0
Gazi Üniversitesi İİBF iktisat bölümü ve Ekonomik Yaklaşım dergisi tarafından düzenlenen ikinci uluslararası kongre 5-6 kasım tarihlerinde yapıldı (1) Uluslararası düzeyde bir kongrenin tasarlanması ve hayata geçirilmesi çok büyük emek gerektiriyor. Başta Prof. Dr. Şiir Yılmaz , Prof. Dr. Necat Çoşkun ve Doç. Dr. Ozan Eruygur olmak üzere tüm öğretim üyelerimize ve asistanlarımıza teşekkür borçluyuz.
Kongrenin ilk gününde Merkez Bankası Başkanımız Sayın Erdem Başçı, literatürdeki son tartışmalardan hareketle, 'dengeli büyüme nedir?' 'Türkiye dengeli büyüme sürecinde nasıl bir yol kat etti?' sorularına cevap veren bir konuşma yaptı.
Sayın Başçı'nın yaptığı konuşmada bana göre ön plana çıkan ve hepimizin tekrar tekrar hatırlaması gereken iki önemli husus (Potansiyel üretim düzeyinin arttırılması ve mali disiplin) vardı.
Potansiyel üretim düzeyini arttırmak
Günümüzde farklı ekolden iktisatçıların üzerinde uzlaştıkları konuların başında gelen husus şu: Bir ekonomide refah düzeyinin artması ancak ve ancak ülkenin mal ve hizmet üretme kapasitesinin büyümesi ile mümkün.
Uzun dönemli büyümenin neredeyse tek kaynağı var: Verimlilik artışı
Verimlilikteki artış nelere bağlıdır diye sorduğumuzda burada üç faktörün önemli olduğunu biliyoruz:
Fiziksel sermaye miktarı, beşeri sermaye düzeyi ve teknolojik ilerlemeler.
Fiziksel sermaye düzeyindeki artış ülkemizin tasarruf yapma gücüne bağlı.
Beşeri sermayenin gelişmesi doğrudan doğruya eğitim sistemimizin kalitesine bağlı.
Teknolojik gelişme ise AR-GE'ye ayırdığımız kaynaklarla ilgili.
Dolayısıyla ülkemizin mal ve hizmet üretme kapasitesini artırmak istiyorsak bugünle yarın arasındaki tercih biçimimizi çok daha genel olarak yaşayış tarzımızı değiştirmemiz gerekiyor.
Dikkat ederseniz verimlilik artışını şekillendiren bu üç faktörün her biri geleceği bugüne tercih etmeyi gerektiriyor.
Bu anlamda Sayın Başçı'nın sunumundaki vurgu önemli. Sayın Başçı, 'para politikası ve finansal sektör politikaları üretimin potansiyel üretimden sapmasını azaltarak kısa dönemli dalgalanmaların kalıcı tahribatlar yaratmasını önlemeye hizmet eder' derken aslında makro iktisattaki önemli bir tartışma noktasını bize hatırlatıyor: Toplam talep üretim düzeyini etkiler ama bu etki sadece kısa dönemde geçerlidir. Ekonominin arz tarafı harekete geçmeden uzun dönemde mal ve hizmet üretme kapasitesinin (potansiyel üretim düzeyinin) arttırılabilmesi mümkün değildir.
2023'e sekiz yıl kaldığını hatırlayacak olursak arz yönlü faktörlerin harekete geçirilmesinde var olan tıkanıkların aşılması herhalde önümüzdeki sekiz yılın ajandasındaki en önemli gündem maddesi olacaktır. Bu bağlamda ikincil nesil reformları yapabilme kapasitemiz son derece önemli hale gelecektir.
Mali disiplinin kalitesini yükseltmek
Sayın Başçı yaptığı konuşmada Türkiye'nin risk priminin jeopolitik koşullar, dünya finans piyasalarındaki gelişmeler ve iç siyasal koşullar nedeniyle zaman zaman yükselme eğilimine girdiğini ancak mali disiplin devam ediyorsa bu şokların risk primleri üzerindeki etkisinin geçici olduğunu söyledi.
Bu tespit son derece önemli
Tekrar edelim.
'Eğer mali disiplini sürdürüyorsanız diğer şokların etkisi geçici oluyor. '
2002'den itibaren Kamu borç stokunun ve bütçe açığının milli gelire oranını azaltarak gerçekleştirdiğimiz mali intibakı kapsayıcı büyümenin taşıyıcı kolonlarından birisi haline getirebilmemiz için kamu gelirlerinin, kamu harcamalarının ve bir bütün olarak mali disiplinin kalitesini artırmamız gerekiyor.
Tam da bu noktada yine İkinci nesil reformlarla yüz yüze geliyoruz ve bu reformların hayata geçirilmesinde toplumsal uzlaşmanın hayati bir role sahip olduğunu biliyoruz.
Toplumsal uzlaşmayı kalıcı hale getirmek
Türkiye ekonomisi 2002-2007 döneminde birinci nesil reformlarda çok büyük başarılar kaydetti. Ancak unutmamamız gereken bir nokta var: Birinci nesil reformlarda oyuncu sayısı her zaman daha azdır. Hükümetlerin politik iradelerini ortaya koymaları birinci nesil reformların hızlı biçimde sonuç vermesinde yeterli olmaktadır. Oysaki ikinci nesil reformlarda oyuncu sayısı artmaktadır. Birinci nesil reformlarda önemli bir rolü olmayan sivil toplum kuruluşları, özel sektör kuruluşları ikinci nesil reformlarda kritik oyuncular olarak sahneye çıkmaktadır. Listeyi uzun uzadıya ele almak istemiyorum. Ama tahmin edeceğiniz gibi TBMM, siyasal partiler, orta ve üst düzey bürokrasi ikincil nesil reformların önemli aktörleri haline gelmektedir. Bu anlamda ikinci nesil reformların topluma anlatılması, uygulamaya sokulması ve uygulamaya başlanması açısından toplumsal uzlaşı arayışları çok önemli bir role sahiptir. Toplumsal uzlaşı arayışının hakim olduğu bir iklimin yaratılması, böyle bir iklimin doğuyor olduğuna ilişkin olarak bir algının/bir kanaatin oluşması büyük bir öneme sahiptir. Tekrar etme pahasına söylersek ikinci nesil reformlar sadece teknik düzeyde politikaların dizayn edilmesi meselesi değildir. Politikaların dizaynına farklı toplum kesimlerini dahil edebilme meselesidir. Bu yönüyle, kamusal alanı farklı kesimler için bir işbirliği alanı haline dönüştürebilmemiz ve bu dönüşümü sağlayacak yeni bir anayasa yapabilmemiz gerekiyor.