Tarih ve tarihçiler, Sumerlerin orta Asya'dan Mezopotamya'ya göç etmiş Türkler olduklarını, keza, Hz. Muhammed'in mensubu olduğu Mekke'deki Haşimoğulları kabilesi ile onu Medine’ye davet eden Medine’deki Evs ve Hazreç kabilelerinin de aynı Türk kolundan olduklarını söylüyor. Putperest olan Mekke'li Ümeyye oğullarının Tek Tanrılı göksel ( semavi) inanca sahip olan Haşimoğullarıyla islamiyet öncesinden beri çatışma içinde olmaları da bu milliyet ve inanç farklılığını teyid etmektedir.

Yine tarih ve tarihçiler, Roma imparatorluğunun ve medeniyetinin kurucusu olan Etrüsklerin de Anadolu’dan giden Türkler olduğunu, Türklerin Anadolu ve Balkanların en eski yerlileri olduklarını, en az beş bin yıl öncesinden beri Balkanlarda hüküm sürdüklerini söylüyor. MÖ 2250 'li yıllarda Anadolu’da bir Türki Krallığın mevcut olduğu ve Kralının isminin de İl-Şu Nail olduğu arkeolojik yazılı tabletlerle de tespitlidir !

Diğer bir tarihi açıklama da Amerika kıtasının en eski sakinlerinden Mayaların da özellikle dil ve kültür olarak Saka Türkleri (Yakutlar) ile yakın akraba oldukları tespitidir.

Bütün bunlar, Türklerin, tarih öncesi devirlerden başlamak üzere çok geniş coğrafyalara yayılmak suretiyle varlıklarını sürdürmüş en eski Milletlerden olduklarını ve yeryüzünde yayıldıkları coğrafya ve eylemlerinin Kur’an’da açıklanan Zülkarneynin güzergah ve eylemleri ile bire bir uyuşan ( en doğudan en batıya yürüyüp nizam vermiş, medeniyet kurmuş) yegane Millet olduklarını ortaya koymaktadır.

Tarihi kayıtlarda, gittikleri iklim ve coğrafyalardaki değişik ağız, dil ve kültürlerde değişik isimlerle anılmışlardır. Orta Asyada Turuk, Turukku, Turku, Türk, Ön Asya’da Sümer, Subar, Kut, Elam, Kas, Hurri, Hatti ve Urartu isimleri, daha batıda Kimmer, Saka (İskit), Etrüsk, Trak, Hun, Sabar, adları ile Türk kültür dairesi içinde yer almışlardır.

Türk adının kullanımından sonra da Bulgar, Avar, Türgiş, Uygur, Peçenek, Hazar, Oğuz, Karluk, Kimer, Kıpçak, Yakut (Saha/Saka) adları da aynı çerçevede kullanılmıştır. Kazak, Kırgız, Uygur, Yakut (Saka) adları da eski dönemlerden günümüze değişime uğramadan kullanılagelmiştir.

İslam kaynaklarına dayanan tanımlamada ise “Türk adı, Hazreti Nuh'un oğullarından Yafes'in bir oğlu'nun adı olarak görülmekte ve Tanrı tarafından Nuh'un oğlu Türk'ün oğullarına verilmiş bir isim olarak bilinmektedir”. Hz. Nuh, İdris Peygamberin soyundandır ve onu İdris Peygambere bağlayan nesep zincirinde Tek Tengri (Tevhid) inancından ayrılan tek kişi yoktur ! Türklerin de islamiyetten binlerce yıl öncesinden beri Tek Tanrı (Tevhid) inancına sahip olmaları bu yönden de dikkat çekicidir !

Ancak, bir toplumu, bir kavmi ya da Milleti en doğru ve en iyi tanımlayan şey ismi veya iklimi ya da coğrafyası değil tarihte oynadığı roldür.

Türklerin en dikkat çeken özellikleri gerek islam öncesinde gerek sonrasında onların düşmanları tarafından dahi duygusal Millet olarak gösterilmelerine sebep olan hümanist karaterleridir. Bu karakter, Türklerin İbrahim Aleyhisselamdan ve Zülkarneynden beri yeri, göğü ve ikisi arasındakileri yaratan tek Gök Tengrili(Tevhid ve semavi) inanç ve imanı olarak Türklerde kalben mevcut olan bir karakterdir. Kur'anın bazı Milletleri müslüman olmuş lakin iman etmemiş millet olarak tanımlaması karşısında Türklerin bu özellikleri İslam’dan önce kalben iman etmiş bir Millet olduklarını açıklamaktadır. Türklerin tarihte oynadıkları en önemli rol de köleci ve sömürgeci olmadan süper güç devlet olunabileceğinin örneklerini onlarca imparatorluklarla gerçekleştirmiş olmalarıdır.

Diğer taraftan Kur'an, İnsan'ın en güzel şekilde güçlendirilmiş olarak (fi ahsenil takvim) yaratıldığını (Tin suresi 4), yaratılanların çoğu üzerine üstün tutulduğunu (isra 70) ve yeryüzüne halife kılındığını (Bakara Suresi 30) belirtiyor. Yani Kur’an’a göre İnsan yeryüzünün en değerlisidir, buna itiraz eden İblis ise lanetlenmiştir.

Bu açıdan bakıldığında da Türklük, Hazreti Muhammed’den (ona selam olsun) önceki peygamberlere de (Oğuz Han'a da) aynen gelmiş olan Kur'ana ve ALLAH'a kalben imandır. Keza Türklük, yeryüzünün bu en değerli varlığını (yeryüzü halifesini) en değersize dönüştüren Köleciliğe karşı olmaktır.

Türklük, Zülkarneyn yürüyüşü ve faaliyeti olarak Medeniyettir. Türkler Mezopotamya’ya geldiklerinde oradaki halklar Mağaralarda çok ilkel şartlarda yaşıyorlardı. Keza İtalya'ya ulaştıklarında da oradaki latiniumlar çok ilkel- çok primitif bir yaşam sürüyorlardı. Her iki tarafta da kendi coğrafya, iklim ve dönemleri çerçevesinde yeryüzünün en büyük uygarlıkları (Sümer ve Roma uygarlıkları ) kurulmuştur ki bu tam anlamı ile bir zülkarneyn yürüyüşünü tanımlamaktadır.

Türklerin yayıldıkları Coğrafyada İslam’a geçen Milletlerin ve İnsanların özellikle de Balkan Milletlerinin iman ettiklerinde Müslüman oldum demeyip Türk oldum demeleri oldukça dikkat çekicidir. Yani kalben iman etmeye dair değerleri Türki bir değer olarak kabul ediyor ve öyle ifade ediyorlar . Ne mutlu bana ki Türküm diyorlar !

Hazreti Muhammedin de "Ne Mutlu Konstantiniyye’yi fethedecek kumandanına ve askerine" hadisi de aynı söyleme çıkıyor, aynı şeyi ifade ediyor ! Gerçi araplar bu hadis için sahih değil diyorlar ama, Halid bin Zeyd Ebu Eyyübel Ensari’nin 90 yaşında İstanbul'un fethi için şehit olması böyle bir hadis ve kutsal amacın varlığını teyid etmektedir.

Gerçi Medinedeki Evs Oymağı ve Eyyübel Ensari'nin mensubu olduğu Hazreç Oymağı da Sümer Türklerindendir ve peygamberi Medine’ye davet edip onu Medine'nin başına geçirenler de onlardır ki burada da peygamberi ve dini İslam’ı kurtaran olarak Türk unsuru öne çıkmaktadır. Bu nedenle gerçekten,

NE MUTLU TÜRKÜM DİYENE !

Benim,

Yeryüzüne nizam getirmiş bir Milletim,

İnsanlığa Güneş olmuş Devletlerim,

Toprağa Su olmuş uygarlığım,

Mazluma kurtuluş olmuş ordularım var

Zulkarneyn'den Atatürke,

Her biri bir yıldızdır, hilalimi çevreler

M. Sabir Aydın

YIRTARIM DAĞLARI ENGİNLERE SIĞMAM, TAŞARIM !

Mehmet Akif Ersoy