[email protected]

Deus ex machina (tanrı makinesi, makineden tanrı) tabiri, ilk olarak Antik Yunan tiyatrolarında ortaya çıkmıştır. Tiyatro esnasında oynanan oyun kendi iç mantığına göre ilerlerken, hedeflenen sonuca bir türlü ulaşıl(a)mayınca ve problem işin içinden çıkılmaz bir hal alınca, sarkaç (vinç) sistemiyle havada duran bir oyuncu (yani makineden tanrı) olaylara müdahale eder ve her şey ilahi bir dokunuşla çözülür. O zamandan beri tiyatroda, edebiyatta, sinemada ve nicelerinde kendi mantığıyla sonuçlan(a)mayan hikayeler, çözümü makineden tanrılarda arar.

Ancak belirtmekte fayda var; makineden tanrı ya da tanrı makinesi derken Tanrı'nın direkt müdahalesinden ziyade doğa yasaları ve mantıksal ilerleme ile mümkün olmayacak gelişmelerin sürreal bir etkiyle çözüme kavuşturulmasından bahsedilmektedir. Kısaca, tepeden inme ilahi bir güç ile sorun ve dertlerin nihai çözümü olarak özetlenebilir.

İbrahim peygamberin oğlunu kurban etmeden hemen önce indirilen koyun, Shakespeare'in Venedik Taciri'nde Portia, Yüzüklerin Efendisi'nde sonda gelen ve kahramanları kurtaran dev kartallar iyi birer deus ex machina örnekleridir.

Popüler kültürde, özellikle sinemada makineden tanrı müdahalesini sıklıkla görürüz. Bazı sinema eleştirmenleri bu müdahalenin olduğu filmleri ''tembel senaryo yazarlığı'' olarak nitelerler. Zira senarist, işin içinden çıkacak bir yol bulamadığında ilahi müdahaleyi seçerek kördüğüm olmuş problemleri çözer, finali kurtarır.

Ancak tembel senaryo yazarlığının yanı sıra, tanrı makinesinin binlerce yıldan sonra dahi popüler olmasının yegane sebebi, insanların mucizelere olan inancından, daha doğrusu arzusundan kaynaklanmaktadır.

Birey, hayatında kördüğüm olmuş problemlerin çözümü için tanrısal bir dokunuş bekler. Birinin ya da bir şeyin gelip bütün sorunları halletmesini, her şeyin yoluna girmesini temenni eder. Arkaik dua pratiklerinin temelinde bu olduğu gibi, günümüz post-modern enerjisel yoga ''selamlamalarında'' da bu yatar.

Deus ex machina, insanın umudu yanında umutsuzluğunu da sembolize eder. Çünkü insan, kördüğüm olmuş ipliklerin çözümü için uğraşmayı bırakır ve ilahi bir kurtarıcının problemi nihayete kavuşturmasını beklemeye başlar. Böylece sahip olduğu içi boş umut aynı zamanda sonu olur.

Godot'yu beklemek gibi ''kurtarıcıyı'' beklemek...

Tepeden inecek dünya dışı gücün, kaostan doğacak düzeni getirmesini ummak, insanlığın yarattığı sistemlerin işlemez hale geldiğinin kanıtı niteliğindedir.

Türkiye'de bunun en net örneğini politikacılarda ve halkın politikacılardan beklentilerinde görürüz. Ülkede var olan tüm sorunların çözümü için ilahi bir siyasi figür, karakter bekleniyor. Tartışmalar bunun üzerinden sürdürülüyor. Kördüğüm olmuş onlarca kültürel, sosyolojik, ekonomik ve yapısal problemin -tıpkı deus ex machina gibi- bir liderin el atmasıyla nihayete erdirilmesi umut ediliyor.

Nitekim en büyük sorun bu umudun boş olması da değil. Kitleler, sorunları çözecek makinenin kudretine bel bağladığı için, politik liderlerin vasıflarını gözlerinde büyütme illüzyonunun içerisine girebiliyorlar. Dahası, liderlere olması gerektiğinden fazla önem verip onları yarı tanrı krallarla özdeştiriyoruz. Siyasi parti liderlerinden ya da belediye başkanlarından tragedyanın finalini kurtarmalarını talep ediyoruz.

Kuşkusuz, siyasi partiler içerisinde kült lider formunun bu denli arzulanmasının yegane sebebi de budur. Lakin problem şu ki, bu beklenti nedeniyle sistemin devamını, iyileşmesini ve sağlamlaşmasını sağlayacak, kişiden bağımsız kurumlar inşa edemiyoruz. Aksine umudumuzu politikacıların yapıp yap(a)mayacaklarına bağladığımız için yapılacak reform ve ilerlemeyi de o kişinin insafına kanalize ediyoruz.

En iyi patron, işi bıraktığında arkasında işin devam ettiği bir sistem bırakan patrondur derler. Aynısı siyasi partiler ve her türlü kurum için de geçerlidir. Mesele o sistemin devamını sağlayacak unsurları bir araya getirmek, kalıcılık sağlamaktır. Günü kurtarmak için yapılan hamle ve çabaların ertesi gün bir anlam ifade etmeyeceğini kavramamız gerek. Winston Churchill, ''Dünle bugün savaşırsa, yarın kaybeder.'' der.

Umut(suzluk)

Türkiye'de var olan politik çıkmazların çözümü için karizmatik ve güçlü bir lider bekleme vaziyeti bana Samuel Beckett'in Godot'yu beklerken adlı romanında umutla beklenen Godot'yu hatırlatıyor. Godot'nun hiçbir zaman gelmeyeceğini, zira böyle birinin olmadığını fark etmemiz gerekiyor.

Bu yüzden kişilerden ve kişilerin bireysel arzularından bağımsız olarak, birbirlerini mütemadiyen denetleyen ve uyaran kurumların önemi anlaşılmalıdır.

Sosyal, politik ve ekonomik sorunların çözümü için güçlü bir kurtarıcı lider arayışına girildiği anda, umut o kurtarıcının inisiyatifine bırakılıyor demektir. Bu da umudun değil, umutsuzluğun dört bir yanımızı sardığı anlamına gelir.

İşin daha kötü tarafı, algılarımızda bu lider kültünü yaratırken ve beklerken, 21. yüzyıl pragmatist siyaseti gereği, popülist demagogların etkisi altında kalıyor olduğumuz gerçeğidir. Politikacılardan, sözleri ve güçleriyle bizleri her şeyin daha güzel olacağına inandırmasını istiyoruz. İyi konuşmacılar ve kürsüdeki karizmatik adamlar tarafından söylenen tatlı yalanların içimizi ısıtmasını beklerken, hakikat ötesi gerçeklikte yanılsamalar içerisinde kayboluyoruz.

Dolasıyıyla, evvela sahip olduğumuzun bu beklentinin arkaik ve kadim alışkanlıklarımızda saklı olduğunu fark etmemiz faydalı olacaktır. Tülin Bumin, Osmanlı toplumunun aydınları ve seçkinlerinin, tüm yüce değerlerini devletle, devleti de padişahla özdeştirme alışkanlığında olduklarını söyler. Sonrasındaki cumhuriyet seçkinleri de sekülarizasyon bilinç düzeyinde olsalar da geleneksel otorite arayışlarını sürdürmüşlerdir. Padişah ve halifelik gibi figürler derdest edilirken o kutsaliyetler yerini farklı dogmalara bırakmıştır. Böylece kült lider ''gereksinimi'' de yalnızca şekil değiştirmiştir. Bugün dahi bu gereksinim devam etmektedir. Tülin Bumin bu durumun ''geçiş toplumlarına'' özgü bir fenomen olduğunu yazar.

Kısaca özetlemek gerekirse, her gün canhıraş tartışmaların arasında kaybolurken, umutlarımızı ölgün kült liderler figürlerine kanalize etmek, gelmeyecek Godot'dan deus ex machina müdahalesini beklemeye benziyor. Sembolik tanrı kralların ilahi makinelerinin bizlere mutlu bir final yazacağı ümidi, çaresizliğimizin ete kemiğe bürünmüş imgesinden başka bir şey değil.