“İki dünyayı birleştiren terkibin sırrı nedir? Ruhla bedeni, sezgi ile bilgiyi, metafizikle fiziği, şuuraltı ile şuuru, dünle yarını, an’ane ile inkılâbı, kökle dalı, görünmezle görünürü, mâna ile maddeyi, Yaratan’la yaratılanı birleştiren büyük sentez ne ise, odur.
Geçmişi unutacak kadar hafızasız, geleceği tasavvur edemeyecek kadar hayalsiz bir millet yaşayamaz. Bizim kaderimiz zamanın ve mekânın dışında değildir; tarihin ve coğrafyanın içindedir: Doğu ile Batı arasında kolan vurmuş bir milletin tarihi ve Orta Doğu’da karar kılmış bir milletin coğrafyası.
Karar kılma, dinamik mekikliğini kaybettiği zaman, orta boşluktur. İki ucu birleştirme hamlesinin merkezi olduğu zaman, doluluğun ta kendisidir.
Ortadoğu’da doğu-batı kutuplaşması zarurîdir. Bu çatışma aklın emri ve kontrolü altında kaldıkça yaratıcı, ihtirasın şaşkınlığı ve ölçüsüzlüğü içinde kaldıkça batırıcıdır.
İnan ve düşün! İkisi birbirini bozmaz, tamamlar. Doğulu gibi inan, Batılı gibi düşün. Tap ve bil. İmansız ilim ve ilimsiz iman, tek ağızlı makas.
Kalbini Doğu’ya, kafanı Batı’ya bağla: Kendini bulursun.
Yobaz kavrayamaz; bunun için tek taraflıdır.
Bize “dinbaz” ve “devrimbaz” değil, dindar ve inkılâpçı lâzım.
Şekilde kalan din ve şekilde kalan inkılâp, ruhunu şeytana satmıştır.
İmansız din ne kadar sahte ise; ilimsiz, izahsız ve ispatsız inkılâp da o kadar uydurmadır.
Aman dostlar, aman çocuklar! Yobaz olmayın: Ne din, ne devrim yobazı. Daima muarızınızın da haklı olması ihtimalini düşünün; unutmayın ki herkesin biraz hakkı vardır ve unutmayın ki hakkın bütünü yalnız Cenab-ı Hak’tadır.”
Yarım asrı geçen zamanda, merhum Peyami Safa’nın Tercüman Gazetesi’nde (27 Nisan 1959) kaleme aldığı “Bir Ortadoğulu’nun Düşünceleri” makalesiyle giriş yaptım bugün.
Neden? CHP’de yaşananları özetleyebilmek için. Devrimbaz Komedyası için… Sevgili Tamer Korkmaz’ın tabiriyle “İmamson” lakaplı Ekrem İmamoğlu’nun Beylikdüzü hattında, Özgür Özel’in Manisa hattında mücadelesini bir hukuk ve adalet savaşı gibi izlettirilmeye çalışıldığı için…
CHP’nin kurumsal yapısı değil… Kurulduğu günden bu yana parti üzerine çöreklenen aileler, devşirmeler, mandacılar, işbirlikçilerin varlığı için. Yoksa Müdafa-ı Hukuk’un ürünü CHP’nin Kuvay-ı Milliye’den sapması intihardı.
Bunun için Büyük Usta Peyami Safa’nın “devrimbaz” kelimesi bugünkü CHP yönetimine nasıl da yakışıyor. Nurlar içinde yatsın merhum Prof. Dr. Nevzat Yalçıntaş ile ölümünden önce yaptığım son röportajda, Peyami Safa’nın “devrimbaz” tabirini CHP yöneticilerinin alnının çatına yapıştırırcasına ortaya koyuyor; Türkiye’nin bağımsızlık mücadelesi karşısında oynadıkları sahte rolleri ilan ediyordu.
Söz yine Peyami Safa’nın:
“Devrimbaz kelimesine gelince; bu, inkılâba kendi istedikleri mânayı veren, hokkabaz gibi bir kelimenin içinden beklenmedik mânâlar çıkarmasını bilen açıkgözler için biçilmiş kaftandır. Kelimenin sonundaki ‘-baz’, Farsça bahten(oynamak) mastarından gelir. Türkçe bir kelime ile Farsça bir kelime arasında vasfî terkib yapmak kaideye aykırıdır. Fakat müstesnaları yok değildir: oyunbaz, dilbaz gibi.
Devrimcilere, yani sahte inkılâpçılara, inkılâp oyunbazlarına hokkabaz külahı gibi yakışan bu kelime, yapısı bir olmamakla beraber yobaz kavramının inkılâp konusundaki tam karşılığıdır. Çünkü devrimbaz, bir inkılâp yobazıdır. Din yobazı dine nasıl dilediği mânayı verir ve onu tahrif ederse; inkılâp yobazı da devrim uydurmasına dayanarak inkılâp kavramını öyle rezil eder.” (Tercüman, 3 Temmuz 1959)
İki binli yılların başından bu yana Türk siyasetini dönüştüren, kimyasını bozan FETÖ yapılanması, paralel yapıyla başladığı “zihinsel dönüşüm”ü bugün CHP içinde bir güç mücadelesine getirmiştir. Majestelerinin şövalyelerinin güç savaşıdır aslında bu…
Kasım Gülek’in fonladığı parayla Beylikdüzü’nde alınan, Fatih Üniversitesi’ne vakfedilen araziler, Şerif Ali Tekalan ismini gündeme getirir ki, aklıma 28 Şubat döneminde merhum Muhsin Yazıcıoğlu’nun RP hükümetine destek verdiği için tehdit edilmesi gelir.
Beylikdüzü’nde kimler yoktur ki: Çebi ailesi, Büyükçekmece Belediye Başkanı Hasan Akgün…
Ömer Şanlı’nın YouTube kanalında, ailesinin İstanbul’da oturmasına karşılık gidip geldiği iki bekar evinden bahseder Ekrem İmamoğlu… Murat Ongun, Fatih Portakal gibi ev arkadaşları vardır. O dönem Mustafa Özcan’ın bekar evlerine niye bu kadar özen gösterdiği, elbette yıllar sonra anlaşılacaktır.
Şehzadeler şehri Manisa hattı vardır ki; altında İshak Alaton, İlhan İşbilen vardır. Bir de İşbilen’in 1975’ten 1980’e kadar ev arkadaşı, 1978’de TÖV kurucusu, AK Parti’nin kurucularından bir isim çıkar.
Şehzade, CHP tahtına oturur oturmaz mücadelenin fitili ateşlenmiştir. Çünkü Özgür Özel’in kamuoyuna “kahraman” diye takdim edilmesi boşuna değildir.
Bugün CHP, “devrimbaz”ların eline geçmiştir. Saraçhane medyasının canhıraş çırpınışlarına bakılırsa, bir ayağı iktidar nimetinde, diğer ayağı Saraçhane izzet ikramında bulunan medya patronları, masalar arasında kons yapmaktan yorulmayı bilmezler…
Türk siyasetinin görünmeyen aktörlerle ne denli iç içe geçtiğini gösterir birçok nokta var aslında. Kimi zaman partiler arası geçişlerle, kimi zaman medya manipülasyonlarıyla şekillenen bu ilişkiler ağı, önümüzdeki dönemde çok daha açık tartışmalara konu olacaktır.
Mustafa Kemal Paşa’nın Büyük Taarruz’dan bir gün önce Başvekil Rauf Bey’e ve Meclis İkinci Başkanı Adnan Bey’e çektiği şu telgrafta belirttiği üzere:
“Garp cephesindeki ordularımız, tevfikat-ı sübhaniyeye istinaden Ağustos’un yirmi altıncı Cumartesi günü düşmana taarruza başlayacaktır.”
Hülasa: Garp cephesinde işler karıştır ve taarruza geçmişlerdi. Ah, bir de Recep Tayyip Erdoğan’ı indirebilseler… Seçimle indiremediler, darbeyle götüremediler.
O zaman halka halka etrafını örüp bunaltıp, etrafını göremez hale getirmeliler. Hele bakın, kabine revizyonu öncesi kimler kimler ortaya atılıyor, övülüyor, göklere çıkarılıyor. Devrimbaz dedik ya…
Geçmişle bütün ilgisini kesen ve ona tamamen sırtını dönen, hatta dünle yarın arasında bir köprü kurmaya çalışmayan kişilerin adıdır.
Dadanmış kadrolar olarak inşa edileni deviren, yenisini inşa etmek için çalışmak yerine çağdaşlık maskesine bürünenlerin adıdır.
Bizim ezelî ve ebedî liderimiz Hz. Muhammed Efendimiz bir devrimciydi. Ham softa yobaz devrimci değil elbet. İnkilapçı olmak bir ölçüde karşı devrimciliği yapar, ihya eder, imar eder.
“Tevfikat-ı Sübhanî”, yani Allah’ın yardımı bu nedenle yanındadır.
Rahmeti bol Rabbimin zahmetini adanmışlar çekip, sevk ü sefâyı dadanmışlar yiyince, devrimbazlığın kanser gibi metastaz yaptığı görülür.