[email protected]

Cem Karaca'nın ölüm yıldönümünde (8 Şubat) Dervişan'la beraber çıkardıkları ''Yoksulluk kader olamaz'' (1977) albümünü dinlerken, şarkı sözlerine kulak kesildiğimde aradan geçen 44 yılın sonunda aynı sorunlarla boğuştuğumuzu fark ediyorum.

''Sıram gibi sıradağlar,

Anam anam derdin mi var?

Yaram yürekte değil ki gelip sarsın yar,

Radyolarda şarkılar boş ver diyorlar,

Açlıktan verem olana bal ye diyorlar…''

Cem Karaca 2021 Türkiye'sinde yoksulluğun ortadan kalkacağını düşünecek kadar iyimser miydi, bilmem. Peki yoksulluğun böylesine kanıksanacağını düşünür müydü? Mesela bir haber ajansının, ''Taksim alt geçitte yürekleri ısıtan görüntü'' şeklinde servis ettiği haberde, kış aylarının ortasında sokak hayvanıyla birlikte uyuyan evsiz bir insanın fotoğrafını paylaşacağını tahmin edebilir miydi?

Ya da milyonlarca vatandaşın iş bulamadığı, yine milyonların temel besin gereksinimlerini dahi sağlayamadığı gerçeklikte bir televizyon kanalının yayınladığı ''Uzun süre aç kalmak ömrü uzatıyor'' haberini görse utanır mıydı?

Veya bir gazetenin, ''Alışverişe tok karnına çıkın canınız çekmesin. Yanınıza çocukları almayın sizi mahcup etmesin. Ürünlere dokunmayın sahiplik duygusu yüzünden almak zorunda kalırsınız. ikramları kabul etmeyin dilinize değdiği an tuzağa düşersiniz…'' tavsiyelerini okusa daha mı yüksek sesle ''Yoksulluk kader olamaz'' derdi yoksa ümidini mi yitirirdi?

''Ben vatandaş Ahmet'im evkafta memur,

Ay sonuna yetmiyor evdeki kömür,

Bir kilo et seksen lira tadını unuttum,

İnsan gibi yaşamanın adını unuttum…''

Yoksulluğun kanıksanması

Bir bilgeye, ''Yoksulluk kaç gün sürer?'' diye sorduklarında, ''Kırk gün'' diye cevaplamış. ''Peki…'' demişler, ''Kırk günden sonra ne olur?'' tüm sükûnetiyle cevap vermiş bilge; ''Alışırsınız…''

Ancak bunun da ötesinde göz ardı edilmemesi gereken kritik bir nokta var. Yoksulluk, yalnızca ekmek bulamamak ve aç kalmak değildir. İnsanın saygınlığına duyulan büyük bir açlıktır. Sevmeye ve başkaları için önem taşıyan birisi olmaya gereksinim duyarız.

Ümidini yitirenler

Ozan Gündoğdu'nun haberine göre, ''İş aramıyorum ama çalışmaya hazırım'' diyen toplam kişi sayısı 2020 Kasım itibarıyla 4 milyon 832 bin kişi.

''Neden iş aramıyorsunuz?'' sorusuna, ''Ümidim yok ama iş olsa çalışırım'' diyen kişi sayısı: 1 milyon 674 bin.

OECD raporuna göre, gelişmiş ülkelere göç eden yüksek eğitimli Türklerin sayısı 10 yıl öncesiyle karşılaştırıldığında yüzde 83 artmış.

IEFT'nin verilerine göre, ''eğitim'' gerekçesiyle yurtdışına giden gençlerin yüzde 72'si tekrar Türkiye'ye dönmek istemiyor.

Metropoll'ün Ocak 2021 araştırmasına göre, halkın neredeyse yarısı (%47), yurtdışında yaşamak veya okumak istiyor.

Açıkçası bu istatistikler tek kelimeyle korkunç. Ancak halkın yaşadığı trajediyi gösterebilmesi açısından yetersiz. Tam da bu yazıyı yazarken önüme düşen haber insanın boğazını düğümleyen bir tesadüf. ANKA'nın haberine göre, İstanbul Zeytinburnu'nda 1,5 yaşlarında bir çocukları bulunan genç bir çift, çocuklarını komşuya bıraktıktan sonra yaşamlarına son verdi. Çocuğa komşuları sahip çıkarken, genç çift, toprağa verilmek üzere memleketleri Batman'a uğurlandı.

Bu insanlardan kendilerini öldürdükleri için haberimiz oldu. Peki diğerleri? İntihar etmeyenler ve her gün ölenler… Hiç kimse bunları hak etmez. Kant'a göre yoksulluk insanların özgürlüğünü etkiler. Onların gurur ve onurlarını zedeler.

Eduardo Galeano, Aynalar isimli kitabında okuyucuya cevaplaması zor sorular sorar, 'Yoksullar: adam yerine konmayanlar, savaşlarda ölenler, hapishaneleri dolduranlar, her zaman çalışmaya hazır kollar, kullan-at kollar.

Sessizleştirerek öldüren açlık, sesini çıkarmayanları öldürüyor. Uzmanlar, yoksulluk uzmanları onlardan bahsediyor: onların çalışmadıkları işleri, yemedikleri yemekleri, olmayan kilolarını, olmayan boylarını, sahip olmadıkları, düşünmedikleri, oylamadıkları, inanmadıkları şeyleri anlatıyorlar.

Oysaki bizim tek bilmek istediğimiz yoksulların neden yoksul oldukları. Sakın onların açlığı bizi doyuruyor ve çıplaklığı giydiriyor olmasın?'

Zannediyorum asıl mesele, milyonların açlığının hangi şanslı azınlığı doyurduğu, halkın çıplaklığının kimlere mor kaftanlar giydirdiği...

''Devlet baba borç içinde sabret diyorlar,

Sen de bakkala kasaba borç et diyorlar,

Ben onurlu insanım boyun eğemem,

Alacaklı ver deyince ödün veremem,

Yoksulluk kader olamaz kader değildir!

Firavunlar bile böyle gaddar değildir…''