Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan tarafından 2025’in “Aile Yılı” ilan edilmesi, sadece bir takvim kararı değil, aslında toplumsal bir uyarı niteliği taşıyor. Çünkü bugün Türkiye’de de dünyada da aile kurumu, modern hayatın hızlı akışı içinde derinden sarsılıyor. Teknolojinin, bireyciliğin ve tüketim kültürünün etkisiyle insanların birbirine yabancılaştığı, evliliklerin azaldığı, boşanmaların arttığı bir dönemde “aile” kavramı yeniden hatırlatılıyor. Bu kararın arkasında, toplumun çekirdeği olan aileyi koruma ve güçlendirme isteği var. Devletin hedefi sadece ekonomik ya da demografik değil aynı zamanda kültürel ve ahlaki bir yenilenme. Çünkü aile zayıfladığında, toplumun diğer kurumları da bundan etkileniyor. Aile, sadece çocukların büyüdüğü bir yer değil, aynı zamanda değerlerin, merhametin, dayanışmanın öğrenildiği ilkokul. Bu yüzden “Aile Yılı” girişimi, toplumsal çözülmeye karşı bir direnç hattı kurma çabası olarak da okunabilir.

Amaçlardan biri, boşanma oranlarını azaltmak, gençlerin evlilik konusundaki kaygılarını hafifletmek ve aile içi iletişimi güçlendirmek. Ayrıca, sosyal medyada normalleştirilen “bağımsız birey olma” söyleminin, aile kavramını değersizleştirmesine karşı da bir denge kurulmak isteniyor. Bu konuda Türkiye yalnız değil. Dünyanın birçok ülkesinde de benzer bir farkındalık doğmuş durumda. Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin, son yıllarda yaptığı konuşmalarda “aileyi ulusal güvenliğin bir unsuru” olarak tanımlıyor. Macaristan Başbakanı Viktor Orbán, Avrupa’nın geleceğini “güçlü aile yapılarında” gördüğünü açıkça ifade ediyor. İtalya Başbakanı Giorgia Meloni ise, “aileyi savunmak, insanı savunmaktır” diyerek Batı’daki kültürel çözülmeye dikkat çekiyor. Bu yaklaşım sadece muhafazakâr liderlerle sınırlı değil. Birleşmiş Milletler ve OECD raporlarında da aile yapısının güçlendirilmesinin çocukların psikolojik sağlığı, eğitim başarısı ve toplumsal uyum açısından kritik öneme sahip olduğu vurgulanıyor.

Tüm bu tablo gösteriyor ki, dünya değişiyor ama insana dair temel ihtiyaçlar değişmiyor. Teknoloji gelişse de insanın sevgiye, güvene, aidiyete duyduğu ihtiyaç baki. Türkiye’nin “Aile Yılı” kararı da bu temel değeri yeniden gündeme taşımak, bir anlamda modern yalnızlığa karşı toplumsal dayanışmayı hatırlatmak anlamına geliyor. Bu da akılları toplumda kadın ve erkeğin rollerini tekrardan sorgulamaya yol açıyor.