Son yıllarda televizyon dizilerinde, filmlerde, şarkılarda ve sosyal medyada çok sık bir şekilde insanların yaşadığı travmalara, yani psikolojik yaralarına rastlıyoruz. Çocuklukta yaşanan zor anılar, kayıplar, şiddet, ihmal gibi acı verici olaylar artık sadece psikoloji kitaplarında değil; TikTok videolarında, dizilerin başrollerinde, şarkı sözlerinde karşımıza çıkıyor. Peki neden? Travmalar bu kadar yaygın mı oldu, yoksa travma yaşamak bir “moda” mı haline geldi?


Öncelikle belirtmek gerekir ki travma yaşamak yeni bir şey değil. İnsanlar tarih boyunca çeşitli acılar yaşadı. Ama fark şu: Eskiden insanlar bu acıları daha çok gizlerdi, şimdi ise paylaşmak daha yaygın. Bunun hem iyi hem de kötü yanları var. İyi yanı, insanlar artık yalnız olmadıklarını hissediyor. Aynı acıyı yaşayan bir başkasını görmek, bazen iyileştirici olabiliyor. Özellikle ruh sağlığına dair konuşmaların artması, psikolojik destek arayan insanları cesaretlendirebiliyor.
 

Kötü yanı ise bazı yapımların ya da sosyal medya içeriklerinin travmaları “duygu sömürüsü” için kullanması. Acı, izleyiciyi etkilediği için bazı yapımcılar bunu bir araç olarak kullanıyor. Örneğin bir dizi, başrol karakterine acıklı bir geçmiş yazarak izleyiciyi bağlamak istiyor. Ama bu travmalar bazen çok yüzeysel anlatılıyor, çözümsüz bırakılıyor ya da sadece izleyiciyi ağlatmak için kullanılıyor. Bu da zamanla insanların acıya karşı duyarsızlaşmasına yol açabiliyor. Ayrıca sosyal medyada “travmamı anlattım, alkış bekliyorum” gibi bir yaklaşım da yaygınlaşıyor. Gerçekten yardıma ihtiyacı olan biriyle, sadece ilgi görmek isteyen birini ayırt etmek zorlaşıyor.
 

Travmaların konuşulması elbette önemli ve değerli. Ama bu konuların dikkatli, saygılı ve samimi bir şekilde ele alınması gerekiyor. Çünkü her travma bir insanın gerçek hikayesidir. Popüler kültür, bu hikayeleri sadece "izlenme" ya da "tıklanma" için değil, gerçekten farkındalık yaratmak için kullanmalı.