Toplumun temeli ailedir deriz, ama bu sözün anlamı bazen unutulur. Çünkü aile sadece aynı çatı altında yaşayan insanların toplamı değildir; sevginin, saygının, güvenin ve dayanışmanın en doğal biçimidir. İnsan, hayatta ne kadar güçlü görünse de bir yere ait olmak ister. İşte o yer, çoğu zaman “aile”dir.

Evlilik, bu temel yapının başlangıcıdır. İki insanın sadece hayatlarını değil, sorumluluklarını da paylaşma kararıdır. Fakat bu noktada, kadın ve erkeğin evlilikteki rollerini konuşmak gerekir. Günümüzde bu roller zaman zaman tartışma konusu oluyor. Kimisi “her şey eşit olmalı” derken, kimisi “kadın ve erkek farklı yaratılmış, görevleri de farklı olmalı” diyor. Toplumsal olarak kadın, genellikle “evin düzeninden ve çocukların bakımından sorumlu” görülürken; erkek “ailenin geçimini sağlamakla yükümlü” kabul edilmiştir. Ancak modern dünyada bu çizgiler giderek bulanıklaşıyor. Kadın artık hem çalışıyor hem evin düzenini sürdürüyor; erkekler de ev içi sorumluluklara daha fazla dahil oluyor. Bu değişim, bazı çatışmaları doğursa da aslında paylaşımın artması açısından olumlu bir gelişmedir.

Dini açıdan bakıldığında ise evlilik, iki tarafın da birbirini koruması, desteklemesi ve huzura ermesi için bir birlikteliktir. Kur’an’da “Siz onlar için bir elbisesiniz, onlar da sizin için bir elbisedir” buyrulur. Bu benzetme, aslında her iki tarafın da birbirini tamamladığını, eksiklerini örttüğünü ve koruduğunu anlatır. Yani evlilikte üstün olan bir taraf yoktur; önemli olan dengeyi kurmak ve adaleti gözetmektir.