Neden sevdiğimize sevdiğimizi söylemekte geç kalırız?

Sevdiğimizi söylemeyiz veya söyleyemeyiz.

Oysa dünyanın en güzel, en tatlı, en paha biçilmez inci mercan tanelerini andıran sözcükleridir “seni seviyorum” kelimeleri.

Söylemeye gerek mi duymayız?

Neden bunu bizden duymasından mahrum bırakırız?

Kalabalıklar arasında yalnızlaşan bizler sevdiklerimizi ve özellikle sevgiliyi “seviyorum” kelimesinden yoksun bırakarak yalnızlaştırırız. Sevgiliyi hep kendi içimizde hapsederiz. Kelimeleri zihnimizde, beynimizde hapsettiğimiz gibi sevgiliye duyduğumuz sevmek duygusunu içimize gömeriz. Kafesine kapatılan bir kuşa benzetirim ben bu durumumuzu. Kuşu kafesine kapatıp oradan günlerce çıkartmadığınız sürece kanatları zayıf ve güçsüz kalacaktır. Uzun zaman sonra kafes açıldığında kendisini dışarıya atacak sağa sola yalpa yaparak etrafa çarpacak, konduğu ve tutunduğu yerden bir süreliğine etrafına şaşkın bakışlar gönderecektir. Kanatlarını yeni keşfediyormuşçasına olduğu yerde uçmadan kanatlarını çırpacaktır.

İçimize kilitlediğimiz, duygu kafesimize hapsettiğimiz sevgili de tıpkı bu kuş gibidir. Sevmek duygusunu hissetmediği sürece kanat çırpmasını öğrenemeyecek, kuşun kafesteki halini andıracak bize karşı hep temkinli olacaktır. Uzun bir süre sonra hiç duymadığı, hissetmediği o duyguyu duyup hissettiğinde ise şaşkınlaşacak ve duygu karışıklığı içerisinde bir süre kafesteki kuşun sersemliğini yaşayacaktır. Belki de kendi içerisine, kendi dünyasına çekilip, pusacaktır.

Oysa biliriz ki sevmek dünyanın en çok haz veren bir duygusudur. Kelimeyi söylemek, sevgilinin ve sevdiklerimizin kulağına fısıldamak bile bizlere mutluluğun en uç noktasını gösterir.

“Seni seviyorum” diyebilmeyi neden esirgeriz sevgiliden?

Sevmek duygusunun sahiciliğine ulaşamamak mı bizi sevgiliye karşı sevmek kelimesini söyleyememeyi gerektirir?

Bu duyguyu hissettirememek, sevgiliye sevdiğimizi söyleyememek…

Sevmenin özünü tam olarak kavrayamadığımızdan mı sevgiliden esirgeriz sevmek hissini hissettirmeyi?

Oysa bizler sevgilinin bakışlarında buluruz kendimizi. Bakışlarındaki derinlikte kaybolur, bir sırlar alemine akar gibi akarız gözlerindeki sırlı kapıdan. Sevgilinin bizleri kendisine çeken inanılmaz ve doyumuna ulaştığımızda başımızı döndüren sevgi sıcaklığında kendimizden geçer, tüm bedenimizle birlikte ruhumuzu ona teslim ederiz. Bütün varlığımız sevgilinin belki de iki dudağının arasında, iki göz kapağının aralığında, iki kirpiğinin ucundadır… En ufak bir yanlışımızda veya hatamızda oradan düşeceğimizi, atılacağımızı, sonsuza değin bir daha sevgilinin sevgi sıcaklığını hissedemeyeceğimizi biliriz.

Neden kırarız sevgiliyi, incitiriz, üzeriz, bir tüy gibi hafif olan duygularını yıpratırız?

Oysa, mutlu olmanın, huzuru bulmanın, en haz dolu anlara kavuşmanın anahtarıdır “seni seviyorum” demek.

En haz vereni, en mutlu kılanı, en ulaşılmaz olup da ulaşıldığında dimağımızda tarifi imkansız lezzetler bırakan o sevmek duygusunu en çok sevdiğimizden saklarız. Gözlerinin içerisine bakıp da söylemeyiz, söyleyemeyiz.

Bazen utangaçlığımız, bazen çekingenliğimiz, bazen sevgilinin bir göz aralığında kalbimize değen kırıp incitmelerindeki kırılganlığımız, olduğumuz yerde bizlere mide krampları geçirtir gibi bizleri kendi ekseni etrafımızda döndüren kıskançlığımız engeller söylemeye.

Söylediğimizde ne kadar da geç olacağını bile bile bir türlü söyleyemeyiz o kutsal iki kelimeyi. Sevgilinin gözlerini kaçıracağını, ellerini avuçlarımızdan çekeceğini bildiğimiz halde söyleyemeyiz. Söylediğimizde belki de sevgiliden önce kendimizin içten içe mutlu olacağımızı bildiğimiz halde nedenini bilmediğimiz bir duygu yumağının içerisine gizlenip o iki kutsal kelimeyi fısıldayamayız sevgilinin kulaklarına.

Sevmekte geç kaldığımız gibi aşkı ötelediğimiz, gözümüzün önünde duran sevgiliyi kalbimizin arka taraflarına seni seviyorum diyememekle attığımız, en ulaşılmaz yerlere bıraktığımızdır sevgiliye sevdiğini söyleyememek…

Sevginin girdabına, sevmek duygusunun deryasına daldığımızda bile sevgiliye sevmek duygusunu neden hissettirmiyoruz?

“Seni seviyorum” diyememek sevgide cimrilik midir?

Kaf dağını aşan kibrimiz mi bizlere bu iki kelimeyi söyletmeyen?

Sevgilinin bakışlarındaki derinliği görememek, kalbinin çarpıntısındaki naifliği hissedememek, bize doğru yaklaşan adımlarındaki gayreti fark edememek bizim içimizde büyüttüğümüz kibrimiz midir sevgiliyi iki kutsal kelimeden mahrum eden?

Avuçlarımızda tuttuğumuz yaşam kırıntılarımızı sevgilinin ayaklarının altına serdiğimizde, iç cebimizde gezdirdiğimiz mutluluk gülümsemelerimizi sevgilinin bakışlarına bıraktığımızda “seviyorum” kelimesini dilimizin ucuna bıraktığımızda bulacağız mutluluğun tarifini.

Hayatın içerisinde, yaşam kırıntılarını toplarken yapacağımız her şeyi vaktinde karar verip yerine getirdiğimiz halde sevgi de neden bencillik ederiz. Evet. Bu cimrilikten çok bencilliğe giriyor. Biz sevgide önce kendimizi düşünüyoruz. Kendi mutluluğumuzu, kendi his ve duygularımızın rahatını sevgiliye tercih ediyoruz. Sevgiliyi sonraya bırakıyoruz. Ben merkezli bir sevgi de sevgili ikinci planda kalıyor. Bazen bu bencilliğimizin farkına bile varmıyoruz. Sevgiliden bırakın sevmek sözcüğünü esirgemeyi bir bakışı, bir göz kırpmayı, küçücük bir nazlanmasındaki, edasındaki, işvesindeki şekerleme kıvamına gelen duygu ve hissiyatı göremiyor tadını duyumsayamıyoruz.

Yaşam kırıntılarından aldığımız tatları zaman zaman yeniden yeniye almak için sık sık tekrarlarken, sevgiliye sevdiğimizi söylemekte ağırdan alır, geç kalır, hep gerilere atarız içimizdeki hisleri.

Sevgiliye karşı içimizde beslediğimiz, büyüttüğümüz sevgiyi bir fidana benzetirim ben. Toprağın yumuşak göğsüne yeni dikilmiş su ve güneş enerjisine ihtiyacı olan küçücük yeşil fidan… İçimizde sevgiliye karşı büyüttüğümüz, yeşerttiğimiz, her şeyden, herkesten sakındığımız, tüm kötülüklerden sakladığımız sevgimize gereken değeri ve kıymeti vermiyoruz.

En büyük değerden, en kıymetli olan hazineden mahrum bırakıyoruz.

Sevgiliye onu söyleyememek…

“Seni seviyorum” diyememek…

Sevgi söylendikçe, dile getirildikçe, tekrarlandıkça değer kazanır.

Ve biz sevgilinin kalbinde sonsuza kadar yer tutar, gözünden ve gönlünden düşmemecesine orada kalırız.

Sevgili tutar bize…

Sevgilideki sevgi tutar bizi…

Kirpiklerinin uçlarıyla sımsıkı tutar ve göz bebeklerinde kalırız.

Yeter ki iki kutsal kelimeyi söyleyebilelim.

“Seni seviyorum.”