Bir bilge insana sormuşlar yaşın nedir diye...

Bilge cevaplamış, duruma göre değişir, bu sebeple üç cevabı vardır diye...

İlki, kronolojik yaşım olan takvim yaşımdır. Doğduğum günden bugüne yaşadığım süre...

İkincisi biyolojik yaşım, göründüğüm halimdir.

Asıl önemlisi üçüncüsüdür...

Psikolojik yaşım...

Geçmişten çok bahsetmeye başlamışsam yaşlandığımın habercisidir, takvim yaşımdan da yaşlıyımdır o zaman...

Bilgenin ifadelerinde, birey, kurum ve toplum olarak çıkarılacak kıssadan hisse dersler bulunuyor…

Birey, kurum, toplum olarak geçmişimize takılıp, geleceğe dair yeni bir şeyler söyleyemiyorsak bireysel ve kurumsal yaşımızdan da daha yaşlıyız, geleceğe dair hayal kuramıyor, bulunduğumuz yerde sayıyor, bunun sonucunda birbirimize sarıyoruzdur.

Geçmişi tüketiyor, değerlerimizden uzaklaşıyoruzdur...

Söylemlerimizde geleceği unutup geçmişe dair değerlendirmeler ağırlık kazanmaya başlamışsa psikolojik yaşımız itibariyle yaşlanmaya başlamışız, yaşlıyızdır...

Birey, kurum, toplum olarak söylemlerinde geçmişin başarılarında takılı kalanlar ile başarılanlar karşısında yeni bir geleceği inşa etme yerine geçmişin gölgesinde kalarak tüm enerjilerini geçmişle mücadeleye harcayanlarla karşılaştığımızda, bu anlayış çoğalmışsa bilelim ki, psikolojik yaşı, kronolojik ve biyolojik yaşından çok daha büyük, geleceğe dair hayalleri olmayan erken yaşlanan bir toplum haline gelmişizdir…

Enerjimizi geleceği keşfetmek, geleceği inşa etme üzerine harcamalıyız.

Her şeyin bir hayalle başlayarak gerçeğe dönüştüğünü, her defasında üzerine yeni bir şeyler koyarak büyüdüğümüzü görmeliyiz...