Eskiden “mutluluk bedava” derlerdi. Artık değil. Çünkü 2025 yılında gülümsemek bile maliyetli bir yatırım haline geldi. Kahve zincirinde latte içip story atmadan mutlu sayılmıyor, huzur bulmak için “mindfulness” aboneliği alıyoruz, telefonumuz bize nefes almayı hatırlatıyor ve bu hatırlatma için bile bir uygulama ücreti ödüyoruz.

Yani mutluluğun da bir ekonomisi var artık. Ya da ekonomi mutluluk vaatleri üzerine kurulu bir düzen. Basitçe anlatmak gerekirse Ne kadar mutsuz olursak, o kadar çok para harcıyoruz. Sistem tıkır tıkır işliyor. Yeni kıyafet al, biraz iyi hisset. Tatile çık, fotoğraf at, beğeni topla dopamine yatırım yap! Modern insan artık hissederek değil, satın alarak mutlu oluyor. Reklam sektörü de ekmeğini buradan çıkarıyor.

-Kendini ödüllendir.

-Bunu hak ettin.

-Mutluluk senin elinde!

Ama o mutluluğun bedeli çokta vurgulanmıyor. “12 taksit %3 faiz oranı ile ödenir.’’ Bir de mutluluk danışmanları çıktı sanki insanlığın yüzyıllardır çözemediği bu işi artık PowerPoint sunumuyla çözebilecekmiş gibi. “Pozitif düşün, evren sana verir.” Evet, ama evren şu sıralar döviz kuru kadar dengesiz o da kendi hesabına bakıyor.

Asıl ironik olan ise mutluluk ekonomisi büyürken, gerçekten mutlu olanlar gittikçe azalıyor. Çünkü sürekli bir eksiklik hissi pompalıyor sistem. Sen hep azıcık yetersiz, azıcık geç kalmış, azıcık başarısız olmalısın ki… alışveriş yapasın.

Oysa belki de en hesaplı mutluluk hâlâ bedava. Bir dostla sohbet, iyi bir kahkaha, biraz sessizlik. Ama kimse onları pazarlamıyor, çünkü üzerine logo basılamıyor. Ve asıl gerçeği burada kaçırıyoruz. Manevi duygular maddiyatla alınamıyor. Ruh açken bedeni beslemek mutluluğun formülü olmuyor.

Belki de artık “mutluluğu satın alma, kendin üret” dönemine geçmemiz lazım.

Yoksa bu gidişle, gülmek bile vergiye tabi olacak.