Toplumlar, tarih boyunca adaletsizliklere, eşitsizliklere ve haksız uygulamalara çeşitli biçimlerde tepki göstermiştir. Ancak bazı dönemlerde, yaşanan sorunlara karşı yaygın bir sessizlik hâkim olur. Bu sessizlik, çoğu zaman bir kayıtsızlık ya da korku olarak yorumlansa da, asıl tehlike; bu tavrın giderek normalleşmesi ve bir yaşam biçimine dönüşmesidir. Toplumsal olaylar karşısında gösterilen bu edilgen tutum, zamanla yanlış olanın doğrulaştırılmasına zemin hazırlar. Zira unutulmamalıdır ki; sessizlik, çoğu zaman açık bir onay niteliği taşır.

Demokratik toplumlarda bireylerin görüşlerini ifade etmesi, eleştirel düşünce üretmesi ve yanlışları dile getirmesi yalnızca bir hak değil, aynı zamanda bir sorumluluktur. Fakat mevcut şartlarda, insanların ifade özgürlüğünü kullanırken çeşitli endişeler taşıdığı açıktır. Sosyal baskı, dışlanma korkusu ya da hukuki yaptırımlar, bireyleri suskunluğa iten temel sebepler arasında yer almaktadır. Ne var ki, bu gerekçeler bir yere kadar anlaşılabilir olsa da, toplumsal duyarlılığın tamamen ortadan kalkması uzun vadede çok daha büyük sorunların habercisidir.

Toplumun genel refleksi hâline gelen bu suskunluk, zamanla yönetenlerin denetim mekanizmalarından bağımsız hareket etmesine olanak tanır. Kamusal alanın daraldığı, farklı seslerin bastırıldığı bir ortamda çoğulculuktan söz etmek mümkün değildir. Dolayısıyla bireylerin ve sivil toplum kuruluşlarının, demokratik haklarını kullanarak haksızlıkları dile getirmesi, yalnızca mevcut durumu iyileştirmekle kalmaz; geleceğe yönelik daha sağlıklı bir toplum yapısının inşasına da katkı sağlar.

Sessiz kalmak, çoğu zaman suça ortak olmakla eşdeğer bir tutumdur. Gündemde yer alan olaylar karşısında gösterilen ilgisizlik, adaletin tesis edilmesini engellemekte; mağduriyetlerin artmasına yol açmaktadır. Bugün ses çıkarmayanların, yarın benzer bir durumla karşılaştıklarında yalnız kalmaları ise kaçınılmazdır. Bu nedenle, toplumu ayakta tutan en temel değerlerden biri olan dayanışma duygusu, ancak aktif vatandaşlık bilinciyle güçlendirilebilir.

Sessizlik bir tercih değil; çoğu zaman bir ihmalin, bir teslimiyetin ifadesidir. Haklı olunduğunda susmak, haksızlığa ortak olmak anlamına gelir. Toplumsal ilerleme, ancak herkesin taşın altına elini koymasıyla mümkün olur. Çünkü bazı durumlarda tek bir ses bile, binlerce suskunluktan daha anlamlı ve etkili olabilir.