[email protected]

Günlerdir Gazze için yazmaya çalışıyorum. İnanın bu, belki on beşinci defa bilgisayarla baş başa kalışım. Yazıyorum, değiştiriyorum, siliyorum, öfkeyle ekranın karşısından kendime şu soruyu sorarak hışımla kalkıyorum; 'Yazdıklarımın, Gazze'deki masumlara faydası olacak mı?'. Cevabı bildiğim için kendime öfkem artıyor. Eminim milyonlarca Müslüman da meydanlarda sloganlar atarken yürüyüşlere iştirak ederken cevabı değiştirmek için gayret ediyor. Ancak işgal devletinin zulmü bitmiyor. Gazze'yi görüyoruz, duyuyoruz, üzülüyoruz. Her biri bizim gibi insan olan kardeşlerimizin yaşamlarının nasıl yok edildiğini, film seyreder gibi seyrediyoruz. Sonra? Sonra gündelik hayatın içine karışıyoruz. Filistinlileri, Gazzelileri unutuyoruz. Olanlara alışıyoruz ki olabileceklerin herhalde en kötüsü zulme alışmaktır.
Kudüs Sokaklarında bayrağımız, 2017

Tarih ve medeniyetimizden habersiz aklıtutulmuşların söylediği gibi 'Gazze'den bize ne?' demeli miyiz? Aynı insanlar, dinimizin mukaddes şehri, sevgili Kudüs için de böyle diyor. Aynı insanlar, Resulullah'ın (sav) arşa yükseltildiği Mescid-i Aksa, asker postallarıyla çiğnenirken de böyle diyor. 'Bize ne?' dört yüz yıl kardeşçe idare ettiğimiz topraklarda, kardeşlerimiz zulme uğrarken söylenecek söz mü? Her tarafı bizden eserlerle dolu topraklar için söylenecek söz bu mu? Oysa insanlar 'Bize ne?' dedikçe işgal devletinin zalimliği artıyor, ölenlerin sayısı artıyor, çekilen acılar artıyor, öksüz kalan, yetim bırakılan çocukların feryatları göklere yükselmeye devam ediyor.

Gazze bombalanıyor, on bini geçen sayıda masum Filistinliler şehit ediliyor, bizde konu: 'Filistinliler topraklarını sattı'. Akıl alır gibi değil. Yine de iki cümleyle yazmak istiyorum: Hayır efendim Filistinliler topraklarını satmadı! İngiliz işgalinde ve işgal devleti uygulamalarında Filistinlilerin topraklarının, evlerinin nasıl ellerinden alındığını bir zahmet okuyun. Filistin arazisinin sadece %0,75'e (binde yetmiş beş) karşılık gelen yeri satıldı[1]. İngilizler ve ardından işgal devletinin uygulamaları, Filistinlilerin arazilerini on yıllar içinde ellerinden aldı. Ayrıca Filistinliler, bütün arazilerini satmış olsalar bugün Gazze'deki eziyet haklı mı çıkmış oluyor? El insaf!

Dr. Murat Özyıldırım'ın Kudüs ziyaretinden bir kare. Kubbet'us Sahra, 2017

Gazze bombalanıyor, on bini geçen sayıda masum Filistinliler şehit ediliyor, bizde konu: 'Filistinli Araplar, Osmanlıyı arkadan vurdu'. Hayır efendim vurmadı! Osmanlı aleyhinde I. Dünya Savaşı'nda Filistin'de -muhatapları pek üzülecek ama Suriye'de, Irak'ta- bir ayaklanmanın olmadığı, bu konudaki kıymetli çalışmalarda yer alıyor. Kudüs Müftüsü Emin el Hüseynî Efendi gibi Çanakkale başta olmak üzere çeşitli cephelerde yanımızda savaşan Filistinli Araplar, yüz yıl sonra nasıl fütursuzca suçlanabiliyor? Türk olsun Arap olsun Osmanlı ordusunun şehitlerinin ruhu sızlamıyor mu? Yazıklar olsun.

George Washington'u bilen gençler, Emin el Hüseynî'yi veya Osmanlı ordusuna katılarak Trablusgarb'ta ardından I. Dünya Savaşı'nda yer alan İzzeddin el Kassam'ı öğreniyor mu acaba? Tarihimizi öğretemediğimiz nesillerden medeniyetimize sahip çıkmasını beklemek beyhude görünüyor…

Dr. Murat Özyıldırım Kudüs, Şam Kapısı'nda, 2017

Arapsanız Filistin'de aşağılanmayı, ötekileştirilmeyi, hakarete uğramayı, on altı – on yedi yaşında makineli tüfekli gençler tarafından vurulma ihtimalini göze almalısınız. Arapsanız, birkaç siyonistin evinize, sizinle alay ederek el koymasını seyretmek zorunda kalabilirsiniz. İnanılmaz ama hakikat tam böyle! Bir an durup kendimizi Filistin'de tüm bunları yaşayan, yedi ceddi Filistinli Arap olarak düşünelim. Bizim birkaç dakikada okuyup geçeceğimiz ve ancak istersek kendimizi bir Arap'ın yerine koyacağımız kurgusal gerçeklik, bu insanlar için tam manasıyla hayatın ta kendisini oluşturuyor! Bütün zamana yayılarak düşünüldüğünde dayanılmaz bir durum bu.

Etrafı Arap devletleriyle çevrili işgal devletinin Filistinlilere karşı sürdürdüğü acımasızlık, varolma mücadelesini çoktan aşmış durumda. Yaptıkları, Filistinli Arapları yok etme isteğinden başka bir şey değil. Tarihi referans göstererek Filistin topraklarının kendilerinin olduğunu söylemeleri ise trajikomik bir söylemin tezahürü şeklinde karşımızda duruyor. Hz. Süleyman, Hz Davud döneminde kendilerinin hakim olduğu toprakların bugün de sahibi olduklarına iman ediyorlar ki böylelikle aradaki binlerce yılı buradan uzaklarda geçirmelerinin kendilerince bir önemi kalmıyor. Ne güzel değil mi? iki bin şu kadar yıl önceyi dün gibi öğrenmek ve öğretmek, aradaki yılları görmeden geçmek! Böylece dün ve bugün, aradaki upuzun gece kaybedilerek birleştiriliyor.

Siyonistlerin arz-ı mevud'u (Tanrı tarafından Yahudilere vaat edildiğine inanılan Nil - Fırat arasındaki arazi) Türkiye de dahil olmak üzere Orta Doğu'da ülkelerin günümüz sınırlarını açıkça tehdit ediyor. Türkiye, Irak, Suriye, Lübnan, Mısır, Ürdün'ün topraklarının tamamı veya bir bölümü, işgal devletinin açık hedefidir. Türkiye hariç, söz konusu ülkelerin günümüzdeki hali, hedefleri gerçekleştirmeye yönelik çalışmaları anlamak bakımından fevkalade önem taşıyor. Türkiye'nin başına getirilmeye çalışılan ve hamdolsun kurtulduğumuz gailelerin 15 Temmuz, 6 – 8 Ekim ve gezi olaylarında nelere mal olduğunu beraberce gördük. Eğer bu olayların hain tertipçileri başarılı olsalardı Suriye veya Irak gibi perişan olacağımız kesindi.

Siyonist acımasızlık, kendilerinden olmayanları hakiki insan olarak bile kabul etmediğinden Gazze'deki gibi katliam uygulamalarından çekinmiyor, uluslararası hukuku umursamıyor. Dinî referansların bir kısmı, bu yapılanları haklı çıkarmak için fütursuzca kullanılıyor. Artık söz konusu söylemlerin bakanlar düzeyinde dile getirildiğine dünya şahitlik ediyor.

Dünyanın iyi insanları ise her yerde işgal devletinin zulmüne karşı ayağa kalkıyor. Hükümetlerin bir bölümünün satılmış sessizliğini, Londra'da New York'ta, Berlin'de, Paris'te iyi insanların sesleri bastırıyor.

Türkiye'nin çabaları ise övgüye değer; Önceliği Gazze'de ateşkes ve masumlara yardım olarak ele alıyor, 1967 sınırları içinde bağımsız Filistin'in garantörü olabileceğini ilan ediyor. Bunlar, önemli söylemler. Kudüs ve Filistin konusundaki hassasiyeti bilinen Sayın Cumhurbaşkanımızın büyük küçük demeden birçok ülke lideriyle yaptığı görüşmeler, yine Sayın Dışişleri Bakanımızın bu konudaki çalışmaları, Türkiye'nin Gazze konusundaki canlı siyasetini gösteriyor.

Artık eski Türkiye yok. Türkiye Yüz Yılı'nda şurası inkar edilmez bir gerçekliktir ki tarihî sorumluluğumuz olan topraklarda kimse yeni Türkiye olmadan oyun kurmaya kalkışamaz.

Filistin'in, Gazze'nin cesaretleri tarihe kaydolan kahraman çocuklarına barış dilekleriyle selam, aziz şehitlerine rahmet olsun.

--------------------------------------------------

[1] Marmara Üniversitesi'nde Prof. Dr. Ahmet Tabakoğlu danışmanlığında 2011'de yapılan '19.yy'da Filistin'de Arazi Satışları', İbrahim Bouazi tarafından yapılan doktora tezi.