Küreselleşme ve teknolojideki hızlı dönüşüm, iş yapma biçimlerini köklü şekilde değiştirirken, geleneksel vergi sistemlerinin sınırlarını da zorlamaya başladı. Bu dönüşümün en dikkat çekici örneklerinden biri ise "dijital göçebelik" olarak adlandırılan çalışma modeli. Farklı ülkelere fiziksel olarak bağlı kalmadan, internet üzerinden gelir elde eden bireyler artık sabit bir ikamet yerine, dijital bağlantıyı esas alıyor. Ancak bu durum, klasik vergi mükellefiyeti tanımlarını da yeniden düşünmeyi zorunlu kılıyor.
Dijital Göçebeler Hangi Ülkeye Vergi Öder?
Dijital göçebelik, bireylerin vergi mükellefiyetinin hangi ülkeye ait olduğu sorusunu belirsizleştiriyor. Geleneksel vergilendirme sistemleri, genellikle yerleşiklik (ikametgah) veya gelir elde edilen kaynak ülkeye göre şekillenirken; dijital göçebeler, bu kriterleri bulanık hale getiriyor. Örneğin bir kişi, Türkiye'de ikamet etmeden, uzaktan çalışarak bir yabancı firmadan gelir elde ediyorsa, bu gelirin hangi ülkenin vergisine tabi olduğu sorusu karmaşıklaşmaktadır.
Mevcut uluslararası vergi anlaşmaları ve iç mevzuatlar, bu yeni iş modellerine henüz tam anlamıyla cevap verecek düzeyde değildir. Bu durum da hem potansiyel vergi kayıplarına hem de çifte vergilendirme riskine yol açmaktadır. Türkiye’de tam mükellefiyet esas olarak ikamet süresiyle (yılın 183 günü kuralı) belirlenmekte olup, dijital göçebeler bu sınıra girmediği sürece vergi dışında kalabilmektedir. Ancak bu durumun kalıcı bir yapıya dönüşmesi, vergi politikaları açısından yeniden değerlendirme ihtiyacını doğurmaktadır.
Yeni Vergi Yaklaşımlarına İhtiyaç Var.
Bu yeni çalışma modeli karşısında mali idarelerin pasif kalması, uzun vadede gelir tabanının daralmasına yol açabilir. Özellikle yüksek nitelikli dijital emek üreticilerinin klasik vergi sistemleri dışında kalması, vergi adaleti açısından da sorunlar yaratmaktadır. Dolayısıyla, hem ulusal mevzuatlarda hem de uluslararası düzeyde, dijital göçebeliği kapsayan yeni tanım ve düzenlemelere ihtiyaç duyulmaktadır.
Bazı ülkeler bu dönüşümü fırsata çevirmek adına "dijital göçebe vizeleri" ve özel vergi rejimleri oluşturmakta, böylece hem kayıt altına almayı kolaylaştırmakta hem de ülke ekonomisine katkı sağlamaktadır. Türkiye de benzer şekilde, dijital göçmenleri belirli kurallar çerçevesinde sisteme dâhil edecek bir yapı inşa edebilir.
Dijitalleşmenin getirdiği bu yeni serbestlik ortamında, vergi otoriteleri için yenilikçi, esnek ve uluslararası uyumlu politikalara ihtiyaç olduğu açıktır. Sınırların giderek silikleştiği bir dünyada, mali idarenin bu değişimi kaçırmaması, hem gelir hem de denetim açısından stratejik bir zorunluluktur.