı çok geriletememiş gibi gözüküyor.

Tabii, tabii. Erdoğan kaybedeceğini biliyor. Kemal Kılıçdaroğlu karşısında kesin kaybetmez. Ekrem Bey’in karşısında kesin kaybeder çünkü Kürtlerin yüzde 90’ı ona verir, Karadenizli verir.

-Kürtlerden çok eminsiniz bakıyorum.

Ben çok eminim.

-Siz zaten biraz önce bu söyleşide “Ekrem İmamoğlu’nu kesinlikle serbest bırakmayacağını düşünüyorum” dediniz. Zaten iktidar medyası da İmamoğlu’nun sonunun Demirtaş gibi olacağına dönük manşetler atıyor. Demirtaş malum dokuz senedir hapiste. Siz Ekrem Bey’in de onunkine benzer uzun bir tutukluk süreci mi yaşayacağını düşünüyorsunuz?

Doğru, öyle görünüyor.

MHP’ye Gözdağı, Bahçeli’ye Tehdit: Tabanı Kontrol Edemezsin

Hikmet Çetin, Cansu Çamlıbel ile röportajında MHP lideri Devlet Bahçeli ve MHP ile yöneticilerle yaptığı görüşmenin de ilginç detaylarını veriyor. Ancak görüşmede merhum Alparslan Türkeş'le yaptığı bir görüşmenin anekdotunu anlatırken Bahçeli'ye neredeyse aba altından sopa gösteriyor. Bahçeli'ye, MHP tabanını kontrol edemeyeceksin mesajı veriyor. Zira 2026 yılına ilişkin MOSSAD’ın Türkiye hedeflerinin ilk sinyali de veriliyor. Ekonomik isyana dönüştürülmeye çalışılacak sokak olaylarının tabanının Terörsüz Türkiye Projesine tepki olarak milliyetçi kesimin yönlendirilmesi planlanıyor. Bahçelievler katliamı 1980 önce MHP tabanına yönelik tam provakasyon eylemiydi. Diğer bir anlatımla ipin ucunun kaçtığı eylemdi.

Devlet Bahçeli hürmetinden dolayı sizinle görüşüyor, sizin söylediklerinizi ‘yarı onaylar’ jest ve mimiklerle dinliyor. Yani bir bakıma CHP’nin ‘hırçın’ bulduğu tavrını yumuşatmaya çalışıyor ama öte yandan da Erdoğan ve hükümetinin Türkiye’yi geren bu süreçlerde izlediği metotlara gerçek bir fren koymayı da düşünmüyor. Açıkçası bendeki izlenim bu.

Şimdi Sayın Bahçeli’ye bir anımı anlattım. 12 Eylül'de Alparslan Türkeş’i gözaltına aldılar, sonra bıraktılar. Yıllar sonra ben bir gün Ankara Oran’da yürüyüş yaparken kendisiyle karşılaştım. Arkasında beş altı kişiyle, korumalarıyla o da yürüyordu. Türkeş o kısa sohbette bana şöyle dedi: “Eğer 12 Eylül’den önce CHP ile MHP koalisyon yapsaydı, sokaklarda anarşi biterdi ve 12 Eylül olmayabilirdi.” Sonra bana “Siz ne düşünüyordunuz?” diye sordu. Ben dedim ki: “Ben de o sırada kesinlikle böyle düşünüyordum. Vedat Dalokay ile birlikte Cumhuriyet Halk Partisi – MHP koalisyonunun çok şeyi halledeceğini düşünüyordum. Bence de bu yapılabilseydi 12 Eylül de olmayabilirdi.” Sonra ülkücülerin o dönem yaptığı bazı şeyleri eleştirince Türkeş “Her şeyi kontrol edebildiğinizi sanıyorsunuz. Oysa bazı şeyleri ben de kontrol edemedim. Beni de aştılar” dedi.

-Hangi olaylara atıfta bulunarak söyledi bunu Alparslan Türkeş?

Bahçelievler katliamına, 7 TİP’linin öldürülmesine.

Hikmet Çetin Mitinginde

Bahçeli’ye: Ak Parti’den Desteğini Çek, CHP ile Hükümet Kur!

2002 yılından bu yana bütün siyasi denklemlerde Başbakanlık, hükümet ortağı, meclis Başkanlığı gibi birçok teklifi, CHP ile koalisyon hükümeti kurma başta olmak üzere birçok teklifi reddeden Bahçeli'ye, Hikmet Çetin, tabanını kontrol edemezsin tehdidinden sonra bir de teklif sunuyor. Ortaya koyduğu formül ise CHP MHP hükümeti...

-Peki siz Alparslan Türkeş ile yıllar önce aranızda geçen bu sohbeti bugünün konjonktüründe MHP lideri Devlet Bahçeli’ye neden anlatma gereği duydunuz?

Ben hala bugün bile CHP ile MHP'nin koalisyonu çok başarılı olacağına inanıyorum.

-Yani bunu doğrudan söylemediniz Bahçeli’ye ama Türkeş sohbeti üzerinden bunu demeye getirdiniz. Doğru mu anlıyorum?

Onu demeye getirdim, evet.

-Ama Devlet Bey bu konuda bir şey söylemedi size.

Söylemedi, dinledi sadece.

Terörsüz Türkiye Başarılı Olamaz

Hikmet Çetin'in röportajında dikkat çeken bir konu ise neredeyse devlet politikası haline gelen terörsüz Türkiye projesi ile ilgili. Hikmet Çetin açıkça terörsüz Türkiye projesinin başarılı olacağına inanmadığını belirtiyor.

-Tüm bunlar olurken Devlet Bahçeli bir yandan da yaklaşık bir sene önce kendisinin attığı radikal adımlarla varlığından haberdar olduğumuz ‘Terörsüz Türkiye’ sürecinin raydan çıkmaması için gayret sarf ediyor. Bugün hem Öcalan’ın hem de DEM Parti’nin atılmasını beklediği adımlar da aslında işin kalbinin 2013-2015 arasında yürütülen çözüm sürecini tıkayan konularla ilgili olduğunu gösteriyor. O gün başarılamadı. Bugün neden başarılı olsun?

Bahçeli o zaman muhalefetteydi ve sürece karşı çıkıyordu. MHP de CHP de katılmadığı için başarılı olmadı.

-Bugün MHP zaten adeta işin çimentosu. CHP de en azından meclisteki komisyona katıldı. Yani süreç başarılı olacak, öyle mi?

Bazı sorunlar var ama ben yine de başarılı olabileceğine inanıyorum.

-“Bazı sorunlar var” derken, tam olarak neyi kastediyorsunuz? Çünkü aslında pek çok sorun var gibi.

O dağdan gelenleri ne yapacaksın?

Kürt Oylarını Konsolide Ediyorum İtirafı… DEM Tabanıyla Bağları ve Bağlantıları…

Ve Hikmet Çetin'den röportajın bir bölümünde de inanılmaz bir itiraf geliyor. Neredeyse Kürt oylarını konsolide edebileceğini belirten Hikmet Çetin, DEM tabanı ile kuvvetli bağları ve bağlantıları olduğunu ve her gün konuştuğunu, bunların sonucunda Kürt oylarının hangi tarafa yöneleceğini de röportajında gündeme getiriyor.

-Ve o masada DEM Parti dağdakilere aftan, Öcalan’a özgürlükten bahsederken bir yandan da CHP’li belediye başkanları DEM ile seçim iş birliğine gittikleri için tutuklu kalmaya, yargılanmaya devam edilecek. Bu ikilemi yönetmek giderek daha zor bir hal almaz mı Özgür Özel açısından?

Ben şöyle düşünüyorum; bir sonraki seçimlerde bence DEM tabanı zaten AKP’ye oy vermeyecek ama DEM’e de vermeyecekler. Ben o bölgenin insanı olarak tahmin ediyorum, CHP’ye oy verecekler.

-Bu biraz İngilizcede ‘wishful thinking’ dediğimiz şey değil mi? Yani bana sanki siz kendi gönlünüzden geçene uygun bir projeksiyon yapıyorsunuz gibi geldi. Haklısınız anketlere göre DEM tabanından hala AKP’ye pek bir geçiş olmamış gibi. Ama DEM Parti günün sonunda Erdoğan’ı bir kez daha başkan yapma projesine destek verecekse hakikaten de tabanı buna itiraz ederek CHP’ye yönelebilir mi?

Ben sadece bugüne dair gözlemlerimi dile getirdim. Benim o tabanla ciddi kuvvetli bağlarım ve bağlantılarım var. Her gün konuşuyorum. Ve bu ilişkilerimin sonucunda böyle bir tahminde bulunuyorum.

Öcalan, Etkisiz Eleman

Hikmet Çetin bu arada Abdullah Öcalan'ın rolü konusunda da neredeyse kesin hükme varan bir görüş sarf ediyor. Tabanın 2028 yılında Öcalan'ı dinlemeyeceğini belirtiyor.

-Sırrı Süreyya yakın dostuydu, o zaten öyle düşünüyordu da daha geçenlerde Öcalan’ın Demirtaş konusundaki görüşleri yansıdı yine kamuoyuna. Rivayet o ki kendisini İmralı’ya ziyarete giden DEM heyetine Demirtaş’ın 2015’te Erdoğan’ı hedef alan “Seni başkan yaptırmayacağız” çıkışının sürece çok zarar verdiğini söylemiş. Anlıyoruz ki Demirtaş, devletle müzakereyi götüren Abdullah Öcalan açısından istenmeyen biri.

O parti en yüksek oyu Selahattin Demirtaş’ın eş başkanlığı döneminde ve bu hatırlattığın cümleyi meclis kürsüsünden kurmasından sonra aldı. HDP 2025 seçimlerinde yüzde 13,1 alarak 80 vekil çıkardı. MHP ile eşit sayıda vekil çıkarmayı başardı. Selahattin Demirtaş her zaman partisinin ‘Türkiye partisi’ olmasını istedi, teröre her zaman karşıydı. Ben 2019’daki ikinci İstanbul seçiminden önce Diyarbakır’da Kürt gençlerle bir araya geldim. Sordum onlara; “Öcalan tarafsız kalın diyor, İstanbul’daki Kürtler ne yapar?” Şu yanıtı verdiler; “Biz onu dinlemeyiz.”

-Yani 2028 seçimlerinde Kürt gençler Öcalan’ı dinlemeyebilir…

Bence büyük ölçüde dinlemeyecekler.

NATO Türkiye’yi Korumaz

Röportajın neresinde NATO'dan ve Amerika'dan bahsedilecek diye beklenirken, Hikmet Çetin röportajın sonunda İsrail'in Türkiye'ye saldırısı karşısında Amerika ve özellikle NATO'nun ne yapacağı konusunda açık ve net bir tavır ortaya koyuyor. Hikmet Çetin'e göre NATO Türkiye'yi korumaz.

-Bir de dış politika sorusu sormadan bitirmeyeyim bu söyleşiyi. İsrail’in 7 Ekim 2023’ten beri şiddetlenen saldırganlığı, Gazze’de yürüttüğü soykırımın boyutunu detaylarıyla hatırlatmama gerek yok, hepsine vakıfsınız. Geçen hafta da Hamas liderlerinin toplantısını hedefleyerek Katar’ın başkenti Doha’yı vurdu. Bunun üzerine “Acaba Türkiye’yi de vurur mu?” tartışması yeniden başladı. Bunun mümkün olmadığını savunanlar Türkiye’nin NATO üyesi olmasının bu ihtimali engelleyeceğini düşünüyor. Yani İsrail Türkiye’de bir noktayı vursa, NATO geçen hafta Polonya’da olduğu gibi ortak bir yanıt verir mi?

NATO bunu yapamayabilir. Bakın NATO demek Amerika demek. Amerika İsrail’e güçlü bir tepki verilmesini engellerse, NATO normal şartlarda alması gereken aksiyonu alamayabilir. Tabii bu söylediğimin olması için ABD’nin ortak NATO kararını veto etmesi lazım. Bu hiç olamayacak bir şey değil ama ben her şeye rağmen İsrail'in Türkiye'ye saldıracağına inananlardan değilim. Dediğim gibi bu sorduğun bir olasılıktır ama bunu engellemek için bütün taraflar her şeyi yapacaktır. Netenyahu’ya kalsa her şeyi yapabilir ama Türkiye’ye karşı bir hamlesi İsrail halkından da destek görmez.