Atatürk, öğrencilik yıllarından beri, Anadolu'da çağdaş bir devlet, çağdaş bir toplum yaratmak istemekteydi. Bu nedenle Cumhuriyeti kurdu. Cumhuriyetin amaçladığı insan akıl, bilim, fen yolunda yürüyen, çağdaş ve laik olmalıydı.
Atatürk, biliyordu ki Osmanlı Devleti, aklı, bilimi ve fenni unuttuğu için, Avrupa'nın gelişip ilerlemesine ayak uyduramadı; çağın gerektirdiği eğitimi uygulayarak insanlarını yetiştiremedi ve çöktü. Atatürk, bir ulusun gelişmesinde temel etkenin eğitim olduğunun farkındaydı. Bu nedenle Sakarya Alan Savaşı öncesinde 16 Numaralı Not Defterineşunları yazmıştır: 'Şimdiye kadar izlenen eğitim ve öğretim yöntemlerinin ulusumuzun gerileme tarihinde en önemli etken olduğu kanısındayım(ABE 11, s.232).'
18 Numaralı Not Defteri'ne de şöyle yazmıştır: 'Düşünceler safsatalarla dolu, toplumsal yaşamda aklın, mantığın kabul edemeyeceği birtakım kötü gelenekler ile felç olmuş bir durumda bulunursa, aradığımız kuvvetin kaynakları yok demektir. Bir ulusu kurtarmak için iyi niyet yeterli değildir, bilim ve eğitim öğretim gereklidir. Bir ulusu kurtarmak için okullar, üniversiteler açacağız. Devletimizi çağın uygarlığı ile uygun olacak biçimde ulusal bir renkte canlandırıp bayındır duruma getireceğiz. Okul, iktisat, imar, bilim ve eğitim öğretim gereklidir. Bilimin ve eğitim öğretimin merkezi okuldur. Erkek ve kız çocuklarımızı, aynı öğrenim derecelerinden geçirerek toplumumuza ruh ve yaşama yeteneğini vermek gereksinimindeyiz(Ali Mithat İnan, Atatürk'ün Not Defterleri, s.93-97).'
Atatürk, Türk ulusuna çağdaş uygarlık düzeyinin üzerine çıkmayı hedef gösterdi. 'Çağdaş uygarlığa ulaşmanın temel aracı olarak da insanı aldı, çağdaş insanı yaratacak koşullara öncelik verdi(Prof. Dr. A. Taner Kışlalı, Atatürk'ün Kültür Siyaseti, Atatürk'e Saldırmanın Dayanılmaz Hafifliği, s. 43).' Bu öncelik, bireyleri bilgisizlikten, devleti gerilemekten ve çökmekten kurtaran; çağdaş, akla, bilime, fenne dayalı; üretken, araştırıcı, sorgulayıcı, laik bir eğitimdir. Bu nedenledir ki Atatürk şöyle diyor:
'Eğitim bir ulusu ya özgür, bağımsız, şanlı, yüksek bir toplum durumunda yaşatır ya da bir ulusu tutsaklığa ve yoksulluğa terk eder.'
'Atatürk'e göre toplumsal başarının anahtarı, bireylerin sağlam bir düşünce yapısına sahip olmasıdır. Atatürk'ün deyişiyle fertler, tek tek mütefekkir olmalıdır. Bu da ancak çağdaş bir eğitimle mümkündür (Sinan Meydan, Atatürk ile Allah Arasında, s. 826).'
Atatürk, sadece genel kültür eğitiminin ulusal ve çağdaş olmasını değil, din eğitiminin de laik, çağdaş, akıl ve bilimsel olması gerektiğini düşünmüş ve uygulamaya çalışmıştır.
Değerli okurlarım, Atatürk'ün din eğitimi konusundaki düşüncelerini ve yapmak istediklerini soru yanıt yöntemiyle açıklamaya çalışacağım. Öncelikle eğitimin ne olduğuna bakalım.
Nedir eğitim?
Eğitim, insanı biçimlendiren bir etkinliktirve bireylerin çağdaş toplum yaşamında yerlerini almaları için gerekli bilgi, beceri ve anlayışları elde etmelerine, kişiliklerini geliştirmelerine yardım eder.
Eğitimin amacı nedir?
İsveçli eğitimci H. Pestolazzi'nin de belirttiği gibi ' amacı, en önce bireye ve topluma yararlı alışkanlıklar kazandırmaktır.' Bu alışkanlıkları kazanmak, salt genel kültür alanında değil dinsel konularda da gereklidir.
Atatürk, dine karşı mıydı?
Atatürk, dine, İslam'a karşı değildir. 'Atatürk'ün din konusundaki görüş ve düşünceleri dikkatli bir şekilde incelendiğinde, onun din aleyhine ya da dinsizlik anlamına gelebilecek herhangi bir sözüne veya tavrına, özellikle İslam dini aleyhinde herhangi bir ifadesine rastlamak mümkün değildir. O, İslam dinine samimiyetle inanmış ve bu dinin değerlerine kuvvetli bir şekilde sahip çıkmış bir kişidir(Prof. Dr. İsmail Yakıt, Atatürk ve Din, s. 15).' O, yüksek bir din kültürüne sahiptir. Atatürk düşmanlarının, söylemlerinin aksine gerçek bir Müslüman, gerçek bir dindardır. Atatürk'ün annesi dindar bir kadındır. Atatürk temel din bilgilerini annesinden öğrenmiştir. 'Atatürk'ün baba tarafından dedesi Hafız Ahmet Efendi olarak tanınmış bir din bilgisi öğretmenidir. Atatürk'ün, okuduğu okullarda İslam dininin inanç esaslarını konu alan din dersler vardı. Atatürk, Kur'an'ı tercüme ve tefsir edebilecek derecede Arapça bilgisine de sahipti.(Yrd. Doç. Dr. Abdurrahman Kasapoğlu, Atatürk'ün Kur'an Kültürü, s. 34-37).'
Atatürk, okullarda gördüğü din derslerinden yüksek notlar almış, ancak bununla yetinmemiş ve 'öğrencilik yıllarından itibaren bütün dinleri incelemiş, dinlerle ilgili kitaplar okumuştur. Söz gelimi R. Rozy'nin İslam Tarihi Üzerine Deneme, İtalyan tarihçi Leon Caetani'nin altı ciltlik İslam Tarihi, Endülüs Tarihi bunlardan birkaçıdır. Atatürk'ün, ömrü boyunca okuduğu 4289 kitaptan 161'i doğrudan dinlerle ilgilidir. Bunlardan 121'i doğrudan İslam dini ile ilgili, 21'i diğer dinlerle, 19'u da din toplum ve siyaset ile ilgilidir(S. Meydan, Atatürk ile Allah arasında, s. 240).'
Atatürk'ün İslam dini hakkındaki düşünceleri nedir?
Şu sözler, Atatürk'ündür:
'Din vardır ve gereklidir. Temeli çok sağlam bir dinimiz var, malzemesi iyi. Fakat bina yüzyıllardır ihmale uğramış. Harçlar döküldükçe yeni yeni harç yapıp binayı takviye etmek gereği duyulmamış. Aksine olarak birçok yabancı unsur( tefsirler, hurafeler gibi) binayı fazla hırpalamış. Bugün bu binaya dokunulamaz, onarılamaz da. Ancak zamanla çatlaklar derinleşecek sağlam temeller üzerinde yeni bir bina kurmak gereği duyulacaktır(Ethem Ruhi Fığlalı, Atatürk'ün Din ve Laiklik Anlayışı, s. 61).'
'Din, gerekli bir kurumdur. Dinsiz ulusların devamına olanak yoktur. Yalnız şurası var ki din, Allah ile kul arasındaki bağlılıktır. Din vardır ve gereklidir. Din vicdan sorunudur. Herkes vicdanının emrine uymakta serbesttir, özgürdür. Biz dine saygı gösteririz. Tanrı birdir ve büyüktür. Müslümanlık, aslında en geniş anlamıyla hoşgörülü ve çağdaş bir dindir(Prof. Dr. U. Kocatürk, Atatürk'ün Fikir ve Düşünceleri, s. 327-329).'
'Bizim dinimiz, İslam dini, en makul, en doğal bir dindir ve ancak bundan dolayıdır ki son dindir ve en mükemmeldir. Dinin doğal olabilmesi için makul olması gerekir, akla, ferasete, muhakemeye, mantığa, ilme, fenne, hepsine tümüyle uygun olması, gerekir ki uygundur( ABE 15, s.95).'
Din eğitimi niçin önemlidir?
'Din eğitiminin kapasitesi, kalitesi, din görevlilerinin niteliği bir toplum için fevkalade önemlidir, bunu İstiklal Savaşı'ndaki ayaklanmalar sırasında örüyoruz(Prof. Dr. İ. Ortaylı, Gazi Mustafa Kemal Atatürk, s.185).' Din eğitimi, dinin temel kitabının özüne, akla, bilime uymuyorsa, bireylerin kafaları çürük bilgilerle, hurafelerle, uydurma din kurallarıyla dolar. Böylece insanlar, yeteneksiz, niteliksiz softaların her söylediğini din buyruğu zanneder, gerçek dinden uzaklaşır.
Atatürk'e göre din eğitiminin doğru verileceği yer neresidir?
'Ulusa dinini, imanını, tüm insani gereksinmelerini vermek için bir yer vardır ki ona okul derler( ABE 15, s. 95). Nasıl ki doktor, mühendis yetiştiriyor, yüksek meslek erbabı yetiştiriyorsak, dinimizin bütün gereklerini ve felsefesini hakkıyla bilen insanlara gereksinmemiz var(ASD II, s. 94).'
Atatürk, bu sözleriyle 'halkı dini konularda eksiksiz ve doğru şekilde aydınlatabilen, gerçek din adamlarının yetiştirilmesine önem verilmesini istemektedir(S. Meydan, age. s. 852).' Atatürk, öncelikle ' neyin din diye okutulacağının tespit edilmesi gerektiğini düşünmüş, yüzyıllardır yapılan yanlışları tekrarlayarak hurafeleri genç beyinlere aktarmak istememiştir (S. Meydan, age. s. 653).'
Atatürk, çağdaş din adamı yetiştirmek için İmam-Hatip Okulları ve İlahiyat Fakültesini açtırmıştır. 'Bu kurumlarda yetişecek millet evladının İslam'ı inceleyerek, Müslüman ulusların din, ibadet gelenekleri, toplumsal ve ekonomik koşulları üzerinde araştırmalar yapacak, modern içtihat ve tefsir bilginleri, Kur'an'ın evrensel ve değişmez içeriğini araştıracak bilim adamları yetiştirilmesini amaçlamıştır (M. Sağ, Dini Atatürk Gibi Anlamak s. 166).'
Demek ki Atatürk'ün okullarda gençlerimize vermek istediği din eğitimi, safsatalarla, hurafelerle, boş inançlarla dolu bir uydurma din değil, Kur'an'ın özünü içselleştirecek akla, mantığa, bilime uygun, makul, gerçek, doğal bir din bilgisi olacaktır.
Şu sözler Atatürk'ündür: 'Okullardaki eğitim öğretim kadar, okul dışındaki kuşağın sürekli ışık demeti altında tutulması gerekir(ASD II, s. 266).' Okul dışındaki kuşak yani yetişkinler için Halkevleri ve Halkodaları açılmıştır. Halkevleri ve Halkodaları'nda dil, edebiyat, tarih ve güzel sanatlar, tiyatro ve spor, sosyal yarım, halk dershaneleri ve kurslar, kütüphane ve yayın, köycülük, müze ve sergiler olmak üzere dokuz çalışma kolu oluşturulmuştur. Bu kolların etkinlikleriyle halkın gereksinimi olacak bütün bilgiler verilmekteydi.
Halkı ışık demeti altında tutacak diğer bir yer de camilerdir. Camiler, salt ibadet yeri olmamalıdır. Camiye gelen insanların dinsel ve dünyasal gereksinimi olan bilgilerin de anlatıldığı bir ortam olmalıdır. Şu sözler Atatürk'ündür:
'Efendiler! Camiler birbirimizin yüzüne bakmaksızın yatıp kalkmak için yapılmamıştır. Camiler, itaat ve ibadet ile beraber din ve dünya için neler yapılması gerektiğini düşünmek, yani meşveret için yapılmıştır. Millet işlerinde her bireyin zihni başlı başına çalışması gerekmektedir(ASD II, 98).'
'Camilerin kutsal minberleri, halkın ruhsal, ahlaksal gıdalarına en yüce, en bereketli kaynaklardır. Dolayısıyla camilerin ve mescitlerin minberlerinde halkı aydınlatacak ve doğru yolu gösterecek değerli hutbelerin içeriğini, halkın öğrenmesine olanak verilmesi gerekir(ABE 12. S. 284-285).'
'Minberlerden halkın anlayabileceği dille ruh ve beyne hitap olunursa İslam ehlinin vücudu canlanır, beyni temizlenir, güçlenir, kalbi cesaret bulur. Fakat değerli hatiplerin sahip olmaları gereken bilimsel özellikler, özel liyakat ve dünya durumunu bilmek önemlidir. Tüm vaiz ve hatipler bu isteğe hizmet edecek biçimde yetiştirilmelidir(ASDI, s.246-247).'
Atatürk bu sözleriyle ' hatiplerin çağı yakalamış, yenilikleri takip eden aydın kişiler olması gerektiğini belirtmiştir (S. Meydan, age. s. 707).'
Atatürk, Türk ulusunun dinini doğru öğrenebilmesi için başka hangi adımları atmıştır?
Türk toplumu, yüzyıllardır Kur'an'ı okuyordu ama Arapça yazılı olduğu için anlamıyordu, daha çok yetersiz din adamlarının söylediklerini din buyruğu sanmaktaydı. Kaldı ki Kur'an yüzlerce yıl elle yazılmakta ve bunu da herkes alamamaktaydı. 1727'de İbrahim Müteferrika ilk Türk basımevini açmışsa da burada bırakın Kur'an'ın basılmasını, din içerikli diğer kitapların bile basımı yasaktı. Kur'an, ancak 1874'te Arapça olarak basılabilmişti. Genellikle Kur'an yeşil bir torbaya konur ve duvara asılırdı. Halk, Kur'an'ın içeriğinden habersizdi.
Atatürk,Türk ulusunun dindar olmasını istiyordu: 'Türk ulusu daha dindar olmalıdır, yani bütün sadeliğiyle dindar olmalıdır (ASD III, s. 93).' Anlamadığı kitabı okuyarak nasıl dindar olunacaktı? Bunun tek çözümü, 'toplumun her bireyini doğrudan Kur'an ile tanıştırmaktır. Bu da doğal olarak onun, kutsal kitabının, herkesin anlayabileceği Türk diline çevrilmesiyle mümkün olacaktır. Türk halkı, Kur'an'a inanıyor, fakat ne dediğini anlamıyordu. Her şeyden önce o kadar bağlı olduğu bu kitabı kendi diliyle okuyabilmelidir ki dinini daha iyi anlayabilsin(Mustafa Sağ, age. s. 103).'
Şu söz Atatürk'ündür: 'Türkler dinlerinin ne olduğunu bilmiyorlar, bunun için Kur'an Türkçe olmalıdır. Türk, Kur'an'ın arkasından koşuyor, fakat onun ne dediğini anlamıyor. Benim amacım koştuğu kitabın ne olduğunu Türk anlasın(Prof. Dr. Ş. Turan, Türk Devrim Tarihi III-2, s.53).'
Atatürk, Türk'ün, gerçek anlamda dindar olabilmesi, arkasından koştuğu kitabı ve camilerde hatiplerin söylediklerini anlayabilmesi için Dinde Türkçeleştirmeye başvurmuştur. Önce hutbeler, sonra da Kur'an ve ezan Türkçeleştirilmiştir. Hutbelerin, Kur'an'ın ve ezanın Türkçeleşmesi, halkın dinini, imanını doğrudan kendi diliyle okuyup öğrenmesini sağlamak içindir. Atatürk, Kur'an'ı, da ezanı da dini de yasaklamamıştır. Tam tersine halkın gerçek anlamda, dinin temel kitabı olan Kur'an'ı doğrudan okuyup anlamasını sağlamak için çaba harcamıştır. Bu konuda Atatürk'e atılan iftiralar, onu gözden düşürmek içindir. Bu davranış da hainlikten başka bir şey değildir.
Mustafa Sağ'ın da belirttiği gibi, Atatürk 'yüzyılların dinimiz üzerine biriktirip yığdığı hurafelerden sıyrılıp, onu bütün özüyle tekrar bulmak için akıl, mantık ve bilim gerçekleri ışığında, Allah'a ait olan dinin anlaşılmasının önünü açmış, buna yönelik ilkeleri koymuş, yapısal değişiklikleri yapmış ve kurumlaştırmıştır (age. s. 173).'
Her konuda olduğu gibi, din eğitimi konusunda da Atatürk'ün açtığı yoldan yürümek, çağının çağdaşı, laik; akıl ve bilim yolunda yürüyen, Atatürk Devrimleri ve ilkelerine, Cumhuriyetimizin değerlerine sahip çıkan din adamları yetiştirilmelidir.
'Atatürk diyor ki: 'Her sarıklıyı hoca sanmayın, hoca olmak sarıkla değil dimağladır(ASD II, s.132).'
NOT: Başta Başöğretmen Gazi Mustafa Kemal ATATÜRK olmak üzere, yaşama veda etmiş değerli öğretmenlerimizi saygıyla anar, tüm öğretmenlerimizin Öğretmenler Gününü kutlarım.