Birleşmiş Milletler Genel Kurulunun 18 Aralık 1992 tarihli 134 nolu oturumunda, yoksulluğun, 'insan onurunun ihlali' ve belirli durumlarda da yaşam hakkını tehdit ettiği kabul edilmiştir. Olası bir tehdit ile ihlal aynı şey değildir ve kararda daha güçlü bir ifade olan 'yoksulluk insan hakları ihlalidir' yerine 'yoksulluk insan onurunun ihlalidir' söylemi tercih edilmiştir(1). Adam Smith 'Ulusların Zenginliği' kitabında 'Halkın büyük bölümü yoksulluk ve sefalet içinde olduğu sürece, hiçbir toplum sağlıklı ve mutlu sayılamaz'der(2). Mahfi Eğilmez'e göre yoksulluk, belirli bir düzeyin altında gelir elde edilmesidir(3). Yoksulluk sadece bir tüketim seviyesi sorunu değildir. Toplumsal cinsiyet dahil çevresel boyutlarıyla çalışma ve yaşama koşullarının niceliksel ve niteliksel yanlarını da içerir(4).
Rutger Bregman 'Yoksulların olmadığı bir dünya, gelmiş geçmiş ütopyaların belki de en eskisidir.' diyerek şu acımasız sorulara yanıt arıyor(5):'Ne var ki bu hayali ciddiye alan herkesin ister istemez yüzleşmesi gereken şu zor sorular var. Yoksullar neden suç işlemeye daha yatkın? Neden obeziteye daha yakın? Neden daha çok alkol ve uyuşturucu kullanıyor? Kısaca yoksul insanlar bu kadar çok aptalca kararlar alıyor?(6)'. Bregman bu acımasız sorularının yanıtını istatistiklere göre şöyle yanıtlıyor: 'Yoksullar daha çok borç alıyor, daha az tasarruf ediyor, daha çok sigara içiyor. Daha çok içki içiyor, daha az sağlıklı besin yiyorlar.'
Yoksullara yardım etmek ve yoksullukla mücadele görevi hükümetlerindir. Ancak zengin ve/veya iyi eğitim alanlar yoksullara yardım etmek isterler. Yardıma ihtiyacı olanlar ile yardım etmek isteyenler farklı beklentiler içindeler. Bu beklentilerin giderilmesinde yardımların hangi yöntemle yapılacağı konusu önemli olup STK'ler eliyle gerçekleşmiştir. Ancak yoksulluk sorunun çözümü ve yardımların sürdürülebilir olması beklentisi karşılanamamaktadır(7).
Gerçekten, yoksulluk insanlığın çözmesi gereken en inatçı ve utanç verici sorundur. Kotler'e göre 'Günümüz dünyasında yedi milyar insandan beş milyarı yoksulluk ve sefalet içinde. Bu insanlar yatağa aç giriyor. Eğitim görmeye ne enerjileri ne de zamanları kalıyor. Sağlık hizmetlerine erişimleri olmadığı için her an hastalanma tehdidi altında yaşıyorlar. Çoğunluğu bakabileceğinden çok sayıda çocuğa sahip. Bu da yoksulluğun sürüp gitmesine ve kader olarak görülmesine yol açıyor.
[1]Taşğın, Neşe Şahin, (2017), Yoksulluk İnsan Hakları ve Sosyal Hizmetler, Nika Yayınevi, Ankara, s. 205 vd.
[2]Kotler, Philip, (2015), Kapitalizmle Yüzleşmek Sorunlu Bir Ekonomik Sisteme Gerçekçi Çözümler (Çeviri: Taner Gezer), MediaCat Kitapları, İstanbul, s.23
[3]Eğilmez, Mahfi, (2009), Makro Ekonomi Türkiye'den Örneklerle, Remzi Kitapevi, s.217
[4]Pradella, Lucia, (2014), Kutuplaştıran Kalkınma Neoliberalizme karşı Alternatifler ve Kriz (Editörler: Lucia Pradella, Thomas Marious), NotaBene Yayınları, s.29.
[5]Bregman, Rutger, (2016), Gerçekçiler İçin Ütopya Kusursuz Dünyayı Nasıl İnşa Edebiliriz? (Çeviri: Duygu Akın), Domingo (Bkz Yayıncılık), s. 54-55,
[6]Bregman, Rutger, (2016), Gerçekçiler İçin Ütopya Kusursuz Dünyayı Nasıl İnşa Edebiliriz? (Çeviri: Duygu Akın), Domingo (Bkz Yayıncılık), s. 55,
[7]Banarjee. Abhijit V., Duflo Esther, (2012), Poor Economic: A Radical Rethinking of the Way to Fight Global Poverty, Persseus Book Group, USA, s. 5-7