0

Baharın en etkili temsilcisi olan Mayıs ayı, genel olarak pozitif mesajlar ve duygular vermekle birlikte, sevincin ve hüzünün bir arada yaşandığı bir ay olarak da kendini hissettirir. Bu bağlamda her yılın Mayıs ayının ikinci Pazar gününün Anneler Günü olarak kutlanması güzel ve anlamlı olmakta, çocuklar annelerine koşmakta, onlara sevgilerini sunmakta, fedakarlıklarına olan saygılarını iletmekte ve çift taraflı bir sevgi iletişimi yaşanmaktadır. Öte yandan, annelerinin kim olduğunu bilmeyen, kendileri çok küçükken anneleri ölen ve doyulması mümkün olmayan anne sevgisini yaşarken bu mutlulukları ilahi takdirle kesintiye uğrayan çocukların (yaşı ne olursa olsun, annesi sağ olan veya olmayan ama annelerini anan herkes çocuktur.) bu anlamlı günü hüzünlü andığı da bir gerçektir. Özellikle annelerinin kabirlerini ziyaret edenlerin sevgilerini gösterme seçenekleri sadece çiçeklerle kısıtlı kalmakta, ancak yaptıkları dualarla huzura kavuşmaya çalışmaktadırlar.

Ekonomiyi, siyaseti ve yakın ilişkilerini değerlendirdiğim bu köşemde; yılda bir defa da yazımın konusunu Anneler Günü'ne ayırmakta, genel düşüncelerim ile duygularımı aktarmakta ve siz değerli okurların hoşgörüsü ışığında klasik Anadolu kadınının tipik bir örneği olan annemin bazı özelliklerini ve benimsemiş olduğu hayat tarzını sizlerle paylaşarak onu anmaya ve sizlerin de benzer bir çok özelliği olan annelerinizi birlikte hatırlamamıza çalışmaktayım. Benim annem; erken yaşlarda ağaran beyaz saçları ona çok yakışan, küçük bir kızın onu gördüğünde söylediği gibi 'tombiş teyze' tanımına uyan (kilolu), akıllı, insanları seven ve çabuk diyaloga giren, yardımsever, inancı kuvvetli, yeri geldiğinde espritüel ve kendiyle dalga geçebilme erdemini gösteren (sebze ve meyve seçme yeteneği ve titizliği nedeniyle bir pazarcının ona 'hanım sen kimyager misin? şeklindeki sataşmasını bize gülerek aktaran) ve hayvanları seven (kedi, tavuk, hindi ve kuzu besleme ve büyütme deneyimlerini yaşamış) bir güzel insandı. Doğayı çok sevmesine rağmen; tatil yapmak ve yeni yerler görmek konularındaki isteklerini, ömrünün büyük bir kısmını bloke eden ve tasarruf gerektiren yaşam koşulları nedeniyle gerçekleştirememiş, ekonomik düzlüğe çıktığı yaşlılık yıllarında ise hastalıklarla uğraşmıştı.

Şimdi de ev hanımı sıfatıyla annemin şahit olduğumuz bazı yeteneklerini sıralayarak onu anmak istiyorum. Onun elinden yemediğimiz yemek ve pasta çeşidi kalmamıştı. Ayrıca, üniversite ve iş arkadaşlarım da bu lezzetlerden payını alırdı. Özellikle çok eski yıllarda bankaların bastırıp ve ücretsiz dağıttığı ajandalar ve not tutmaya uygun çok yapraklı küçük ebatlı cep takvimlerinin sayfalarında yemek ve pasta tariflerinden dolayı boşluk kalmamıştı. Annemizin bu yeteneklerinin gelişmesine, kadınların kendi aralarında gerçekleştirdiği ve her ayın çeşitli günlerini paylaştıkları kabul günlerinin de önemli bir katkısı vardı. Bu tür özel günlerde misafirler gittikten sonra, güzel ve çeşitli mutfak lezzetlerine ailece biz de ortak olurduk. Geçmişe uzanınca; onun bizlere tattırdığı, günümüzün güncel deyimiyle ev ortamında hazırlanan çeşitli organik lezzetlerin ve çeşitli turşuların kıymetini, soba ve özellikle kuzine ortamında onun dizinin altında ısınmanın değerini ve bir yandan da kuzinede pişirdiği yemek, börek, çörek ve baklavalar ile anne eli deymiş diğer lezzetlerin farkını şimdi daha iyi anlıyor ve bizlere bunları yedirirken ulaştığı mutluluğu hatırlıyorum.

Çocuklarının ve kendisinin giyim ihtiyaçlarının büyük bir çoğunluğunu; eski tip ayaksız dikiş makinesiyle ve terzi maharetleriyle karşılayan, eski Türk filmlerinde görünce gülümsenen ancak derin bir ekonomik geçmişi özetleyen çizgili pijamalardan ailece nasiplenmemizi sağlayan, ekonomik şartların zorladığı bu yaşam biçimimizin mimarı bu cefakar kadının ekonomik dehası bunlarla da sınırlı değildi. Evde biriken ve o zamanlar iyi para eden okunmuş gazeteleri satma pratiğini de ondan öğrenmiş ve daha sonraki yıllarda ben üstlenmiştim. Çok iyi hatırladığım bir husus daha vardı, özel bir banka kampanya yapmış ve 'paranızı bize yatırın, dört yılda iki katına çıkaralım' şeklindeki etkili reklamlarına ve babamın da bu yöndeki isteğine rağmen; annem, babamın emekli ikramiyesinin başımızı sokacak bir ev alımında kullanımı yönünde ağırlığını koymuş, sonunda da başarılı olmuş ve emeklilik yıllarında emekli maaşından kira ödedikten sonra artan parayla geçinebilme mucizesiyle baş başa kalmamıştık.

Ortaokul ve lise öğrenimlerimiz sırasında ise yazın tatilde boş durmamızı istememiş ve iki erkek çocuğunun da çalışması için yönlendirme yapmış, çabalamış ve bunda da başarılı olmuştu. Bunu istemesinin hem maddi hem de sosyal nedeni olduğundan hiç şüphemiz yoktu.

Annem emekli eşi olarak, ev sahibi olduktan ve çocukları da kamudaki görevlerine başladıktan sonra da tasarrufa önem vermiş, hem evimiz için hem de yaşamımızın diğer alanlarında gereksiz ve lükse dönük harcama yapmamamızı ve tasarruflu olmamızı bizlere telkin etmiş ve fahri mali danışmanlığına devam etmiştir. Bizler çocukları olarak, bir meslek sahibi olmamızı ve kimseye muhtaç olmadan ekonomik yaşamımızı sürdürmemizi; onun fedakarlıklarına ve bize kazandırdığı tasarruf ile harcama kültürüne borçluyuz. Dolayısıyla, annemiz fiziki anlamda yanımızda olmasa bile, yaşamımızın her aşamasında ve kişiliğimizde onun izlerini görüyor ve varlığını hissediyoruz.

Neticede, annemize olan sevgimiz; onunla paylaştığımız yaşam sürecinde ve sonrasında da devam etmiş, annelere hitap edilmiş şarkılar bu aşkı daha da derinleştirmiş ve duygusallaştırmıştır. Özellikle rahmetli Zeki Müren başta olmak üzere seslendirilen ve annelere ithaf edilmiş sayısız şarkılar, bu anonim niteliği kazanmış anne aşklarını ölümsüzleştirmiştir.

Anneler Günü vesilesiyle verilen mesajlar kapsamında ben de Ülkemizdeki kadınların; aile, iş ve sosyal yaşamları boyunca karşılaştıkları çeşitli sorunları duyurmak ve bunlarla mücadele etmek konusundaki kararlılıklarını ve çabalarını takdir ediyor ve bu konudaki toplumsal duyarlılıkların hem kadınlarda hem de erkeklerde artmasının çözümleri kolaylaştıracağına inanıyorum. Kadınların bir yandan da annelik gibi kutsal bir görevi de üstlenmeleri işlerinin ne kadar zor olduğunu göstermektedir. Anneliğin; çocuk doğurmanın ötesinde sevgi, sabır, fedakarlık ve sorumluluk gerektiren nitelikleri barındırması ve çocukların kişiliklerinin oluşumundaki ve eğitimlerindeki misyonları dikkate alındığında, toplum için ne kadar önemli işlevleri kapsadığı daha iyi anlaşılmaktadır.

Dolayısıyla, bu kadar ağır sorumluluklar taşıyan her yaştaki tüm annelerimizin ellerinden öpüyor, bu dünyadan göç etmiş annelerimize Allah'tan rahmet, annesini ve çocuklarını kaybetmiş olanlara ise sabır diliyorum. Annesi hayatta olanların ise; anne-evlat arasındaki bu güzel duygu ve sevgi ortamının değerini bilmelerini ve doyasıya yaşamalarını öneriyorum.

(Sevgili anacığım, biz çocuklarını zorunlu terk edişinden bu yana 1983 gün geçti ama sana olan hasretimiz azalmadı, daha da arttı. Seni çok seviyor, özlüyor, anıyor ve takdir ediyoruz. Ruhun şad, mekanın Cennet olsun.)