0
Amacım, Osmanlıdan Cumhuriyete geçişte (1876'dan günümüze) yönetim sistemi diye adlandırılan yürütme (hükümet) organının görev ve yetkileri ile sorumluluklarında 141 yılllık tarihsel süreç içinde meydana gelen gelişmeleri ve kazanımları ortaya koymak suretiyle, Kemal Gözler hocamızın Anayasa Hukuku sitesindeki bilgilerden, kanun metinlerinden ve son Anayasa değişikliği metninden yararlanılarak nereye doğru gittiğimizin bir değerlendirmesini yapmaktır.
BİRİNCİ MEŞRUTİYET DÖNEMİ –KANUN-U ESASİ (1876)
İkinci Abdülhamid Kanun-u Esasiyi 23 Aralık 1876 günü bir ferman ile ilan etmiştir.
Padişah yürütme organının başıdır. Devlet Başkanı olarak padişah bir tarafta, diğer tarafta da hükümet bulunmaktadır. Padişahlık veya saltanat aynı zamanda halifelik sıfatını de içermektedir.
Kanun-u Esasinin 7.maddesinde Padişahın görev ve yetkileri sayılmıştır: Bakanların tayin ve azli, rütbe ve nişan verilmesi, para basılması, uluslararası antlaşma yapma yetkisi, 'harb ve sulh ilanı', kara ve deniz kuvvetlerinin komutanlığı, harekatı askeriye ve ahkamı şeriye ve kanuniyenin uygulanması, devairi idarenin muamelatına müteallik nizamnamelerin tanzimi, cezaların hafifletilmesi veya affı, Meclisin toplantıya çağrılması ve tatil edilmesi, yeniden seçim yapılmak kaydıyla Meclisi fesih hakkı gibi. Bu fesih hakkı iki ayrı maddede düzenlenmiştir. 7.maddede Padişahın takdirine bırakılmış bir fesih hakkı, 35.maddede ise Hükümet ve Meclis arasında bir konuda anlaşmazlık çıkar ve Hükümet ısrar eder Meclis de bunu iki defa ard arda reddederse Padişah ya Bakanlar Kurulunu değiştirme veya Meclisi fesih edebilir. 29.maddeye göre Bakanlar Kurulunun önemli kararları yerine getirebilmesi için Padişahın izni gerekir. Kabul edilen kanunları mutlak veto etme, 113. Maddeye göre de istediği kişileri 'sürgüne gönderme' gibi yetkisi vardır.
'Heyet-i Vükela' bir nevi bakanlar kuruludur. Başkanı sadrazamdır. Heyet-i Vükelada sadrazamdan başka şeyhülislam ve diğer vekiller(Bakanlar) vardır. Sadrazam, şeyhülislam ve vekiller(Bakanlar) Padişah tarafından atanır ve azledilirler(m.7, m.27) . Kemal Gözler'e göre bu işlemler şu anlama gelmektedir; sadrazam, şeyhülislam ve vekiller Padişaha karşı sorumludur.
Bakanlar kurulu Meclis karşısında sorumlu değildir. Güven oylaması olmadığı gibi gensoru yoluyla hükümet düşürülemez. Hükümeti denetleme yollarından sadece 'soru' ve bakanların cezai sorumluluğu ile ilgili Meclis soruşturması benzeri bir usul vardır.
Padişah görevleriyle ilgili suçlar ile kişisel suçlarından sorumsuzdur (m.5). Mutlak sorumsuzluğa sahiptir. Bu sorumsuzluk, siyasi, cezai ve hukuki açılardan tamdır.
İKİNCİ MEŞRUTİYET DÖNEMİ- KANUN-U ESASİ DEĞİŞİKLİKLERİ (1909)
İttihat ve Terakki örgütünün mücadelesi sonucunda Abdülhamit Kanun-u Esasiyi yeniden yürürlüğe koymak ve ikinci meşrutiyeti ilan etmek zorunda kaldı.
1876 tarihli Kanun-u Esasi'de 1909'da yapılan değişikliklere göre sadrazam (başbakan) Padişah tarafından atanır; Bakanların ise Sadrazam tarafından seçilmesi gerekir(m.29). Padişahın sürgüne gönderme yetkisi kaldırılmış, 35.maddedeki 'fesih hakkıî kullanılamaz hale getirilmiştir. Milletlerarası antlaşma akdetme yetkisi Meclisin onayına bağlanmıştır. Padişah beğenmediği kanunları mutlak surette veto etme yetkisi kaldırılmıştır. Padişah, kanunu tasdik etmediği ve Meclise iade ettiği takdirde, aynı kanunun Meclislerde kabul edilebilmesi için üçte iki oy çoğunluğu gerekir.
Bakanlar Kurulunun Padişaha karşı değil, Meclise karşı sorumluluğu kabul edilmiştir (m.30). Hükümetin genel politikasından kollektif ve bakanlıklarındaki işlerden ise müşterek sorumluluk esası benimsenmiştir.
Padişah, yukarıda (Kanun-u Esaside) saydığımız yetkilerini kurulan parlamenter sistemin gereği olarak sadrazam ve ilgili bakanın imzasıyla kullanabilecektir.
TBMM HÜKÜMETİ DÖNEMİ –TEŞKİLATI ESASİYE KANUNU (1921)
16 Mart 1920'de İstanbul işgal edildi. Osmanlı Meclisi 18 Mart 1920 günü son toplantısını yaparak çalışmalarına ara kararı verdi.
Mustafa Kemal yayımladığı bir tamimle toplanacak yeni meclisin seçim usulünü belirledi. Bu şekilde seçilenler Ankara'da toplanarak 23 Nisan 1920'de ilk Büyük Millet Meclisi toplantısını gerçekleştirdiler. 20 Ocak 1921 tarihinde de Teşkilatı Esasiye Kanununu kabul ettiler.
Bu Kanun ile 1876 Kanun-u Esasi yürürlükten kaldırılmamış ancak, egemenlik hükümdardan millete geçmiştir. 'Hakimiyet bilakaydü şart milletindir' ifadesiyle milli egemenlik ilkesi ilan edilmiştir.
Yasama ve yürütme yetkisi Büyük Millet Meclisine aittir(m:2).
Bu Anayasa'ya göre Devlet Başkanlığı makamı yoktur. Bu makama ait yetkiler Büyük Millet Meclisi Başkanına verilmektedir(m:9).
Büyük Millet Meclisi Başkanı aynı zamanda Bakanlar Kurulunun Başkanıdır(m:9). Dolayısıyla Başbakanlık makamı yoktur.
Bu anayasa ile Meclis Hükümeti benimsenmiş olduğundan, 8. Maddeye göre Bakanlar teker teker Meclis tarafından seçilmekte ve yine ancak Meclis tarafından görevden alınabilmekteydiler.
Kurtuluş savaşını bu Meclis yürütmüştür.
Bu birinci Meclis, son toplantısını 15 Nisan 1923 tarihinde yapmış ve bir daha toplanmamıştır.
CUMHURİYET DÖNEMİ –TEŞKİLATI ESASİYE KANUNU (1923)
İkinci Meclis seçimleri Haziran-Temmuz 1923'te yapılmıştır. Meclis, çalışmalarına 11 Ağustos 1923 tarihinde başlamıştır.
İkinci dönem Büyük Millet Meclisi 1921 tarihli Teşkilatı Esasiye Kanununun 1 inci maddesi 29 Ekim 1923 tarihinde değiştirilerek Türkiye Devletinin şekli hükümeti, Cumhuriyet olmuştur. Böylece 29 Ekim 1923 tarihinde Cumhuriyet ilan edilmiştir.
Teşkilatı Esasiye Kanununun 10.maddesinde yapılan değişiklikle de Cumhurbaşkanlığı makamı oluşturulmuştur. Cumhurbaşkanı TBMM tarafından seçilmektedir.
12.maddede yapılan değişiklikle de Başbakanlık makamı getirilmiştir. Başbakan meclis üyeleri arasından Cumhurbaşkanı tarafından seçilmekte, bakanlar ise Başbakan tarafından yine meclis üyeleri arasından seçildikten sonra, Bakanlar Kurulu Cumhurbaşkanı tarafından Meclisin onayına sunulmaktadır.
CUMHURİYET DÖNEMİ –TEŞKİLATI ESASİYE KANUNU(1924)
İkinci dönem Türkiye Büyük Millet Meclisi yeni bir anayasa yapma sorunuyla karşı karşıya idi. 1876 Kanun-u Esasisi ve 1921 Teşkilatı Esasiye Kanunu ihtiyaçlara cevap vermekten uzaktı.
1924 Teşkilatı Esasiye Kanunu ile 1876 Kanun-u Esasi ve 1921 Teşkilatı Esasiye Kanunu değişiklikleriyle yürürlükten kaldırılmıştır.
Yürütme yetkisi Büyük Millet Meclisine verilmiştir. Ancak, yasama yetkisini bizzat kullanan Meclis, yürütme yetkisini, Cumhurbaşkanı ve onun tayin edeceği bir bakanlar kurulu marifetiyle yerine getirebilmektedir(m:7)
Yürütme organı ikili yapıdadır. Bir yanda Cumhurbaşkanı, diğer yanda ise Bakanlar kurulu vardır.
Başbakan, Meclis üyeleri arasından Cumhurbaşkanınca atanır. Bakanlar ise Başbakan tarafından, Meclis üyeleri arasından seçildikten sonra, Bakanlar Kurulu Cumhurbaşkanı tarafından Meclisin onayına –Güvenoyuna- sunulmaktadır.
Meclis, hükümeti her zaman denetleyebilir ve görevine son verebilir(m:7). Hükümetin Meclisi feshetme yetkisi bulunmamaktadır.
Bakanlar Kurulu, hükümetin genel siyasetinden müştereken sorumludur. Bakanlar kendi yetkileri dahilindeki işlemlerinden dolayı bireysel olarak sorumlulukları öngörülmüştür(m:46)
Cumhurbaşkanının vereceği bütün kararların başbakan ve ilgili bakan tarafından imza edilmesi gerekmektedir(m:39). Bundan dolayı, Cumhurbaşkanının siyasal sorumsuzluğu söz konusudur. Cumhurbaşkanı sadece hıyanet-i vataniye halinde Büyük Millet Meclisi karşısında sorumludur.
Cumhurbaşkanının kişisel suçlarından dolayı sorumluluğu vardır ve milletvekilleri gibi yasama dokunulmazlığına tabidir(m:17, 41)
Cumhurbaşkanı, TBMM tarafından kabul edilen bir kanunu 10 gün içinde onaylar veya bir daha görüşülmek üzere Meclise iade edebilir. Meclis iade edilen kanunu tekrar kabul ederse, Cumhurbaşkanı onu ilan etmek mecburiyetindedir(m:35)
CUMHURİYET DÖNEMİ- ANAYASA(1961)
27 Mayıs 1960'ta bir grup subay yönetime el koydu. Bu anayasa, Milli Birlik Komitesi olarak bilinen bu grup döneminde 9.7.1961 tarihinde kabul edildi.
Yürütme görevi, kanunlar çerçevesinde Cumhurbaşkanı ve Bakanlar Kurulu tarafından yerine getirilir(m:6)
Cumhurbaşkanının görev ve yetkileri şöyle sıralanmıştır: Cumhurbaşkanı Devletin başıdır. Bu sıfatla, Türkiye Cumhuriyetini ve Milletin birliğini temsil eder. Gerekli gördükçe Bakanlar Kuruluna başkanlık eder; yabancı devletlere Türk Devletinin temsilcilerini gönderir ve Türkiye'ye gönderilen yabancı Devlet temsilcilerini kabul eder; Milletlerarası andlaşmaları onaylar ve yayınlar; sürekli hastalık, sakatlık ve kocama sebebiyle belirli kişilerin cezalarını hafifletebilir veya kaldırabilir(m:97).
Cumhurbaşkanının görevleriyle ilgili işlemlerinden sorumlu değildir. Cumhurbaşkanının bütün kararları, Başbakan ve ilgili Bakanlarca imzalanır. Bu kararlardan Başbakan ile ilgili Bakan sorumludur(m:98).
Cumhurbaşkanı, vatan hainliğinden dolayı sorumluluğu vardır. TBMM'nin vereceği kararla suçlandırılabilir(m:99). 18.8.2015 tarihli 'Cumhurbaşkanının sorumluluğu' başlıklı yazımda vatan hainliği konusu işlenmiştir. Kişisel suçlarından dolayı ise anayasada açıkça hüküm olmamasına karşın doktrinde yasama dokunulmazlığına tabi olduğu belirtilmektedir
Bakanlar Kurulu Başbakan ve Bakanlardan kuruludur. Başbakan, Cumhurbaşkanınca, TBMM üyeleri arasından atanır. Bakanlar, TBMM üyeleri veya milletvekili seçilme yeterliğine sahip olanlar arasından Başbakanca seçilir ve Cumhurbaşkanınca atanır(m:102). Bu şekilde kurulan hükümet TBMM'den güvenoyu almak zorundadır(m:103).
Görev başında bulunan bir hükümet, Başbakanın gerekli görmesi üzerine TBMM'den güven isteyebilir. Güvensizlik halinde hükümet düşer(m:104). Ayrıca, TBMM tarafından gensoru yoluyla hükümet veya bir bakan düşürülebilir.
Yazılı ve sözlü soru, genel görüşme, meclis soruşturması ve meclis araştırması da TBMM nin denetim yollarıdır.
Bakanlar Kurulu, hükümetin genel siyasetinin yürütülmesinden birlikte sorumludur(m:105). Her bakan, kendi yetkisi içindeki işlerden ve emri altındakilerin eylem ve işlemlerinden ayrıca sorumludur(m:105).
1971'de bu anayasanın 64üncü maddesinde 1488 sayılı Kanunla yapılan bir değişiklikle TBMM bir kanunla, belli konularda, hükümete(Bakanlar Kuruluna) kanun hükmünde kararnameler çıkarmak yetkisi verebilir. Yetki veren kanunda, çıkarılacak kararnamelerin amacı, kapsamı ve ilkeleriyle bu yetkiyi kullanma süresinin ve yürürlükten kaldırılacak kanun hükümlerinin açıkça gösterilmesi ve kanun hükmünde kararnamede de yetkinin hangi kanunla verilmiş olduğunun belirtilmesi lazımdır.
Başbakan ve bakanlar, görevlerinden dolayı görevden ayrılsalar bile ancak meclis soruşturması yoluyla haklarında soruşturma açılabilir. Kişisel suçlarından dolayı ise milletvekilleri gibi yasama dokunulmazlığına tabidirler.
CUMHURİYET DÖNEMİ- ANAYASA (1982)
Bu anayasa; 12 Eylül 1980 askeri darbesi sonucunda, kendilerini Milli Güvenlik Konseyi olarak tanımlayan 5 general tarafından son şekli verilerek ve halkoyuna sunulmak suretiyle 7.11.1982 tarihinde kabul edilmiştir.
Halkoylaması sonucunda anayasanın usulünce ilanı ile birlikte o günün Milli Güvenlik Konseyi Başkanı ve Devlet Başkanı Kenan Evren, Cumhurbaşkanı sıfatını kazanarak, yedi yıllık bir dönem için, Cumhurbaşkanına tanınan görev ve yetkileri kullanmıştır(Geçici madde:1).
Yürütme yetkisi ve görevi, Cumhurbaşkanı ve Bakanlar Kurulu tarafından, Anayasaya ve kanunlara uygun olarak kullanılır ve yerine getirilir(m:8).
Cumhurbaşkanının görev ve yetkileri 1961 Anayasasında öngörülenden çok fazladır(m:104). Tek başına yapabileceği –sorumluluk gerektirmeyen- işlemleri dışındaki bütün kararları, Başbakan ve ilgili bakanlarca imzalanır; bu kararlardan Başbakan ve ilgili bakan sorumludur(m:105).
Başbakan ve bakanların atanması ve azli ile bunların Meclis tarafından denetlenmelerindeki 1961 Anayasasında öngörülen usul ile sorumluluklar aynen benimsenmiştir. Cumhurbaşkanının sorumluluk ve sorumsuzluk hali aynen korunmuştur.
CUMHURİYET DÖNEMİ- ANAYASA 1982 DEĞİŞİKLİKLERİ VE GENEL DEĞERLENDİRME
1982 Anayasa'sında özellikle yürütme organı bakımından son derece önemli değişiklikler yapıldı. Bu değişiklikler 16 Nisan 2017 Pazar günü halkoyuna sunulacak. Bu referandum sonucu merakla beklenmektedir.
Bu değişiklikleri içeren 21.01.2017 tarihli 6771 sayılı Kanun 11 Şubat 2017 tarihinde Resmi Gazetede yayımlanmıştır.
Birinci meşrutiyetten itibaren Sultan 2. Abdülhamit'ten bugüne yürütme görevi, yetkisi ve sorumluluğu ile ilgili gelişmeler ve kuralları, bu son değişikliklerle karşılaştırmaya çalışacağım.
Cumhurbaşkanına tanınan görev ve yetkiler, diğer dönemlere oranla, bu son değişikliklerle daha da genişletilmiştir(m:104 değişikliği; K:6771,m:8)
Yürütme yetkisi ve görevi, Cumhurbaşkanı tarafından, Anayasa'ya ve kanunlara uygun olarak kullanılır ve yerine getirilir(m:8 değişikliği; Kanun 6771,m:16)
Bu değişikliğe göre Başbakan ve Bakanlar Kurulu yoktur. Bakanlar Kurulu ibaresi olmayınca bakan da yoktur. Bütün sorumluluk Cumhurbaşkanına aittir. Anayasa'nın 105 inci maddesi, Kanunun 9 uncu maddesiyle değiştirilmek suretiyle Cumhurbaşkanı ile birlikte imzası bulunan bakanların sorumlulukları ile ilgili hükme metinde yer verilmediğinden, bana göre bakanların Anayasal sorumlulukları kalmadığı gibi diğer Devlet memurlarından da hiçbir farkları kalmamıştır.
Cumhurbaşkanı, Cumhurbaşkanı yardımcıları ile bakanları atar ve görevlerine son verir(m:104 değişikliği K:6771,m:8)
Üst kademe kamu yöneticilerini atar, görevlerine son verir ve bunların atanmalarına ilişkin usul ve esasları Cumhurbaşkanlığı kararnamesiyle düzenler(m:104 değişikliği; K:6771,m:8)
Birinci meşrutiyet döneminden başlayarak günümüze kadar adı Heyeti Vükela veya Bakanlar Kurulu ile Sadrazam veya Başbakan vardır. Birinci meşrutiyet döneminde bu kişileri padişah atar ve azleder.
İkinci meşrutiyetten itibaren bugüne kadar Padişah veya Cumhurbaşkanı, Sadrazam veya Başbakanı atar. Sadrazam veya Başbakan da bakanları seçerek, Padişah veya Cumhurbaşkanının onayına sunarlar. TBMM hükümeti döneminden bugüne kadar Başbakan ve bakanları ihtiva eden Bakanlar Kurulu listeleri TBMM'ne arz olunmaktadır. Hükümet TBMM'den güvenoyu almak zorundadır.
Anayasa değişikliği ile Cumhurbaşkanı, yürütme yetkisine ilişkin konularda Cumhurbaşkanlığı kararnamesi çıkarabilir. Kanunların uygulanmasını sağlamak üzere ve bunlara aykırı olmamak şartıyla, yönetmelikler çıkarabilir. Daha önce Bakanlar Kuruluna Anayasa ve kanunlarla verilmiş olan bütün yetkileri tek başına kullanacaktır(m:104 değişikliği; Kanun:6771,m: 8,17)
Temel haklar, kişi hakları ve ödevleriyle, siyasi haklar ve ödevler Cumhurbaşkanlığı kararnamesi ile düzenlenemeyecek. Ancak, Cumhurbaşkanına tanınan olağanüstü hal kararnamesi çıkarma yetkisinden dolayı, milletlerarası hukuktan doğan yükümlülükler ihlal edilmemek kaydıyla, durumun gerektirdiği ölçüde bu temel hak ve hürriyetlerin kullanılması kısmen veya tamamen durdurulabilir veya bunlar için Anayasada öngörülen güvencelere aykırı tedbirler alınabilir(AY.m:5). Anayasa Mahkemesinin son kararlarından dolayı Olağanüstü Hal Kararnameleri ile Anayasa bile değiştirilebilir.
Anayasa'da kanunla düzenlenmesi belirtilen konularda Cumhurbaşkanı kararname çıkaramayacaktır. Zaten, Anayasa'da kanunla düzenlenmesi öngörülen hususların çoğu Anayasa'nın temel haklar ve siyasi haklar bölümlerinde yer almaktadır. Kanunda açıkça düzenlenen konularda Cumhurbaşkanlığı kararnamesi çıkarılamayacak. Konunun kanunda açık veya kapalı olduğunu kim belirleyecek. Bu husus anlaşmazlıklara yol açacaktır.
TBMM'nin aynı konuda kanun çıkarması durumunda Cumhurbaşkanlığı kararnamesi hükümsüz hale gelecektir.
Cumhurbaşkanının bir kararname çıkardığını ve bu kararname hükümlerinin de tamamen veya kısmen Meclis tarafından bir kanunla yeniden düzenlendiğini veya yürürlükten kaldırıldığını varsayalım. Cumhurbaşkanı kendisine onay için gönderilen bu kanunu 89 uncu maddeye göre Meclise geri gönderebilir. Geri gönderilen bu kanun 89 uncu maddede yapılan değişiklik gereği Meclis tarafından 301 kabul oyunun altında bir oyla aynen kabul edilip Cumhurbaşkanına gönderildiği takdirde Cumhurbaşkanı bu kanunu tekrar geri gönderebilecektir. Söz konusu kanun 301 ve daha fazla bir oyla Meclisçe kabul edilirse Cumhurbaşkanı yayımlamak zorundadır. Aksi halde bu kararnameler yürürlükte kalacaktır. Kararnamelerde değişiklikler yapmanın zorluğu ortadadır.
Bakanlıkların kurulması, kaldırılması, görevleri ve yetkileri, teşkilat yapısı ile merkez ve taşra teşkilatlarının kurulması Cumhurbaşkanlığı kararnamesiyle düzenlenir(m:107 değişikliği; K:6771;m:10). Akla ister istemez şöyle bir soru gelecektir. TBMM'nin, bugüne kadar bu konularda çıkardığı kanunları Cumhurbaşkanı değiştirebilecek midir? Yahut Cumhurbaşkanına tanınan bu yetki nedeniyle TBMM bu alanda kanun çıkarabilecek midir?
Anayasa Mahkemesi E.1970/41, K.1971/37 sayılı kararında, Anayasa değişiklikleriyle sistem ve düzenin bozulması ve çelişiklikler içine düşürülmesi bir bütün teşkil eden hukuki yapıyı sarsar ve yıkar değerlendirmesinde bulunmuştur.
Cumhurbaşkanı hiçbir nedene bağlı olmaksızın tek başına, TBMM ise 360 milletvekilinin kabul oyuyla seçimlerin yenilenmesine karar verebilir. Bu durumda Cumhurbaşkanlığı seçimi ile TBMM genel seçimi birlikte yapılır(m:116 değişikliği; K:6771,m:11). Bugün Meclisin seçim kararı alabilmesi için, toplantıya katılanların sayısı 184 -270 arasındaysa en az 139 kabul oyu yeterli görülürken, bu sayının 360'a çıkarılması ile seçimlerin TBMM tarafından yenilenmesi daha zor bir hale getirilmiştir.
Padişah, sadece birinci meşrutiyet döneminde seçim yapılmak kaydıyla, biri takdirinde, diğeri ise hükümet ile Meclis arasındaki anlaşmazlık nedeni ile Meclisi feshedilebilirdi. İkinci meşrutiyet döneminde bu fesih hakkı kullanılamaz hale getirilmiştir.
Birinci meşrutiyet döneminde Padişahın kanunları mutlak olarak veto etme hakkı vardı. İkinci meşrutiyet döneminde iade edilen bir kanunun Meclisçe kabul edilebilmesi için üçte iki oy çoğunluğu şartına bağlanmıştı. Diğer dönemlerde ise Meclisler iade edilen kanunları aynen kabul ettiği takdirde Cumhurbaşkanı onaylamak zorundadır. Padişahın, meşrutiyet dönemlerinde, Devlet dairelerinin işlemlerine ve şeriye hükümlerinin ve kanunların uygulamasına ilişkin hukuki düzenlemeler yapma yetkisi vardı.
Diğer dönemlerde yasamaya ait olan görevler, başka bir otorite ile paylaşılmamıştır.
Cumhurbaşkanının yargıya ilişkin atamaları bu çalışmanın dışında tutulmuştur.
Hukuk devleti ilkesi Türkiye Cumhuriyetinin niteliklerinden birisidir. Kısaca 'hukukla sınırlanmış devlet' anlamına gelmektedir. Diğer bir ifadeyle hukukun devletin bütün faaliyetlerine egemen olmasıdır. Böylece hukuk, yürütme yetkisini kullananlar için sınırlar çizer ve bu çerçevede hareket etmelerini sağlar. Keyfi davranmalarını önler.
Cumhurbaşkanı, kararnameleri kendisi çıkaracak ve kendisi uygulayacak. Kendisini sınırlayacak kuralları kim koymak ister? Cumhuriyet rejiminin temel niteliği olan hukuk ilkesi, olası keyfi uygulamalar nedeniyle zedelenebilir, aşınabilir veya yozlaşabilir. Kimilerine göre bu değişiklikler, bir rejim değişikliği olarak görülmüştür.
Gelelim büyük yetkilerle donatılmış yürütme organının nasıl denetleneceğine. Anayasanın 87 inci maddesinde, TBMM'nin görev ve yetkileri arasında bulunan 'Bakanlar Kurulunu ve bakanları denetlemek;' hükmü yeni metinde yer almamaktadır.
Hükümetler birinci meşrutiyet dönemi hariç, ikinci meşrutiyet de dahil olmak üzere hep Meclise karşı sorumlu olmuşlardır.
Cumhurbaşkanı yardımcıları ve bakanlar sadece Cumhurbaşkanına karşı sorumludurlar. Meclise karşı bir sorumlulukları söz konusu değildir.
Hükümetler göreve başlarken güvenoyu almak zorundadır. Hükümet veya bir bakan gensoru yoluyla düşürülebilmektedir. Yeni değişikliklerle bu denetim yolu kapatılmıştır.
Başbakan veya bir bakana sözlü soru yöneltilemeyecektir. Sadece mevcut sistemde var olan ve sadece bilgi edinmekten ibaret bulunan yazılı soru, Meclis araştırması ve genel görüşme mekanizmaları korunmuştur.
Cumhurbaşkanı hakkında, 'bir suç işlediği' iddiasıyla TBMM üye tamsayısının salt çoğunluğunun(301 üye) vereceği önergeyle soruşturma açılması istenebilir(m:105 değişikliği; K:6771,m:9). Suç ister kişisel olsun, ister görevden kaynaklansın hiç fark etmez. Aynı madde değişikliği gereğince bu önergenin kabulü için ve hakkında soruşturma komisyonu kurulabilmesi için 360 milletvekilinin kabul oyu gereklidir. Komisyon raporu Genel kurulda görüşüldükten sonra, 400 milletvekilinin oyu ile Genel Kurul, Cumhurbaşkanını Yüce Divana sevk edebilir.
Cumhurbaşkanının Mahkemeye yaptığı atamalar, gerekli oy sayısı, partili ve genel başkan olması gibi hususlar dikkate alındığında böyle bir kararın alınması çok zor görülmektedir. Cumhurbaşkanı, Yüce divana sevk edilse bile görevine devam edebilecektir.
Cumhurbaşkanının görevi bitse bile hem görev, hem de kişisel suçlarının soruşturulması yukarıdaki hükümlere tabi olacaktır. Mustafa Kemal Atatürk, kişisel suçlarından dolayı milletvekilleri gibi yasama dokunulmazlığına tabi idi(1924 Anayasası)
Bu son Anayasa değişikliği kabul edilirse 'vatana ihanet' suç olmaktan çıkacaktır. Daha önceki yazımda belirttiğim gibi o günün komisyon sözcüsü, bu suçun Anayasa ve kanunları ihlal suçunu da kapsadığını ifade etmiştir. Bu suçlardan dolayı soruşturma açılamayacaktır.
Padişah, görevleriyle ilgili suçlar ile kişisel suçlarından sorumsuzdur. Mutlak sorumsuzluğu söz konusudur. Diğer dönemlerde cumhurbaşkanları, görevleriyle ilgili işlemleri Başbakan ve ilgili bakanlarla birlikte yapmalarından dolayı sadece vatana ihanetten sorumlu tutulmuşlardır. Kişisel sorumlulukları bakımından, Anayasa'da açıkça hüküm bulunmaması nedeniyle, doktrinde yasama dokunulmazlığına tabi oldukları belirtilmektedir.
Cumhurbaşkanı yardımcıları ve Bakanlar hakkında, görevleriyle ilgili işledikleri iddia edilen suçlar bakımından TBMM üyelerinin (301 milletvekili) verecekleri önergeyle soruşturma açılabilir. Önergenin kabulü için 360 milletvekilinin, Yüce divana sevk için de 400 milletvekilinin oyu gereklidir. Görevleri bitse bile bu hükümler uygulanacaktır. Kişisel suçlar bakımından yasama dokunulmazlığına tabidirler. Yüce Divana sevk edilseler bile görevlerine devam edebileceklerdir.
Mevcut Anayasanın 113 üncü maddesine göre Yüce Divana sevk edilen bir bakan, bakanlıktan düşer, Başbakanın Yüce Divana sevki halinde hükümet istifa etmiş sayılır. Bu madde yürürlükten kaldırılmaktadır.
Cumhurbaşkanı yardımcılarının ve bakanların sayısı Cumhurbaşkanının takdirine bırakılmıştır.
Son değişiklikle, Anayasa'nın 112.maddesi yürürlükten kaldırıldığı için hükümetin-yürütmenin genel siyasetinden dolayı müşterek cezai sorumluluğu kalmamıştır.
Tarihsel süreçte, bütün gelişmeler yetkinin bir elde toplanmaması ve yönetimin kontrolü ve denetimi yönünde olmuştur.