Kimse ışık oyunlarına bakarak kendini aydınlatamaz. Aksine insan kendi karanlığının farkında olmalı. Mucizelere inanır mısın? Ben kendi karanlığımın farkına vardım. Kendime yarattığım karanlık bazen acı, bazen huzur verdi. Hangisi iyi geldi bilmiyorum? Ama, ben kendime geldim. Kimsenin tanıdığı ben yok artık! Ben bile kendimi tanımıyorum. Aynaya bakıp, bu kim diyorum… Aynada görüntümden memnun muyum? Onu da bilmiyorum.
 

İçimde büyüttüğüm melekle şeytanın verdiği savaşta, doğruyla yanlışta ne kadar acı var. Anlamaya çalışmaktan yoruldum. Bazen de gerçeklerle yüzleşmek, gazyağının yüzüne değmesi gibi bi şey. Öyle bir acı ki, yaşayan anlar. Burnunun dibindeki gerçeklerle yüzleşmek, alev alev yanacağını bilmek, son anda kaçmak isteyip de kaçamamak; biliyordum ya yine olmadı, kaçamadım demek de ayrı bi marifet…
 

Hayat insanı yoruyor, salise salise yoruyor, mum misali yavaş yavaş içindeki tüm yaşam sevincini eritiyor.. Gelecekte güzel günler göreceğiz çocuklar şarkılarını tüketiyor. Mucizelere kaldık! Belki bir mucize olur da, yeniden bahar gelir, çiçekler açar, güzel şarkılar söyleriz.  Kim bilir… Şimdi boş bir sayfa yarattım kendime. Her şey sil baştan, dengeler o kadar değişti ki, ben böyle olsun istemedim. Gelişine yaşamak diye bir şey varmış. Bir yaştan sonra ya da acı bir tecrübeden sonra öğreniliyormuş. Öğrenmenin yaşı yok ne de olsa. Sessiz konuşuyorum, kimsesiz bağırıyorum, içime ağlıyorum. Daha doğrusu vardır elbet. Ama ben şimdilik bunu seçtim…