Tanrı affetsin bizi. Ulu önderimiz ATATÜRK, doğru yolu göstermişti...

ULU TANRIM

Ulu varlığın yanında, ben neyim; küçücük bir zerreyim.

Sana uzanan ellerimle, sana yönelen düşüncelerimle, seninle dolu olan kalbimle yakarıyorum:

Bana nimetlerini gönder, beni mağfiretinle yıka, kafamı yüksek düşüncelerle, kalbimi geniş sevgilerle doldur.

İyiliğe giden yollara düşeyim.

Aydınlıklara ulaşayım.

ULU TANRIM

  Benim kör gözlerimi aç, gerçekleri görebileyim.

  Beni kötülüklerden, kötülerin şerrinden koru.

  Beni oluştur, beni kemale yönelt. Sana, senin bolluğuna, senin nuruna, senin faziletine ulaşayım.

Ruhumu arındır; O ruh ki, onu bana sen verdin. Onu, senin Ululuğuna lâyik kıl.

Oh !  Türkçe Okudum, anladım. Beynime ve kalbime de işledim ne güzel bir duygu oluştu. Dini inanç, ruh ilacıdır, dermandır...

Din elden gidiyor diye toplumu karıştıran, kışkırtan kesimde var maalesef. Halbuki din insanın kalbinde ve beynindedir. Elden gitmez. Asıl giden şey, dini kazanç kapısı olarak gören kişilerin rantlarının gitmesidir.

Din adamları toplumlara kesinlikle gereklidir. Lakin bu görevdeki kişilerin, İlahiyat fakültelerinden mezun olmaları ve matematik, fizik, hukuk üzerinde ihtisas görmeleri şarttır. Çünkü; Kur-an ayetlerindeki mucizeleri keşfetmek ve çözmek akıl işidir, bilgi işidir. Onun içinde kuran'ın maanası da "OKU" demektir...

Kardeşlerim; Ziya Gökalp, Türkçülüğün Esasları adlı eserinin Dini Türkçülük bölümünde Cumhuriyetin dine bakışını o kadar açık bir şekilde belirlemiştir ki, günümüzde dahi değerini korumaktadır.

"Dini Türkçülük" din kitaplarının ve hutbelerle vaazların Türkçe olması demektir. Bir ulus din kitaplarını okuyup anlayamazsa, doğaldır ki dininin gerçek özünü öğrenemez. Hatiplerin, vaizlerin ne söylediklerini anlayamadığı için ibadetlerden hiç bir zevk alamaz.

İmam-ı Azam hazretleri, "namazdaki surelerin bile ulusal dilde okunmasının caiz olduğunu" beyan buyurmuşlardır.

Ezanların, tekbirlerin, salaların, hutbelerin Türkçe okunması, namazların Türkçe Kuran'la kılınması gibi, ibadetlerin ulusal dilde uygulanmasıyla ilgili temel mantığı, esasen dinin, yani İslâm'ın Türk'e özel bir şeklini üretmek, daha açık bir deyişle İslâm Dini'ni Türkleştirmek, Türk'ün ulusal dini'ni meydana getirmekti.

Halkın kutsal kitabını kendi anadilinde anlaması şeklini bu derecede masum bir isteğin, niçin bu denli şiddetli bir karşı koymaya karşılaştığını siyasilelerin ve din adamlarının tutumunda aramak gerekir.

Dinsiz bir dünya değildi bu gibi düşünenlerin isteği, tam tersine yenileşmiş, ilmi, çağa uygun bir dinin içinde yer aldığı bir dünya idi...

 ATATÜRK: "Meselenin mahiyeti esasen din değil, dildir.", diyordu.

Kutadgu Biliğ yazarı Yusuf Has Hacib'in yazdığı: 

"Aklın süsü dildir, dilin süsü söz/ Kişinin süsü yüzdür, yüzün süsü göz" atasözü dilin önemini izah etmektedir..

Hatta bazı dini bilgi sahiplerinin" Kuran'ın çevirisi olanaksızdır" diyerek Arapça'ya yönlendirmeleri veya kendilerinin Arapça bilmelerinin avantajını kullanmaları ilk akla gelen şey ...

Halbu ki, Türk olmanın değerlerinde uygar ve ahlaklı insan, aile terbiyesi ile yetişir. Bu aile terbiyesi görmüş insanı eğitim kurumları eğiterek, bilgili insan yapar. Bu bilgili insanı da Üniversiteler olgunlaştırır, bilgi dalında ihtisas sahibi olur. Bu kişiler de insanlığa hizmet eder.

TÜRKÇE.. EVET, TÜRKÇE !... Türkçe yoksa, ne uygar, ne bilgili, ne olgun insan vardır, ne de dinin, ahlâk ve faziletini kavrar..

Atatürk gibi Türkçe'ye ve Türkçe ibadete sahip çıkan Ziya Gökalp "Vatan" şiirinde şöyle demektedir.

Ziya Gökalp

VATAN NE TÜRKİYE'DİR TÜRKLERE, NE TÜRKİSTAN, VATAN BÜYÜK VE MÜEBBET BİR ÜLKEDİR; TURAN...

Turan; Türkçe İslâm sentezi ile olur...Unutmayalım, aynı dil ile din ülkelerin birliğini, beraberliğini sağlar..

Tanrı Türkü Korusun

Sevgi ve Saygılarımla