0
Başbakan Yıldırım'ın 23.05.2016 tarihinde 65.Hükümeti oluşturan Başbakan Yardımcılarını ve Bakanları açıklamasını müteakip 65.Hükümet Programı; Başbakan Yıldırım tarafından 24.05.2016 tarihinde TBMM'de okunmuş, 27.05.2016 tarihinde TBMM'de görüşülmüş ve 29.05.2016 tarihinde yapılan oylama sonucunda ise 65.Hükümet güven oyu almıştır. Bu sürecin Anayasa'nın 110 uncu ve Türkiye Büyük Millet Meclisi İç Tüzüğü'nün 124 üncü maddelerinde belirtilen usuller ve süreler kapsamında gerçekleştirildiği görülmüştür. Ancak, Anayasa'nın 110 uncu maddesinde; 'Bakanlar Kurulunun programı, kuruluşundan en geç bir hafta içinde Başbakan veya bir bakan tarafından Türkiye Büyük Millet Meclisinde okunur…' ifadesinin yer aldığı dikkate alındığında, yeni kurulacak hükümete Bakanlar Kurulu Programını (Hükümet Programını) hazırlayabilmesi için bir haftalık süre verildiği görülmektedir. Dolayısıyla, bu süre içinde, kabinedeki bakanların gerek bürokratlarıyla gerek diğer bakan arkadaşlarıyla çalışma yapması ve istişarede bulunması imkanı verilmekte ve TBMM'ye ve kamu oyunun önüne; teknik açıdan uyumlu, hatasız, ülke sorunlarını kapsayıcı ve güven verici bir metnin sunulmasının hedeflendiği anlaşılmaktadır.
Başbakan Yıldırım'ın 65.Hükümeti açıkladıktan bir gün sonra Hükümet Programını TBMM'de okuması ise, söz konusu bir haftalık sürenin beklenilmediğini ve bu sürecin hızlandırılmak istendiğini göstermektedir. Ülkemizin çok önemli sorunları olduğu gerçeği ve Hükümetin zaman kaybetmemek düşüncesi ilk bakışta makul ve hoş görüyle karşılansa bile, Kabine katkısı ve hazırlık süresi az olan bu Hükümet Programının; içerik, teknik ve güncellik açısından bazı eleştirilere muhatap olması sonucunu doğurmuştur.
Hükümet programlarının; geçmişten günümüze kadar bazı farklılıklar taşımasına rağmen, genelde geleneksel bir yaklaşımla hazırlandığı görülmektedir. Bu kapsamda; toplumun değişik kesimlerinin beklentilerine hitap edecek ve hoşuna gidecek cümlelerin seçildiği, hükümetlerin öne çıkarmak istediği konulara ağırlık verildiği, bazı konulara değinilmediği veya az vurgu yapıldığı metinler olarak dikkat çekmektedir. Ayrıca, bu metinlerdeki bürokrat ve teknokrat emeklerin yoğunluğu bilinmektedir. Hükümet programlarının; kalkınma planları, orta vadeli program, yıllık program, parti programı ve seçim beyannameleri gibi metinlerle benzerlik taşımaları doğal olmakla birlikte, içerik ve sistematik yönden farklı dizayn edilmiş dokümanlar olması gerekmektedir. Kurulan hükümetlerin güven oyu alma olasılıkları arttıkça bu tür konulardaki özenin azaldığı görülmektedir. Diğer yandan, hükümet programlarında bazı kronik sorunların devamlı yer alması, önceki hükümetler (aynı veya farklı siyasal iktidarlar) döneminde de bu sorunların çözülemediğini kanıtlaması açısından ilginç bir özellik oluşturmaktadır. Ayrıca hükümet programlarında; hükümetler, yapacaklarını somut bir şekilde belirtmeli ve özellikle açıkladıkları hedeflerini bir sonraki seçime kadar gerçekleştirmek gibi bir ahlaki ve siyasi sorumlulukları olduğunu düşünmeli ve daha uzun vadeli projeksiyonların ve hedeflerin bu tür metinlerde yaygın olarak kullanılmasının temenni görüntüsü verebileceğini ve güncellik ile inandırıcılık açısından tereddütler oluşturabileceğini dikkate almalıdırlar.
Hükümet programlarının; toplumu kapsayıcı olması, güncel ve gelecek köprüsünün somut kurulması, rakamsal hedefleri içermesi, araçların ve hedeflerin çelişmemesi, sistematik olması, tekrarlardan kaçınması, üslup birlikteliği taşıması ve teknik hataları içermemesi gerekir.
Bu kapsamda Adalet ve Kalkınma Partisi'nin iktidarda olduğu 14 üncü yılındaki 7 nci Hükümeti olan 65.Hükümetin Programına bakıldığında; geleneksel alışkanlıkların devam ettiği ve hükümet programlarında olması gereken ve yukarıda belirtilen bazı kriterler açısından eleştirilebileceği görülmektedir. Ayrıca, bu Programın kapsamının geniş tutulmasına rağmen; ormancılığa, balıkçılığa ve Ülkemiz hayvancılığının genel sorunlarına değinilmemesi ve turizm sektörümüzün mevcut kriziyle ilgili bir saptama yapılmaması, dikkati çeken diğer bazı hususlar olmuştur.
Dolayısıyla, yaşadığımız ve gördüğümüz bu örnekler, geleneksel alışkanlıklarımızı ve ivedilik anlayışımızı sorgulamamızı ve bu tür metinlerin, ekonomik tarihimizi oluşturan birer belge olma özelliklerini de düşünerek, gereken hassasiyeti göstermemizi gerektirmektedir.