0

8 Mart Uluslararası Dünya Emekçi Kadınlar günüdür. Toplumda kişi hürriyetlerinin sınırı, bu hürriyetlerin topumun gönenciyle ilişkisine bağlıdır. Kadın, toplumun ve ülkenin yaşamında bir bütünün önemli parçasıdır. İnsanlığın yaşamında kadının yeri farklı toplumlarda, farklı konumlarda algılanmıştır. Eğitim düzeyi gelişkin olan ülkelerde kadınların, siyasal, sosyal ve toplumsal değerde ileri konumda oldukları görülmektedir.

Kadınların emek sömürüsünün önüne geçmek, ikinci konumda görülmeye, itilmeye ve haklarına tepki amacıyla 1857'de Newyork tekstil işçi kadınların direnişi ilk kıvılcımdı. Daha fazla ücret, insani koşullar ve eşit hakları ileri sürerek, ağır çalışma saat ve koşullarını, ücret düşüklüğünü protesto içerikli grevleri direnişlerinin nedenleriydi.

153 yıl önce kadınların hak arayışı ve ezilmişliğe başkaldırıları yaşanmıştı. 1917'de Rus kadınlar, savaşlarda kaybettikleri iki milyon asker için yönetim politikasını protesto amacıyla ayaklanmışlardı. Rus çarı, kadınlara "8 Martta seçme hakkını" tanıdı. Bu tarih "Dünya Kadınları Kutlama Günü" olarak uluslararası bir gün olarak benimsendi.

1918'de Nezihe Muhiddin'in Edebiyat-ı Umumiye dergisinde yayınlanan "Karanlık Yollar" adlı öyküsü, o günkü kadınlarımızın acınası yaşamını irdelemektedir. Nezihe Muhiddin, iyi eğitim almış, iyi konuşmacı ve saygın bir kadındı. Dünyada ve ülkemizde nüfusun yarısı kadınlardır. Genelde en yoksul, eğitimsi ve hatta okuma / yazma oranının düşüklüğünde kadınlar öndedir. Ülkemizde Doğu ve Güneydoğu bölgelerinde bu oran daha da düşüktür.

Kadınlar daha alt ücretlerle çalıştırılıyor, erkek seçiciliğinin gerisinde kalıyor, siyasette, yönetim erkinde, taşınmaz mal edinmede ve sosyal güvencede çözümsüz sorunlar yaşıyorlar.

Kadınların eğitimleri ve yaşam becerileriyle üretkenlikleri toplumun gelişmesine çoğulcu bir zenginlik katacaktır. "Dünya yüzünde gördüğümüz güzel olan her şey kadının eseridir." ve "Hiçbir asil, ebedi ve büyük netice yoktur ki, içeriğinde kadın varlığı bulunmamış olsun." özdeyişleri ile Kemal Atatürk, kadının toplumun değişiminde önemini ve yerini anlatmaktadır.

Sosyal bir toplum olabilmek ve çağdaş uygarlık düzeyine ulaşabilmek için, kadınlarımızın kişilik haklarını kazanması gerekmektedir. Kadının, ekonomik özgürlüğü, sosyal, kültürel ve siyasal değişim ve gelişimi toplumsal değişim ve gelişimle doğru orantılıdır.

Cumhuriyetin kurulması ile birlikte kadının eğitimi, hakları, giyiminde, kuşamında yenileşme, karma eğitim ve toplum içindeki yeri konularında yeni düzenlemelere gidildi. Amaç, kadınların sosyolojik yapısında yeni, yepyeni bir farklılık ve değişimler yaratmaktı.

1924'te Tevhid-i Tedrisat (eğitimde birlik) eğitimde, 1925'te giyim / kuşamla sosyalleşmede, 1926'da da medeni kanunla hukuksal alanda yenileşmelerle kadınlar kafes ardından gün ışığına çıktılar. Kadın haklarının verilmesiyle onlara tanınan toplumsal verilerle konumlarında erkeklerle eşitlenmeye gidildi. 1930–1934 yıllarında onlara seçme, seçilme hakkı tanındı. Kadınlara tanınan haklarla yüzlerindeki peçe gibi gözlerindeki karanlıklarda açılıyordu. Kadın, düşüncede, duyguda ve sosyal verilerde toplumun önemli bir bireyi ve üretken bir parçası olma yolunda ilerliyordu.

Dün "anamız" diye sarıldığımız, bugün "eşimiz" diye sevdiğimiz, yaşamı tüm engelleriyle paylaştığımız kadın; her hakkı, hukuku ve sosyal yapısıyla yerini almalıdır. Yaşamakta olduğumuz bu cennet vatanımız da kadın – erkek ayrımı yerine "önce insan" diye betimlenmelidir. Kadın, erkek toplumsal gelişmede bir bütünün tamamlayıcı öğeleridir. Kadın hakları, göreceli unsurlar yerine kalıcı, bağlayıcı ve yasal boyutta olmalıdır. Medeni ve çağdaş toplumların gereği budur.

Dini ve ideolojik dayatmalarla kadınlar ikinci sınıf bir varlık olarak görülmemelidir. Toplumun temeli kadındır. Bugün ülkemizde dini baskılar ve töre uygulamalarıyla kadın ve kızların eğitimden yoksun bırakıldıkları bir gerçektir. Geri plana itilmeleri, baskı ve şiddetle sindirilmeleriyle ilgili bir çok olay basında sıkça görülen ana konularındandır. Erkekle konuştu diye diri diri gömülen, mal gibi para karşılığı satılan, intihara zorlanan, töre gereği öldürülen kadın ve kızlar, ülkemizin eğitimde çok geri olduğunun, bilgisizliğimizin göstergesidir.

Hıfzı Veldet Velidedeoğlu'nun "üç H"leri: "Hoca, Hekim, Hakim'in işlevleri yıpratılırsa o toplumdan hayır gelmez" özlü anlatımına "dört H"ler diye "Hanım (kadın)" diye eklemeyi düşünüyorum. Ülkemizin kalkınması için kadınların, siyasal, toplumsal, kültürel ve sosyal alanda yetiştirilmeleri, görev almaları kaçınılmazdır. Kadınlarımız ülkemizin yönetim beşiği olan millet meclisinde de sayısal varlıklarını ve her basamaktaki yönetimlerde de yerlerini almalıdırlar.

Toplumun kalkınabilmesi, kadın / erkek bütünselliğinin gerçekleştireceği akıl ve bilim önceliği ile olabilecektir. Devletin, siyasi partilerin, sivil toplum örgütlerinin, tüm kurum ve kuruluşları "kadın hakları, toplumdaki yeri ve eğitimi" konularında önemli çalıştaylar yapmalıdırlar.

Kadınlarımızı siyasi, sosyal çıkmazın gerisine itmek yerine, onları, 21. yy'ın çağdaş, uygar gururlarımız olarak görmeliyiz. Eli öpülesi Türk Kadını analık hakkı ile her zaman yücelerdedir. 8 Mart Dünya Kadınlar Günü, tüm kadınlarımıza kutlu olsun.