Türkçesi Yüksek Frekans Aktif Auroral Araştırma Programı olan İngilizceden kısaltıldığında HAARP olarak duyduğumuz özellikle bazı kişiler tarafından 6 Şubat tarihli büyük deprem felaketinin tetikleyici olduğunu düşünülen bu sistem aslında nedir kısaca bundan bahsetmek istiyorum.

1993 yılında Alaska yakınlarında inşasına başlanan 2014 yılında askeri faaliyetlerini sona erdiren bu araştırma programı 2015 yılında Alaska Üniversitesi'ne devredilmiştir.

Programının oluşturulmasındaki amaç atmosferin iyonosfer tabakasındaki sınırlı bir bölgesini geçici olarak uyararak oluşan değişimleri incelemektir. Bu sayede ABD ordusuna ait denizaltılarda kusursuz bir iletişim sistemi oluşturulmuştur.

HAARP kısaltmasında geçen Aurora uzaydan ve özellikle Güneş'ten gelen yüksek enerjili foton ve elektronların atmosfere çarparak oluşturduğu seyretmesi son derece keyifli olan bir doğa olayıdır. İyonosfer tabakası ise atmosferin tabakasının üst kısmında yer alan serbest elektron ve iyonların bulunduğu katmandır. İyonosferin içinden geçen uydu iletişimleri ve navigasyon sinyalleri bu katmandaki parçacıkların yoğunluğu nedeniyle olumsuz etkilenir.

HAARP ilk etapda askeri amaçlı olarak başlatıldığından çeşitli komplo teorilerinin düşünülmesine yol açmıştır. Meydana gelen sel felaketleri, güçlü kasırgalar, Afganistan ve Filistin gibi ülkelerde meydana gelen yıkıcı depremler bu düşüncelerin oluşmasını tetiklemiştir. Hatta bazı kişiler tarafından zihin kontrolünden kullanılan bir proje olduğu bile ileri sürülmüştür.

Koç Üniversitesi jeofizik profesörü Ümran Savaş İnan tarafından ise durum çok net açıklanmaktadır:

'HAARP ile ilgili komplo teorileri tamamen cehaletten kaynaklanmaktadır. HAARP'ı kullanarak Dünya atmosferik sistemlerini etkileyebilecek hiçbir şey yapamayız. HAARP'ın saçtığı enerji çok büyük olsa da, tek bir yıldırımın saçtığı enerjiye göre bile bir hiçtir. Ki bu yıldırımlardan her saniye 50-100 adet meydana gelir! HAARP'ın güç yoğunluğu çok küçüktür.'

Buradan da anlaşılacağı gibi HAARP'ın atmosferi kontrol ederek deprem tetikleme etkisinin olması mümkün değildir. Elektromanyetik dalgalar vasıtasıyla uygulanan kuvvet ancak bir kağıdın elimize uygulayacağı basınç kuvvetine eşdeğerdir.