0

Emeğin Bayramında yasaklarla korku duvarları örüldü. Tomalar, tazyikli su ve gaz emekçileri zora koşturdu. Emekçiler 1 Mayıs Bayramında düş kırıklığı yaşadılar. Yasaklar, engeller, şiddet, korku ve saldırı küçük nitelikte bir iç savaşı anımsatıyordu. Tomalar, gaz, job, dayak, yaralanma ve daha neler ürpertici bir görüntüydü. Sevginin, hoşgörünün ve anlayışın ötelendiği Emekçi Bayramı buruk yaşandı. 1 Mayıs İşçi – Emekçi Bayramını diledikleri – çağdaş ülkeler gibi – sevgi / dayanışma kültürüyle kutlayacakken, linç diline hedef oldular. Demokrasinin ülkemizde zedelenmesinin gerçeği yaşandı.

Sendikaların ve kuruluşların 1 Mayıs’ı Taksim’de kutlama isteklerine getirilen yasağın ve önlemlerin faturası ile ayrışım havası ağır sonuçlar doğurdu. Önceki yıllarda verilen şehitler nedeniyle işçilerin kutsalımızdır dedikleriTaksim’de bayram kutlaması ve geçmişin anılarının hatırlanmaması engellenmemeliydi. Emeğin en yüce değeri onurdur. Taksim, işçinin ve emeğin haklarının hukuksal değerlerinin anlatım yeridir. Alın terinin, beyin teriyle karıştırıp üreten işçinin söz söyleme, hak arama, sesini duyurma mabedidir Taksim. 1977’de öldürülen günahsızlara seslenme yeridir Taksim. Taksim, Taksim olalı böyle bir azap (işkence) görmedi. Dediğim dedik, çaldığım düdük örneği yaşandı.

Devlet yönetiminin sosyal hastalığa tutulmasının, yolsuzluk ve hırsızlığın üstünü örtmenin dışa vurumu yaşandı. Nefretin, şiddetin, yalanın, talanın, iftiranın ve ötekileştirmenin işçiye yansımasıydı. Emekçinin demokratik tanklarını şiddet diliyle karşılamak, uzlaşmacılıktan uzak durmak, çatışmacı tutum sergilemek ürkütücü sonuçlar doğurdu. Sartre; "Kendisi için karar veren, herkes için karar vermiş olur." Özdeyişi kulaklarımızı çınlatıyordur. Erdal ATABEK’in, "Akılsız vicdan çaresiz, vicdansız akıl zalim olur." Özdeyişinin yerindeliği tartışmasızdır. Ayrıca, Balzac’ın "Bireyin vicdanı yanılmaz bir yargıçtır." Özlü sözü de hatırlanmalıdır. Ülkemizin hukuk devleti düşü insanlarımızın birarada yaşama güvencesinin kaynağını oluşturmuştur. Çağdaş toplumda, eşitsizliklere, haksızlıklara direnirler, sorgular, araştırırlar. Tepki gösterirler. Olaylara duyarsızlığın özrünü kabullenmezler. Çünkü, en büyük özür duyarsızlıktır diye düşünürler. Bilinçli toplumlar duyarlı toplumlardır.

Ardıllarımızın (çocuklarımızın) yarınlarına  kaygısız demokratik özgürlük, hukuk devleti, laiklik ve kuvvetler ayrılığının içselleştiği bir gelecek hazırlanmalıdır. Bunun için hukukun üstünlüğü ve yargı bağımsızlığının gerektiği bilincine erilmelidir. Yönetenler, vicdanla-cüzdan arasına sıkışarak görev yapıyor olduğunda oligarşik bir düzenin çarkında yol alırlar. Cüzdanın dolduğu, vicdanın tükendiği yönetim hukuksuzluğu, baskıyı, şiddeti ve korkuyu çağrıştırır.

Sınırsız iktidar hevesiyle feodal kalıntılara kucak açmak yandaşları beslemenin acı faturası bugünün olumsuzluklarını oluşturuyor. İşçinin, halkın ve askerin huzursuz – kaygılı yaşaması, umutları yeşertmemesi alınlarında hüzün terinin, yüreklerinde ölüm ve tutsaklık korkusunun olması yönetenlerin yönetimsizliğindendir.

Anadolu topraklarının Yunus’un sevgi; Mevlana’nın hoşgörü ve anlayış; Hacı Bektaş’ın birlik beraberlik kültürüyle yıkandığı bilinciyle yola çıkılmalıdır. Ülkeyi yönetenler bu kültürün söyleminden çok eylemini içselleştirerek devleti yönetmelidirler. Yüreklerinde sevgi, saygı, sevda ateşi yanmalıdır. Bırakın emekçi bayram sevincini yaşasın. Çocuklar ulusal egemenliği kutlasın. Gençler gençlik coşkusuyla coşsun. Sevgi, dostluk ve dayanışma kültürü yaygınlaşsın. Halkın huzuru, kaygısız yaşamı ve mutluluğu sevgiyle dolsun. Ülkeyi bir zindanın duvarlarıyla sınırlamak, baskı – şiddet eylemiyle germek yaşamı zehretmektir. İnsanlarımızın yaşamlarına saygı göstermek gerektiği bilinmektedir. Ülkemizin iç ve dış saygınlığının paspas edilmesine izin verilmemelidir. Yaşadığımız coğrafyada komşularla dost kalmak, gerçek sıfır sorun yaşamak beklentimizdir. Her şeyin kirlendiği günümüzde birinciliği eğitime mi, Türkçeye mi, siyasete mi, sosyal yaşama mı, kültürümüze mi verelim bilemiyorum. Çünkü hepsi sorunlarla kirlendi.

Herkesle, her alanda bütünleşerek hoşgörü ve anlayış kültürüyle, sevgi ile kucaklaşıp bu ülkeyi yönetsek kıyamet mi kopar? Karanlıkları çoğaltmak yerine, güneşin parlak aydınlığında yürümek, insan ilişkilerinde daha olumlu sonuçlar doğuracaktır. Emekçilerin 1 Mayıs Bahar Bayramını kutlar, tüm günlerinin bayram coşkusuyla geçmesini diliyorum. Umutlarımız gelecek bahara kaldı!