0
İktisadi büyüme kavramının insan hayatına girişinin tarihi çok yeni. Büyüme denilen olgu 1800lerden itibaren konuşulmaya başlandı. Uzunca bir süre gelişmiş ülke /az gelişmiş ülke ayırımı yaptık. Kalkınma nedir sorusuna cevap aradık. Kişi başına çelik tüketimini, kişi başına elektrik enerjisi tüketimini, kişi başına doktor sayısını kalkınmanın göstergeleri olarak nitelendirdik. Bu konuşmaları yaparken çevre işin içinde yoktu. Çevreyi de dahil ettik. Sürdürülebilir kalkınmadan bahsetmeye başladık. Ülkeler dışa açıldıkça, dış ticaretin ve daha da önemlisi sermaye hareketlerinin serbestlik derecesi arttıkça baktık ki bir malı tüketmek için illa üretmek gerekmiyor. Bir ülkenin gelirinden daha fazla harcama yapması mümkün olabiliyor. Böyle bir dünyada cari açık sorunu ile tanıştık. Büyümenin sürdürülebilirliği gündelik konuşmalarımızın olmazsa olmazı haline geldi. Cari açığın ve borçlanmanın sürdürülebilir olmasını sürdürülebilir büyümeyi anlatmak için yeterli gördük. Bizim gibi ülkeler meseleyi bu eksende tartışırken, gelişmiş ülkeler sürdürülebilir büyümeye farklı anlamlar verdiler. Enerjinin ve genel olarak ekonomik kaynakların verimli kullanılmasını sürdürülebilir büyüme olarak nitelendirdiler. Sonra baktılar ki büyümenin sürdürülebilir olması tek başına yetmiyor. Aynı zamanda akıllı olması lazım dediler. Yenilikçi fikirlerin büyüme sürecine damga vurması gerektiğini söylediler. Dijital çağda eğitimin başkalaşan öneminden bahsettiler. Yani büyüme hem akıllı hem de sürdürülebilir olacaktı. Ama küresel krizle birlikte bunun da yetersiz olduğunu gördüler ve büyümenin aynı zamanda kapsayıcı olması gerektiğinden bahsetmeye başladılar. İstihdam yaratma gücü yüksek; yoksullukla mücadeleyi ön plana çıkaran ;sosyal koruma sistemlerinin geliştirilmesi ana fikrine dayalı; uyumlu bir toplum yaratmaya yönelik bir büyümeden bahsediyorlar artık. Şimdilerde nasıl bir büyüme sorusunun cevabı şöyle veriliyor: Akıllı, Sürdürülebilir ve Kapsayıcı bir büyüme.
Dünya ne üretiyor?
Biz iktisatta ne üretilecek, nasıl üretilecek ve kimin için üretilecek sorularını sorarken bu soruların cevabının fiyat mekanizması tarafından belirlendiğini söylüyoruz. Kiim için üretilecek sorusuna insan için üretilecek diye cevap vermiyoruz. Belki böyle cevap versek arkasından başka sorular soracağız. İnsanların hayatlarını kaybetme pahasına; hayvanların, doğanın yok olması pahasına yapılan bir üretimin insan için yapıldığı söylenebilir mi diye soracağız. Hatta belli bir mesafeye çekilip bakacağız ve dünyanın bir bütün olarak aslında katma değer yaratmadığını göreceğiz. İlave sorular soracağız. . Dünyada örneğin 2013 yılında yaratılan katma değer ne kadar ? Yaklaşık 70 trilyon dolar. Peki dünya bu 70 trilyon dolarlık üretimi yapmak için güneş ışığından, yağmur sularından faydalandı mı? Evet faydalandı. Peki bu 70 trilyon dolarlık katma değeri hesap ederken yağan yağmurları ve faydalandığımız güneş enerjisini hesaba katıyor muyuz ? Hayır hesaba katmıyoruz. Sadece bu ikisini yani yağmur sularını ve güneş enerjisini fiyatlayıp üretim girdisi olarak katma değer hesabına dahil edebilseydik acaba dünyanın yarattığı katma değer kaç trilyon dolar olurdu? Ben ezbere cevap vereyim. Dünya ekonomisinin yarattığı katma değer dudak uçuklatacak derecede negatif çıkardı. Katma değer hesabını bu şekilde yapabilseydik merhamet kavramı ile yüz yüze gelirdik. Çok daha önemli olmak üzere, merhamet kavramı ile yüz yüze gelememeyi; merhamet kavramı ile tanışmamış olmayı merhametsizliklerin en büyüğü sayardık.
Merhametsiz büyüme
Değerli siyaset bilimci Fuat Keyman 17 Mayıs ve 21mayısta Radikal gazetesinde yazdığı yazılarda Somada yaşanan faciadan hareketle, taşeronluk sistemine dayalı büyümeyi merhametsiz büyüme olarak adlandırdı. Her yönüyle bizi kalbimizden ,yüreğimizden yakalayan; durmaya ve düşünmeye sevk eden bir ifadeydi. Bir sürü başka örnek bulmak ve hepsini merhametsiz büyümenin sonuçları olarak nitelemek mümkün. Ama asıl mesele neyin merhametsiz büyüme anlamına geldiğini söylemek değil. Asıl mesele merhametli büyümeyi tanımlamak ve merhametli bir büyümenin hangi saç ayakları üzerine oturacağını izah edebilmektir. Yoksa merhametsiz büyüme ifadesi konjonktürel bir tepki olmanın ötesine geçmez. Merhametin anlamı üzerine derinlemesine düşünebilirsek belki de ilk önce kendimize ve sonra dünyaya söyleyecek bir sözümüz olur: İnsanlar kainatın küçük bir özeti olduğunu unuttukça merhametten uzaklaşıyor deriz. Merhametin olmadığı yerde büyümenin akıllı, sürdürülebilir ve kapsayıcı olması mümkün değildir deriz. Ancak, bireysel düzeyde tüketime bakış açımızı değiştirmeden; çoğu aza tercih etme anlayışından uzaklaşıp azın zenginleştirici yönlerini keşfetmeden; iyi güzel ve doğru anlayışlarımızda radikal değişiklikleri göze almadan ve çok daha önemlisi zihnimizi yavaşlatmadan, merhamet üzerine derinlemesine düşünmek mümkün değil.