0

Zaman çok geç değil. Hafızamda diri olan bir görüntü. Dönemin Türk Başbakanı Mescid-i Haram'da Kabe'yi karşısına alarak kendisine slogan atan Türkleri selamlıyor…Ya Allah Bismillah Allah-ü Ekber…Yer Kabe'nin yanı başı… Hani Hacegan yolunun dervişlerinin(!) Kabe'nin yanı başında birbirinin kafasını kırması, yarması gibi…

Ortadoğu halklarının ve özellikle Arabistan'da savaş öncesi ve sonrası zaferi kutlamak için yaptıkları bir dans var. Adı Ardha (العرضة). Simdi ise festivallerde düğün derneklerde eğlence bazlı yapılıyor. Krallık bu dansı batıdan gelen birçok liderle yaptı zamanında. İngiltere Veliaht Prensi Charles ve Amerikan başkanları gibi. Hatta İngiliz prensi Arab kıyafetleri bile giymişti. Son olarak ABD Başkanı Donald Trump, Suudi Arabistan'a gerçekleştirdiği ziyaret sırasında geleneksel kılıç dansına katıldı. Bölgeyi çok iyi bilen uluslararası ilişkiler uzmanı dostum Kemal Civek'e yazdım; 'Kılıç dansından ne anlamalıyım?' diye… Cevabı şöyleydi:

'Geçmişte Nejd bölgesinde erkeklerin savaş öncesi yaptıkları bir dans olmakla birlikte günümüzde düğün dernek ve festivallerde yapılan kültürel bir danstır. Ardha'nın manası "gösteri" olmakla birlikte dansın özelliği kabilenin gücünü halka / el aleme göstermek ve silahlı çarpışmadan / savaştan önce kabilenin moralini, savaşçıların adrenalin yükseltmektir. Bu seremoni günümüz tüm Ortadoğu ülkelerinin milli ve resmi kutlamalarında otoriteye/ baştakilere/ yönetimdekilere bağlılığın/biatın tekrarlanmasının günümüz modern versiyonudur. Özetle; Bursa kılıç kalkan ekibinin ülkemize gelen turistleri karşılaması kadar bir değeri var."

Adanmışlık diyoruz ya Sünni coğrafyasından verdiğim iki örnek konuyu daha iyi anlamamıza yardımcı olacaktır. 'İslam kelimesi veya onun fiil hali olan esleme kelimesi İslam öncesi Arap toplumunda kendini teslim etmek, bir kimsenin kendisi için çok değerli olan bir şeyi isteyen kimseye vermesi anlamını taşırdı. Şimdilerde üzerinde güneş batmayan derin İngiliz aklının ve Arzı Mevud hayalinin İslam dünyasında nasıl da cahiliye döneminden kalan adanmışlık sendromu oluşturduğunu iyi anlamamız şart olmuştur.

Son yıllarda Mısır başta olmak üzere yaşadığımız darbelerde gözden kaçırdığımız, belki de 15 Temmuz'u derinlemesine irdelediğimizde ortaya koyacağımız korkutucu, bir o kadar da nefesini ensemizde hissettiğimiz büyük bir belanın bize yakın olduğudur. İslam tarihi Müslümanların kendi aralarında yaşanan gerilim ve tartışmaların öylesine vakayı adiyeden olan hadiseler olmadığını ortaya koymaktadır. Suud kralının beraber kılıç kaldırdığı ABD başkanı ile yeni bir zafer denemesine girişmesi korkarım ki; Sünni-Şii çatışmasının tehlike çanlarıdır.

Bugün PYD-YPG'nin elinde bulunan ve üzerine ağır silahların konulduğu komyonetlere hiç dikkat ettiniz mi? Moldova ve Bulgaristan plakalı binlerce kamyonet, arazi aracı Kapıkule'den girip Cilvegözü'nden Suriye'ye nasıl geçti? Bilen var mı? Hatay Cumhurbaşkanı'nın oğlu Murat Sökmenoğlu'nun daha sonra da kuzeni Nur Ataç'ın ani ölümleri hayra alamet konular değildir. Reyhanlı patlamasından sonra Başbakan Erdoğan'a yazdığı mektupta Nur Ataç tarihi bir uyarı yapmıştı:

'Geçtiğimiz günlerde Cilvegözü'nde patlatılan bombanın nereden, kimler tarafından ne maksatla getirildiği gibi hususlar da önemli olmakla beraber, bizleri asıl ilgilendiren, buna benzer bir olayın daha yakınımızda kolaylıkla tekrarlanabilecek olmasıdır. Yaşanmakta olan şartlarla, olası benzer bir olayı önleyebilmek mümkün değildir. İlçemizde ve bölgede asayişsizlik en üst düzeye ulaşmıştır. Gözlerimizin önünde yüz binlere varan rakamlarla yabancı paralar çanta ve poşetlerle bankalara getirilmekte, tekrar alınıp götürülmekte, Avrupa Ülkeleri plakalarını taşıyan araçların alınıp satıldığı açık pazarlar kurulmakta, gerçek olup olmadığı anlaşılamayan araç plakaları insanların ellerinde dolaşmakta, her köşede yasal olmayan alışverişler ve pazarlıklar yapılmaktadır. Suriye'de yaşanmakta olan savaş şartlarının benzerleri, ülkemizde de giderek yaygınlaşmaktadır.'

Kandil'den başlayan ve Suriye'nin liman kenti Lazkiye'nin dağlık bölgesine oradan da Akdeniz'e kadar uzanan güzergahın en önemli halkalarından biri olan Afrin'de terör örgütünün bayrağı Reyhanlı Türkmenlerinin gözlerine sokulurcasına dalgalanmaktadır. Bugün olmazsa yakında sabır taşı böyle çatlayacaktır.

Ortadoğu'daki savaştan 'bize ne' demeyelim! Türkiye'de yıllardır bu anlamda yaşanan ve hatta provası yapılmış öyle olaylar var ki? Hiç unutmam. İkisi de rahmete kavuştu. Uğur Mumcu, Ünal İnanç… Türk Haberler Ajansı'nda otururken Türkiye'de Alevi-Sünni çatışması için bazı illerin isimlerini haritada bulmuş, hatta daire içine almışlardı. Önceden Kahramanmaraş ve Çorum'da olaylar meydana geldiği için listenin altında Sivas ismine dikkat çekilmiştir. Büyük olayların çıkacağı beklentisi muazzam iki gazetecinin gözlerini korkutmuş 'iç savaş' tehlikesi morallerini bozmuştu. Öyle de oldu. İlk önce Erbakan Hoca'nın değimiyle 'Türk basının milli aklı' Uğur Mumcu katledildi. Ondan yedi ay sonra Sivas'ta otel ateşe verildi. Bu olaydan bir ay önce hükümet kuran büyük partinin genel başkanlığına gelen kadın başbakanın ülkeyi nasıl ateşe vermek istediğini kimse görmedi. 1994 yılında Taksim Meydanı'nda Başbakan Tansu Çiller, MHP Genel Başkanı Alparslan Türkeş ve SHP Genel Başkanı Murat Karayalçın 'laiklik mitingi' yaptılar. Çiller'in danışmanları Kemalizmi, Allah'ın kılıcı Hz. Ali'nin yolundan giden Alevilere resmi din yapmak için psikolojik harbi de başlatmıştı.

Biz 15 Temmuz'da referansını dinden alan, talebelerini cennet için altın nesil inşası için kamikaze yapan FETÖ darbesini yaşadık. Adanmışlığın mirvana yaptığı Büyük Türk Milleti'nin şanlı direnişine tanıklık yaptık. FETÖ işgal girişiminin altında yatan iç savaşın en önemli saç ayağı Ortadoğu merkezli Sünni- Şii kavgasının Türkiye'ye sıçratma arzusuydu. Merhum Süleyman Demirel'in Cumhurbaşkanlığı köşkünde başkanı olduğum ANİMDER heyetini kabul ettiğinde kullandığı 'Sünni devlet geleneği açısından İmam Hatip Okulları çok önemlidir' sözü o dönem yalnızca merhum Erbakan Hoca'nın dikkatini çekmişti. Akşam namazını Hamidiye Camii'nde kıldıktan sonra makam arabasına bindik. Şoförüne radyoyu açtırdı ve arabadan inmesini söyledi. Anlat dedi 'Süleyman Bey ile ne konuştunuz ?' Anlattım. 'Din eğitimi ve öğretimi bir Milli güvenlik sorunudur acilen tedbir almamız gerekiyor' dedim. O da 'Sünni devlet geleneği açısından İmam Hatip Okulları çok önemlidir. Onu kimse kapatamaz. Sakın dini kurtarma peşine düşmeyin .Onun sahibi Allah'tır' diye başlayan sözlerini aktardım. Hocam, alnımdan öptü. Sonra devam etti: 'Evladım; Süleyman Bey ile Turgut Bey arasında bir fark vardır. Eskiden TRT'de bir yarışma vardı. Yarışmacı kare şeklindeki ışıklı yoldan yürüyerek ilerlemesi için hep yeşil yanan karelere basması gerekiyordu. Kırmızı ışık yanarsa elenip oyundan çıkıyordu. Rahmetli Turgut Bey, İmani konularda hep yeşile basmaya gayret ederken, Süleyman Bey hep inat edip kırmızıya basardı. Maşallah Süleyman Bey, bu sefer yeşile basmış…'

Sistematik olarak 15 Temmuz'dan bu yana FETÖ başta olmak üzere dini cemaatlerin fitne ateşine tabi tuttuğu Diyanet İşleri Başkanlığının başkanı Hadis profesörü Mehmet Görmez Hoca geçenlerde Gaziantep'te 'Hz. Peygamber ve Güven Toplumu' başlığı altında düzenlenen sempozyuma katıldı. Tarihi tesbitler yaptı: 'İki güvenlik var ki insanlık ihmal ediyor. Birisi din güvenliği, birisi de bilgi güvenliği. Nasıl ki küresel ölçekte bir güven bunalımı yaşıyoruz. Aynı zamanda din güvenliği sorununu yaşıyoruz. Din güvenliği, dini istikrarın bir ülkede ne kadar önemli olduğunu Suriye bize haykırıyor. Bütün Suriye, bütün Irak, bütün Yemen, bütün Libya orada yaşananlar bize haykırıyor. Diyor ki, 'Ey Türkiye, ey umut bağladığımız güzel ülke aman dini istikrarınızı kaybetmeyin. Aman din güvenliğinizi yitirmeyin. Eğer din güvenliğinizi kaybederseniz, eğer dini istikrarınız kaybolursa siyasi istikrarınız da yok olur. Ekonomik istikrarınız da yok olur. Emniyetiniz yok olur. Can, mal, namus emniyeti yok olur.'

Bu farkındalıktır Mehmet Görmez'i yaylım ateşine maruz bırakan…Onun için 15 Temmuz FETÖ darbesinin arkasında olan aklı araştırırken darbe sürecinin pasif direniş, psikolojik harp şeklinde devam ettiğinin farkında olalım. Darbe süresinde ancak Türkiye saatiyle 02.05'te Beyaz Saray ve ABD Dışişleri'nden eş zamanlı bir açıklamanın gelmesi ve 'tüm tarafları' seçilmiş hükümeti desteklemeye çağıran Amerika'nın 'tüm taraflardan' kastı nedir? 15 Temmuz'un arka plandaki akıllardan birinin Moskova olacağı ihtimalinin altını çizmek gerekir. Türkiye'nin bir iç savaşla parçalanma ihtimali Putin'in rüyalarını kaçıran bir gerçeklik olarak ortada durmaktadır. Zira iddia edildiği gibi 15 Temmuz günü ABD Dışişleri Bakanı John Kerry Moskova'da Rusya Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov'la ne görüşüyordu? Kerry'nin 4 saat boyunca ABD Büyükelçiliği'nde giderek Pentagon ve Beyaz Saray ve gecikmeli olarak Türk Dışişleri ile telefon diplomasisi yapmasını nasıl izah edeceğiz? Lavrov'a birebir 'mechanism launched' (mekanizma harekete geçti)' sözlerini söyleyen Kerry'nin aniden görüşmeden kalktığı dakikalarda Fener Rum Patriği Bartholomeos'un uçağı da Türkiye sınırlarını terk ediyordu.

Şimdi 14 yıllık geçmişin muhasebesini yapan muhterem Cumhurbaşkanı'nın 'adanmış kadrolar' talebini acil koduyla yapması bu anlattıklarımdan mütevellittir. Aklın yolu birdir. Karşıda adanmış, yeminli bir o kadar aklını ruhunu müstemleke mankurtlarına dönüştürmüş insanların varlığı karşısında, acilen 'Misak-ı Milli' yeminine sadakatli insanların seslerini yükseltmelerini beklemek bizim için hayati bir zorunluluktur. Bir canımız var, o da Hak ve vatan yoluna feda olsun… Vesselam…