Her gün ekranlara yansıyan bir görüntü var: Gazze’de bombaların altında can veren çocuklar, Arakan’da yakılan köyler, Keşmir’de susturulan sesler… İslam coğrafyası adeta yangın yerine dönmüş durumda. Ve bu yangında, mazlumların çığlığı gökyüzüne yükseliyor: “Bizi kim koruyacak?”

57 ülkeyi bir araya getiren İslam İşbirliği Teşkilatı, aslında büyük bir gücün potansiyelini elinde tutuyor. Dünya nüfusunun dörtte birini temsil eden, enerji kaynaklarının kalbine sahip olan bu topluluk, eğer ortak bir irade etrafında birleşebilseydi, bugün hiçbir Müslüman yetim yeryüzünde sahipsiz kalmazdı. Ama ne yazık ki bu potansiyel hâlâ kâğıt üzerinde.

Ortak bir İslam Ordusu, sadece askeri bir güç demek değildir. Bu ordu, Filistinli çocuğun kalkanı, Arakanlı annenin umudu, Somali’de açlığa mahkûm bırakılanların ekmeği olabilir. Bu ordu, sadece Müslümanların değil, adalet bekleyen tüm insanlığın yanında duracak bir vicdan ordusu olmalıdır. Çünkü mazlumun dini, ırkı, mezhebi olmaz.

Elbette engeller var. Mezhep ayrılıkları, dış güçlerin oyunları, liderlik kavgaları… Ama unutmayalım: Bu ayrılıklar yüzünden yüzyıllardır kan kaybediyoruz. Oysa birleştiğimizde tarihe yön vermiş, dünyaya adalet götürmüş bir ümmetiz biz. Bugün de bunu yapabiliriz. Yeter ki irade olsun, yeter ki liderler korkularını ve hesaplarını bir kenara bıraksın.

Eğer İslam İşbirliği Teşkilatı, ortak bir İslam Ordusu kurabilirse, bu yalnızca askeri bir birlik değil, aynı zamanda tarihe verilen bir cevap olacaktır. Birlikten doğacak bu ordu, mazlumların çığlığına “yalnız değilsiniz” diye haykıracak, dünyaya da şu gerçeği gösterecektir: Artık Müslüman kanı ucuz değildir.