Estetik, yalnızca güzellikten ibaret değildir. Sanatın estetiği, görünenin ötesine geçerek bir duygunun, bir düşüncenin ya da bir çağrının şekil bulmuş halidir. 
 

Bir resmin çizgilerinde, bir şiirin dizelerinde, bir melodinin tınısında kendini gösteren bu estetik; aslında insan ruhunun en yalın, en derin çığlığıdır.
 

Bir sanat eserine baktığımızda sadece göze hoş gelen bir bütünlük değil, aynı zamanda o bütünlüğün içinde saklanan bir anlam, bir hissiyat ararız. Sanatın estetiği burada devreye girer: Anlamla biçimin kusursuz dansı... 
 

Bir ressamın fırça darbelerinde gizli öfke ya da bir yazarın kelimelere serptiği umut, bizi sadece izleyici olmaktan çıkarır, eserin bir parçası haline getirir.
 

Estetik, sadece güzeli değil, çirkini de kapsar. Çünkü bazen en etkili estetik ifade, sarsıcı olanda gizlidir. 
 

Bir acının, bir haykırışın ya da toplumsal bir yaranın estetikle sunulması, izleyiciye düşünme ve hissetme alanı açar. Bu yüzden sanatın estetiği, salt biçimsel değil; aynı zamanda felsefi, duygusal ve hatta politik bir katmana sahiptir.
 

Sanatın estetiği, çağlara göre şekil değiştirse de özünde hep aynıdır: İnsan olmakla ilgili derin bir arayış. Kim olduğumuzu, ne hissettiğimizi, neyi özlediğimizi ya da neyden korktuğumuzu anlamaya çalışan bir aynadır sanat. Ve o ayna ne kadar bozulmuş, kırılmış ya da renklenmiş olursa olsun, içimize tuttuğu ışık hep gerçektir.
 

Sanatın her dalında estetikten bahsetmek de mümkündür ayrıca. Hem göze hem göze gönle hitap ettiğinde bahsedilebilir estetikten. 
 

Karmaşık cümleler mesela estetiğini bozabilir edebiyatın. Yalın ve anlaşılır cümleler ile daha net hitap edilebilir okura. 
 

Sanatın her dalı için en önce aranan niteliktir “Sanatın Estetiği”…