Devrin valisi emrindeki yöneticiler ile atının üstünde şatafat içinde girer şehre...

Yol kenarlarında insanlar iki büklüm el pençe divan selamlarlar valiyi...

Bütün bu şatafatlı itaat gösterileri arasında valinin gözleri, bir sokağın köşesinde yere çökmüş olan ve etrafındaki hiç bir şey ile ilgilenmeyen bir adama takılır. Perişan kılıklı, saçı sakalına karışmış bu adamın olduğu yere sürer atını. Atının üstünden inmeden, vakur ve sert bir ses tonu ile bağırır adama:

-"Behey adam, herkes benim şehre gelişimi el pençe karşılarken sen kimsin ki yerinden bile kıpırdamıyorsun?"

Perişan kılıklı adam istifini hiç bozmadan, sakallarının ve uzun saçlarının arasından belli belirsiz gözüken gözlerini valiye çevirerek:

"Ben hiçim “der...

Vali daha da hiddetlenir,
"Ne demek hiç,  senin bir adın, sanın unvanın yok mu bre adam" der..

"Senin var mı?," der bu kez adam...
Vali iyice şaşırır ama cevaplar, "Gafil adam, nasıl tanımazsın, ben valiyim" der.
Adam aynı ses tonu ile sorar yine.
- "Peki, daha sonra ne olacaksın?"
- "Sadrazam olacağım." der vali...
- "Peki, daha sonra?"
- "Padişah olacağım."
- "Peki ya daha sonra?"
Kısa bir an duraksar vali ve
- "Hiç" der...
Sadece gülümser perişan kılıklı adam...

Yunus Emre ne güzel söylemiş: "Mal sahibi, mülk sahibi / Hani bunun ilk sahibi / Mal da yalan, mülk de yalan / 
Gel biraz sen de oyalan" 
(09.12.2005)