Bir dönemin moda takviyesi balık yağıydı, başka bir dönemin yıldızı probiyotikler… Bugünse, folik asit. Özellikle doğurganlık çağındaki kadınlar için neredeyse tartışmasız bir “gerekli” haline getirilen bu sentetik vitamin, artık yalnızca bir öneri değil, adeta bir zorunluluk gibi sunuluyor. Peki, bu gerçekten herkes için gerekli mi? Yoksa modern tıbbın faydalı bir tedbiri zamanla bilinçsiz bir dayatmaya mı dönüştü?
 

Hamilelikte nöral tüp defekti gibi ciddi sorunları önleyebildiği için folik asit takviyesi, tıbbi açıdan uzun süre “altın standart” olarak kabul edildi. Ancak zamanla bu destek, yalnızca gebelerle sınırlı kalmadı; planlayanlar, planlamayanlar, hatta bazı ülkelerde tüm toplum kapsama alındı. Bazı devletler, un ve ekmek gibi temel gıdalara bile folik asit eklemeyi zorunlu hale getirdi. Kimin ihtiyacı var, kimin yok? Bu sorular artık pek sorulmuyor. Oysa insan bedeni matematiksel bir denklem değil. Birine fayda sağlayan, başkasında zarar oluşturabilir. Yüksek doz folik asit alımının bazı kanser türlerini tetikleyebileceği, B12 eksikliği belirtilerini maskeleyerek sinir sistemi üzerinde kalıcı hasarlar bırakabileceği artık bilimsel çevrelerde de tartışılıyor. Özellikle MTHFR gen mutasyonuna sahip kişilerde, sentetik folik asidin doğru biçimde işlenemediği ve bu kişilere zarar verebileceği de biliniyor. Ama bu riskler, halk sağlığı politikalarının genel şemsiyesi altında görmezden geliniyor.
 

Modern tıp, bireyselliği çoğu zaman göz ardı ediyor. Koruyucu sağlık önlemleri alınırken “ortalama insan” esas alınıyor. Oysa hiçbirimiz istatistik değiliz. Vücudumuzun ihtiyaçları kişisel, genetik yapımız eşsiz. İşte bu noktada, “herkese aynı tablet” anlayışı sorgulanmayı hak ediyor. Folik asit elbette bir kurtarıcı olabilir. Ama aynı zamanda fazlası zararlı bir müdahaleye de dönüşebilir. Sorun, folik asitte değil; onu tartışmasız ve sorgusuz bir şekilde dayatan yaklaşımda. Modern tıp, bilimin gücünden değilse bile, bazen alışkanlıkların körleştirici etkisinden nasibini alıyor.
 

Bize düşen ise sorgulamak. Her takviyeyi almadan önce “Bana gerçekten gerekli mi?” sorusunu sormak. Çünkü sağlık, sadece reçeteyle değil; bilgiyle, bilinçle ve bireysel farkındalıkla korunabilir.