[email protected]

2000'lerin ortasında, Amerika'daki New Hampshire eyaletinin Grafton isimli küçük bir kasabasında ilginç bir olay yaşandı. Kendi halinde yaşayıp giden bu kasabaya bir grup Liberteryen yerleşti ve kasabanın yönetimine el koydu. Peki bir grup özgürlükçü liberteryen, küçük bir kasabanın yönetimini ele geçirirse ne olur? Muhtemelen önceki yerel yönetimin uyguladığı kuralları ve regülasyonları liberteryen görüş normlarına göre değiştirirler.

Liberteryenizm için, en basit tabirle Otoriteryanizmin tamamen karşıtı diyebiliriz. Devletin mümkün olduğu kadar küçük bir misyona sahip olmasını (bazı durumlarda tamamen ortadan kalkmasını) savunur. Serbest piyasanın o ya da bu şekilde sistemi mükemmele ulaştıracağı fikrini destekler. Bireysel özgürlük ve kişisel seçimler her şeyin önündedir. Devlet ve otorite hiçbir şekilde insan hayatına karışmamalı, herhangi bir kural koymamalı, hatta vergi dahi toplamamalıdır.

Grafton adındaki küçük kasabamıza, benzer fikirlere sahip bir grup yerleşti. Liberteryen ütopyayı somut hale getirip en iyi siyasi ve ekonomik öğreti olduğunu tüm dünyaya kanıtlamaya çalışan bu küçük grup, bir süre sonra ''ayıların, havai fişeklerin, silahların, çilekli donutların ve vergi sisteminin'' açmazı içerisinde kaldı. Peki nasıl?

Matthew Hongoltz-Hetling imzalı, A Libertarian Walks Into a Bear (Türkçe'ye tam olarak çevrilmiyor, içerisinde kelime şakası var.) kitap da bu ütopik girişimin nasıl distopyaya dönüştüğünü anlatıyor. Hetling, kitabını, ''Modern Amerikan tarihinin en cesur sosyal deneyi.'' şeklinde özetlemiş. En cesur mu bilmiyorum ama en enteresan deneylerden biri olduğu kesin.

Free State Project (Özgür Devlet Projesi) ismi verilen bu deneyin amacı basitti: Grafton'un yerel yönetimini devralmak ve onu özgürlükçü bir ütopyaya dönüştürmek. Bir grup aşırı özgürlükçü liberteryenin kasabaya taşınmasıyla başlayan hareket, tamamen serbest piyasa temelli bir konsensüs içerisinde yaşamayı planlıyordu. Var olan her türlü kural, düzenleme ve vergi masrafından kurtularak bunların insan için birer engelden başka bir şey olmadığını ispatlamak hedefler arasındaydı.

2004 yılında, bir grup özgürlükçü, liberteryen felsefenin sadece teoride değil, pratikte de işleyen bir sistem olduğunu öne sürdü. Bunu kanıtlamak için Amerika'daki diğer liberteryenlere ulaştılar ve Grafton adındaki kasabaya davet ettiler.

Neden Grafton?

Grafton tercihi kesinlikle ''öylesine'' yapılmış kör bir atış değildi. Liberteryen dostlarımız 50 eyalet arasından özellikle New Hampshire'ı seçti. Bu eyaletin resmi sloganı 'Live Free or Die'' (Özgür yaşa ya da öl). Elbette bu eyaletin bireysellik felsefeleri ile uyumlu olacağını öngörmüşlerdi. Nüfusu, ucuz arazileri ve imara uğramamış yapısıyla Grafton kasabası mükemmel bir yerleşkeydi.

Ancak Grafton'da yaşayan yerel halk bu durumu pek hoş karşılamadı. Düşünün, Edirne'nin bir köyünde kendi halinde yaşayan yerel bir topluluksunuz. Bir grup kural karşıtı, özgürlükçü tip çadırları ve konteyner evleriyle gelip yanı başınızda yaşamaya başlıyor. Bundan sonra her şeyin kendi istedikleri kurallar (daha çok kuralsızlıklar) dahilinde olacağını söylüyor. Durup dururken ideolojik bir deneyin parçası olan Grafton halkının o günlerde akıllarından geçenler absürt bir komedi filminin konusunu oluşturacak cinsten.

Yeni gelenler hiçbir zaman kasabada çoğunluk oluşturamadı. Özgürlükçü dostlarımız yol yapım çalışmaları için ödeme yapmaya devam etti. Ya da istedikleri gibi Grafton'u Birleşmiş Milletler Serbest Bölgesi ilan etmeyi başaramadılar.

Ancak bazı Grafton sakinlerini yanlarına çekmeyi başardılar. Böylece polis ve itfaiye hizmetleri için ödenen parayı minimize ettiler, yol hizmetleri için para ödemeyi kestiler, hatta halk kütüphanesi için verilen kamusal hizmeti kontrol altına almayı başardılar. Daha az vergi verdiler ve katı zorunlulukları olabildiğince azaltmaya gayret gösterdiler. Burada bir dipnot düşmekte fayda var. Amerika'daki her yerel yönetimin kendi kuralları, yasaları vardır. Her bir eyalet birer devlet gibi işler. Amerika Birleşik Devletleri (United States of America), 50 devletten (yani eyaletten) oluşan bir yapı olarak algılanmalıdır.

Dolayısıyla Amerika, yapısı gereği bu tip organizasyonları içerisinde yaşatabilir. Bir grup insan karar verdikten sonra yaşadıkları kasabanın polis gücünü azaltabilir, kaldırabilir, tüm kuralları karar verdikleri ölçüde (elbette sınırlılıklarla birlikte) değiştirebilir. (Bakınız: Osho)

Peki yeni gelenler kasabaya yerleşip liberteryen görüşün gerekliliklerinden bazılarını yerine getirdikten sonra neler oldu? Arzuladıkları ütopyaya ulaşabildiler mi?

Açıkçası, herhangi bir kasabanın başarısını anlayabilmek için bakılabilecek hemen her ölçüye göre, Grafton kasabası gitgide kötüleşti. Çöplerin geri dönüşüm oranları düştü çünkü çöp atma saatleri kişisel isteğe göre belirlendi. Kasabanın yasal maliyetleri yükseldi çünkü Özgür Kasabalılar, yerel Grafton sakinlerine karşı sürekli davalar açtı. Cinsel saldırı ve şiddet suçları daha önce görülmemiş şekilde yükseldi. Kasaba tarihinde daha önce hiç görülmemiş cinayet suçu, aynı odayı paylaşamayan iki ''yeni gelen'' arasında yaşandı. Zira özgürlükler arasında bireysel silahlanma özgürlüğü de vardı ve talep eden herkes yanında silah taşıyabiliyordu.

Kasabaya bağlı polis gücü, vergi verilmemesi ve özgürlük karşıtı olacağı gerekçesiyle derdest edilmişti. Tam zamanlı çalışan yalnızca bir tane polis görevlisi vardı. Ancak bozulan aracının tadilatı için gereken para verilmediği için hiçbir şey yapamadı.

Kısacası, özgür dünya ütopyası kısa zaman içerisinde Vahşi Batı'ya dönüştü.

Ayılar Grafton'u keşfediyor

Ormanın içerisindeki bir kasabada, geleneksel kurallara tabi olmadan yaşayan Yeni Gelenler, bir süre sonra ayıların dikkatini çekmeye başladı. Zira atık yönetmeliği olmadığı için herkes kendi istediği şekilde çöplerini atıyor, bu çeşitlilik de civarda yaşayan ayılara cazip geliyordu. Normalde, kasabada ayı görülmesine karşı yapılması gereken yönetmelikler vardı ancak Yeni Gelenler hükümetin onlara ne yapılması gerektiğini söylemesini istemediler.

Nitekim her şey daha da işin içinden çıkılmaz bir hale doğru evrilmeye başladı. Nasıl olmasın ki? Bazı insanlar ayıları vuruyordu. Bazıları mülklerine yaklaşan ayılar için acı verici bubi tuzakları yerleştiriyordu. Bazıları onlara havai fişek atıyordu. Diğerleri, ayıları çilekli donutla besleyip onları evcilleştirmeye çalışıyordu.

New Hampshire eyaletinde 100 yıldır görülmeyen ayı saldırısı vakası, Yeni Gelenler geldikten sonra üç kez kaydedildi. Neyse ki kimse hayatını kaybetmedi.

2016 yılına doğru Özgür Devlet Projesi sonlandı. Herhangi bir siyasi ya da ekonomik öğreti için spesifik bir örneği göstererek işlemezliğini kanıtlamaya çalışmak her ne kadar çiğ olsa da, Liberteryen dostlarımın sözlerine kulak vermeden yazıyı bitirmem etik olmaz. Evet, ''Gerçek Liberteryenizm bu değil…''

Anlaşılır bir örnek olması adına, Amerika'daki aşı karşıtlığı ve liberteryenizm arasında bir bağ kurabiliriz. Kişisel hak ve özgürlüklere karşı olduğu düşüncesiyle çocuklarına aşı yaptırmayanlar sebebiyle ABD'de 60 yıl sonra ilk kez görülen kızamık salgınıyla (Kovid-19 aşısı için konuşmak henüz erken) bu öğretinin tıkandığı nokta benzerdir. (Başka bir yazıda detaylandıracağım.)

Gelişmiş, düzenlerini oturtmuş, ekonomik açıdan yeterli ülkelerde yaşayan vatandaşlar; bu ayrıcalıklara sahip olmalarını sağlayan toplumsal mutabakat konusunda bencilce hareket ettiklerinde, içerisinde bulundukları sistemi baltalayabilirler. Toplumsal düzeni ve anlaşmanın getirdiklerini hiçe sayıp var olan zayıflıklara odaklanıldığında, yıkım kaçınılmaz olur.

Herkes kendi evinin önünü temizlerse her yer tertemiz olur. Peki kapının önüne koyduğumuz çöpleri kim alacak?