Bir sabah, ilkokula giden bir çocuğun tabletinden yapay zekâ destekli öğretmenle ders çalıştığını görsek şaşırır mıyız? Belki artık değil. Ama aynı çocuğun sınıfında hâlâ tebeşirli bir tahtanın, yıllardır değişmeyen müfredatın ve sınav odaklı sistemin devam ettiğini görsek, işte orada bir çelişki başlıyor. Türkiye, teknolojiye hızlı adapte olan bir toplum. Her evde en az bir akıllı telefon, her öğrencide bir sosyal medya hesabı var. Ancak ne yazık ki, bu dijital dönüşüm, eğitim sistemine aynı hızla yansımıyor. Yapay zekâ dünyayı dönüştürürken, biz hâlâ çocuklarımıza ezberlemeyi öğretiyoruz.
Gelişmiş ülkeler, yapay zekâyı eğitimde hem öğretmenlere yardımcı olmak hem de öğrencilere kişiselleştirilmiş öğrenme sunmak için kullanmaya başladı. Türkiye'de ise yapay zekâ hâlâ “geleceğin mesleği” olarak anlatılıyor ama bugünün sınıflarında yer bulamıyor. Oysa ChatGPT gibi yapay zekâ araçları, doğru şekilde kullanıldığında öğrencinin bilgi düzeyine göre içerik sunabilir, eksiklerini analiz edebilir, hatta öğretmenin yükünü hafifletebilir. Ancak biz, bu teknolojileri yasaklamak ya da görmezden gelmekle meşgulüz.
Öğretmen mi, Algoritma mı?
Bu noktada şu soru zihinlere takılıyor: “Yapay zekâ öğretmenin yerini alır mı?” Hayır, almaz. Ama öğretmeni güçlendirir, destekler. Sınıfta bire bir ilgi gösteremediği öğrenciler için ek kaynak olur. Ancak önce, öğretmenin de bu dönüşüme hazırlanması gerek. Öğretmen yetiştiren fakültelerde yapay zekâ okuryazarlığı neredeyse yok. Müfredat, çağın gerisinde. Yeni nesil eğitim araçlarını kullanmayı bilen öğretmen sayısı sınırlı. Eğitimde dijital uçurum sadece öğrenci-öğrenci arasında değil, öğretmen-öğrenci arasında da büyüyor.
Yapay zekâya erişimi olanla olmayan arasında büyük bir fark oluşuyor. Özel okullar, dijital eğitimde birkaç adım önde. Devlet okullarında ise internet bağlantısı, donanım eksikliği gibi temel sorunlar hâlâ çözülmüş değil. Teknoloji eğitime eşitlik getirmek yerine, eşitsizliği büyütüyor.
Eğitim sistemini yapay zekâ ve teknolojiye kapatmak yerine, bilinçli şekilde entegre ederek. Öğretmenlere yapay zekâ okuryazarlığı eğitimi vererek. Müfredatı teknoloji ile uyumlu hale getirip, öğrencilere sadece bilgi değil, problem çözme ve eleştirel düşünme becerileri kazandırılmalı. Tüm öğrencilere eşit dijital imkânlar sağlanmalı.
Türkiye’nin genç nüfusu büyük bir potansiyele sahip. Ancak onları sınav kalıplarına hapsetmek, yapay zekâ çağında 20. yüzyıl kafasıyla eğitmek bu potansiyeli boşa harcamaktır. Eğitim sistemimizin teknolojiyle imtihanı, aslında gelecekle olan imtihanımızdır. Ya çağın gerisinde kalacağız ya da çocuklarımıza gerçek bir gelecek armağan edeceğiz.