5237 sayılı Türk Ceza Kanunu'nun 217'inci Maddesine 13/10/2022 tarih ve 7418 sayılı kanunun 29 maddesiyle eklenen (A) Maddesi aynen şöyledir.

(1) Sırf halk arasında endişe, korku veya panik yaratmak saikiyle, ülkenin iç ve dış güvenliği, kamu düzeni ve genel sağlığı ile ilgili gerçeğe aykırı bir bilgiyi, kamu barışını bozmaya elverişli şekilde alenen yayan kimse, bir yıldan üç yıla kadar hapis cezasıyla cezalandırılır.

(2) Fail, suçu gerçek kimliğini gizleyerek veya bir örgütün faaliyeti çerçevesinde işlemesi hâlinde, birinci fıkraya göre verilen ceza yarı oranında artırılır.

Ortak hüküm

Madde 218- (1) (Değişik: 29/6/2005 – 5377/25 md.) Yukarıdaki maddelerde tanımlanan suçların basın ve yayın yoluyla işlenmesi hâlinde, verilecek ceza yarı oranına kadar artırılır. Ancak, haber verme sınırlarını aşmayan ve eleştiri amacıyla yapılan düşünce açıklamaları suç oluşturmaz.

Konuyla ilgili örnek yorumlar da özetle şöyledir ;

"Madde; ifade özgürlüğüne müdahale potansiyeli, “gerçeğe aykırılık” ve “kamu barışını bozmaya elverişlilik” gibi muğlak kavramlar, suçun soyut tehlike suçu olarak düzenlenmesi ve cezai yaptırımın “son çare” (ultima ratio) ilkesine aykırı şekilde öne alınması nedeniyle hem iç hukukta hem de uluslararası hukukta eleştirilerin kaynağı olmaya adaydır. Kamuoyunda “dezenformasyonla mücadele yasası” olarak anılmış ve özellikle basın özgürlüğü ile ifade hürriyeti arasındaki denge sorununu Türk hukuk sistemine taşımıştır. Suçun amacı, özellikle sosyal medya ve çevrim içi platformlarda yayılan, kamu düzeni veya genel sağlığı bozma tehlikesi taşıyan asılsız bilgilerin önüne geçmektir. Ancak, “gerçeğe aykırılık”, “kamu barışını bozmaya elverişlilik” ve “endişe yaratma saiki” gibi belirsiz kavramların kullanılması nedeniyle, hem öngörülebilirlik hem de ifade özgürlüğünün sınırları bakımından ciddi tartışmalara yol açabilecek niteliktedir."(Bıçak Hukuk Yorumu)

"Madde gerekçesine bakıldığında; ifade özgürlüğünün önemine vurgu yapıldığı, demokratik toplum için en temel gerekliliklerin bu özgürlüğün alt yapısını oluşturduğu, sonrasında ifade özgürlüğü kapsamında haber veya bilgiye ulaşma hakkı ile ilgili açıklamaların yapıldığı söylenmiş, ancak bunların yanında internetin sağladığı anonim ortamın yalan, yanlış ve manipülatif içeriklerin yayılmasına yol açtığına vurgu yapılarak, bu durumun demokratik ortamın masumiyetini zedelediği, bu sebeple haber ve bilgi güvenliğini sağlamak ve özgür ve özgün fikirlerin demokratik ortamda çatışmasına veya yarışmasına yönelik tedbirlerinin alınmasının gerektiğine vurgu yapıldığı anlaşılmaktadır. Kanaatimizce gerekçede yer alan bu kısım, yasama organınca ilgili suç tipinin düzenlenmesinin ne amaçla yapıldığına yönelik açıklamasını oluşturmaktadır. Gerekçenin kalan kısmında ise, suç tipine ilişkin açıklamalara yer verildiği görülmekle birlikte, açıklamalar arasında yanıltıcı veya gerçeğe aykırı bilginin ne olduğundan bahsedilmediği ve bu tespitin nasıl yapılacağına dair bir kriterin ortaya koyulmadığı, öngörülebilirliğin ve bilinirliğin eksik bırakıldığı anlaşılmaktadır"(Prof. Dr. Ersan Şen'in Yorumu)

Mevcut hukukçu yorumları konuya daha çok ifade özgürlüğü kapsamında yaklaşmakta ve yanıltıcı veya gerçeğe aykırı bilginin ne olduğunun ve tespitinin nasıl yapılacağı yönünde ağırlık kazanmaktadır. Bunlara katılmakla birlikte düzenlemenin şu ifadelerinin de irdelenmesi gerektiği düşünülmektedir.

1-SIRF sözcüğü lügatte "Yalnızca.Tümüyle, tamamen" anlamına gelmektedir(TDK Sözlük).

Düzenlemede tanımlamlanan fiilin "Sırf" sözcüğü ile başlaması FİİLİN, SADECE VE BÜTÜNÜYLE halk arasında endişe, korku veya panik yaratmak saikiyle İŞLENMİŞ OLMASINI ve AMACININ DA SADECE VE BÜTÜNÜYLE kamu barışını bozmaya yönelik olmasını, başkaca bir saikle başka amacı olmaması gerektiğini vurgulamaktadır. Yani tek sebep ve tek amacın bu olması gerekiyor. (Örneğin linç çağrısı yapmak gibi). Failin en küçük ikinci bir sebebinin ve amacının olmasının, fiilini bu madde kapsamından çıkarması lazım. Ancak yargıçlarımızın veya hukukçularımızın bu yönde bir içtihatlarına henüz rastlayamadık !

2-Düzenlemedeki "kamu barışını bozmaya elverişli" ifadesi sadece hukuka ve adalete değil eşyanın tabiatına da aykırıdır. Çünkü elverişlilik soyut olduğu kadar, bir zan bir şüphe ifadesidir. Bu ifade ile kural konulmaz kanun yapılmaz, zan ile hüküm tesis edilmez !

Meşhur bir hukuk fıkrasıdır. Bahar mevsiminde Nehir kenarına balık tutup piknik yapmaya giden genç karı koca, Nehir kenarında Bakanlığın Balık avı yasağına dair levha görünce Balık avlamaktan vazgeçip yanlarında getirdikleri yiyeceklerle pikniklerini yaptıktan sonra Erkek yürüyüş yapmak ister, kadın da Kayığa uzanıp kitap okumayı tercih eder. Kadın kayıkta kitap okurken Nehirde gezen görevlilerce farkedilerek yanına yaklaşırlar ve derler ki hanımefendi av yasağına aykırı davranıyorsunuz size ceza yazmak zorundayız. Kadın da av yapmadığını kitap okuduğunu söyleyince görevli etraftaki malzemelere bakarak maalesef ceza yazmak zorundayız çünkü, av için gerekli donanıma sahipsiniz der. Bunun üzerine kadın kendisinin de onlardan kendisine tecavüz etme girişimi nedeniyle davacı olacağını söyler. Görevli buna şaşkın şekilde ama biz bir şey yapmadık deyince kadın ama sizler de bir kadına tecavüz için gerekli donanıma sahipsiniz der. Elverişlilik iddiası bakımından bu kıssa çok şey söylüyor olsa gerek !

Binaenaleyh denilebilir ki kamu barışına en faydalı bilgi dahi kamu barışını bozmaya elverişli bilgi olarak görülebilir. Zira, kamu barışının kendisi tanıma muhtaçtır. Köleci ülkede kölelerin insan hakları istemeleri insanlık barışı için elverişli olduğu halde yani, kamunun hayrına olduğu halde kamunun(esasında yöneten egemen sınıfın) şerrine yorumlanabilir ! Sokrates'in ve İmamı Azam Ebu Hanife'nin amaçları kamusal barış ve adalet idi ama ikisi de kamusal barışı bozan zararlı fikirleri olduğu iddiasıyla hapsedilip öldürüldüler !

Renkler gerçek değil. Işığın farklı dalga boylarını ayırt etmek için beynimizin yarattığı bir şeydir. Renk konilerimiz yalnızca görünür ışığı görmek için tasarlanmış. Bu durumda yeryüzü insanları için beyaz olan renk, Ozon tabakası ötesinde beyaz değildir. Yani rengin gerçekliği yere ve zamana bağlı ve yer ve zamana göre değişmektedir. İnsanlar arasında ki gerçek ya da gerçeğe aykırılık kabulleri de kişiye, yerine, iklimine, kişinin eğitimine, kültürüne, inancına, sosyal konumuna ve çağa-zamana göre değişmektedir. Bu değişiklikler normaldir, Renkler kadar, dinler kadar, milliyetler kadar, cinsiyetler kadar, canlı türleri kadar ve canlıların kendi içlerindeki türler kadar normaldir. Ama dinen Mü'minlere, bilimsel olarak bilge ve aydın kişilere normal olan maalesef herkese normal görünmez. Gerçek bilgi de gerçeğe aykırı bilgi ifadesi de izafidir. Dün gerçek olan bu gün yanlış, dün yanlış olan bu gün gerçek olabilmektedir, bunun sayısız örnekleri çağların değişimi ve ilmin gelişimi ile yaşanmıştır.

Nitekim Kur'an da (Bakara Suresinin 216'ıncı ayeti) diyor ki;

"Hoşunuza gitmese de savaş size yazıldı; mümkündür ki bazen hoşunuza gitmeyen bir şey sizin için hayr, hoşunuza giden bir şey de hakkınızda şer olabilir. Allah bilir, siz bilemezsiniz."

Keza Rum Suresinin 22'inci Ayetinde de diyor ki;

"Lisanlarınızın ve renklerinizin farklı olması da ALLAH'ın delillerindendir. Şüphesiz bunda bilenler için dersler vardır."

Zaten demokratik siyasette de A partisine göre gerçek olan B partisine göre gerçeğe aykırı göründüğü için ayrı partiler ve biribirine muhalif değiller mi ? Binaenaleyh, siyasi olarak demokratik farklılıklar denilen yaradılıştan gelen renk, dil, düşünce ve ifade farklılıkları suç olarak görülebilir mi ?