Sen hiç dua ettin mi, benden alsın versin senin ömrüne diye. Sen hiç dua ettin mi sana gelen bana gelsin diye. Senin acılarına ortak olayım da biraz dinlen dedin mi? Ben dedim. O sancılı dönemlerimde içim eridi, gözyaşlarım şıp şıp şıp diye içime aktı. Çok zordu, yaşamayan anlamaz geceleri en sevdiği kişinin nefesini dinlemenin ne demek olduğunu. Sevdiğinin uyanmasını bekler ve uyandığında onun gülümsemesini görüp çok şükür diye dua etmenin ne demek olduğunu.

Fırsat buldukça sarılırsın sadece gözlerine dalıp lütfen gitme dersin içinden sessizce. Dünyanın bir ucundan bir şey istese de gece yarısı çıplak ayakla koşup getirsem dersin. Sonra bir gün bir hastane yatağında; eli elinde, gözleri gözlerinde iken son nefesini canım diye diye verirken dünya başına yıkılır. Yine de bırakamazsın son dakikasına kadar, inanamazsın çünkü o giderse artık sende yaşayamazsın sanırsın kendini... Ama, yaşıyorsun onsuz nefes alıyorsun. Nasıl yani... Son yolculuğunda her şey layığıyla olsun diye ayakta bile durmaya mecalin yokken dimdik durursun, omuzlarına yüklenen onca yükle.

Akşam olduğunda yalnız başına kalınca anlarsın acını, ölmek istersin yatağın boşluğuna bakıp sarılacak omuz bulamayınca, bir an önce yanına gitmek istersin. Daha da kötüsü var; her aksam, her gün, her saat, her dakika ölmek gibi. Baktığın, dokunduğun her yerde hatıralarla yüzleşmek gibi. Zile bir daha hiç basamayacak hep o soğuk anahtarla kapıyı açıp sessizce tek başına kapıdan geçmek gibi. Eve gelince gülümseyen yüzünü arayıp bom boş odada öylece saatlerce aynı koltukta donup kalmak gibi. Yediğin onca güzel yemeğin bir ot tadında olması gibi ve bir daha hiç gülümseyerek çay içememek gibi. Her gün beraber el ele yürünen yollarda ellerini koyacak yer bulamadan yürümek gibi. Zamanla geçer dedikleri ne zaman geçer ki; gerçekten geçer mi; geçtiğinde senden arta kalan sana yeter mi?