Türkiye’nin Kültür Yolu Festivalinde, Mardin’in Sessizliği

Türkiye Kültür Yolu Festivali, bu toprakların sanatsal çeşitliliğini dünyanın gözü önüne sermeyi hedefleyen en büyük kültür-sanat etkinliğidir. 2025 yılında 20 şehirde düzenlenen festival, sekiz ay boyunca Türkiye’yi adeta bir açık hava sahnesine dönüştürdü. Bu zincirin en büyüleyici halkalarından biri, Mezopotamya’nın kadim taş şehri Mardin’di.

Ne var ki, Mardin’de yapılan etkinlikler, kentin binlerce yıllık müzik ve kültürel mirasını istenen düzeyde yansıtamadı. Renkli sahneler, kalabalık konserler ve fotojenik sergiler vardı, evet. Ancak o taş sokaklardan yankılanan dengbejlerin sesi, Süryani ilahilerinin tınısı, Kürtçe ezgilerin sıcaklığı festival sahnesinde tam olarak duyulmadı. Bu durum, “Kültür Yolu” adını taşıyan bir festivalin, yerel kimliği yüzeyde bırakıp ulusal bir kalıba sıkıştığı hissini doğurdu.

Bir Şehrin Ruhunu Sahneye Taşımak

Mardin, yalnızca bir şehir değil, kültürlerin yan yana değil, iç içe yaşadığı bir mozaiktir. Müziği, dili, mutfağı ve mimarisiyle sınırları aşan bir kimliğe sahiptir. Oysa festival boyunca sahnelerde genellikle popüler müzik isimleri, ulusal tiyatro toplulukları ve büyük sponsorların yönlendirdiği etkinlikler öne çıktı.

Şuna değinmeden geçemeyeceğim, ülkemizin ünlü gastronomi şefi Sn. Ramazan Bingöl ve yerel gastronomi şefi Sn. Dilek Çelebioğlu’nun birlikteliği son derece önemli ve başarılıydı.

Bu elbette kötü değil; ama Mardin’in ruhu, bir sahne dekoru olarak değil, bizzat sahnenin kalbi olarak yaşatılmalıydı. Çünkü Mardin müziği sadece bir eğlence unsuru değil, hafızadır. Bir Kürt dengbejin sesinde geçmişin acısı, bir Süryani ezgisinde tarih boyunca var olmanın direnci, bir Arap makamında ortak yaşamanın ahengi vardır.

Festivalin bazı etkinliklerinde yerel sanatçılara küçük alanlar açıldı, ancak bunlar genellikle gündüz saatlerinde ve az katılımlı programlarda yer buldu. Akşamın prime-time sahneleri, ulusal yıldızlara ayrıldı. Sonuç: turistler geldi, oteller doldu, ama Mardin’in kendi sesi kalabalığın içinde kayboldu.

Oysa bu şehir, taş evleriyle, labirent sokaklarıyla, güneşle yanmış surlarıyla zaten bir sahnedir. Burada kültür, dekorla değil atmosferle yaşar. Kültür Yolu Festivali, eğer gerçekten “kültürün yolunu” açmak istiyorsa, her şehrin kendi hikâyesini kendi diliyle anlatmasına izin vermeliydi.

Görkem ile Derinlik Arasında Eksik Kalanlar

Bir festivalin başarısı yalnızca izleyici sayısıyla ölçülmez. Mardin’deki etkinliklerin görsel ihtişamı inkâr edilemezdi; ışık gösterileri, dijital sergiler ve konser sahneleri kent estetiğine yeni bir enerji kattı. Ancak bu görselliğin arkasında, anlam eksikliği hissedildi.

Yerel halkın katılımı sınırlıydı. Bazı sokak sanatçıları, el sanatları ustaları ya da yöresel müzik toplulukları, bürokratik süreçlerin içinde kendilerine yer bulamadı. Festivalin tanıtım materyalleri bile çoğunlukla Türkçe hazırlandı; Arapça veya Kürtçe tanıtımların eksikliği, Mardin’in çok dilli karakterine gölge düşürdü.

Ayrıca sahne düzenlerinde de şehrin özgün mimari kimliği yeterince yansıtılmadı. Taş yapılarla uyumlu sahne tasarımları yerine modern çelik platformlar kullanıldı. Bu, Mardin’in doğal atmosferini değil, İstanbul’daki bir konser alanını hatırlattı.

Gerçek Bir “Kültür Yolu Festivali” Nasıl Olmalı?

Mardin’deki festival, gelecekte Türkiye Kültür Yolu’nun en etkileyici duraklarından biri olabilir. Bunun için şu adımlar atılabilir:

1. Yerel Müziğe Öncelik:
Programlarda dengbejler, Süryani koroları, Arap ve Kürt halk müziği toplulukları ana sahnede yer almalı. Bu isimler yalnızca “yerel renk” olarak değil, festivalin ana karakteri olarak sunulmalı.

2. Katılımcı Model:
Yerel halkın ve sanatçıların program planlamasına dahil edilmesi gerekiyor. Belediye, Kültür Bakanlığı ve yerel derneklerin ortak bir sanat kurulu oluşturması, festivalin sahiplenilmesini sağlar.

3. Çok dilli Tanıtım:
Afişler, broşürler ve sosyal medya paylaşımları Türkçe’nin yanında Kürtçe, Arapça ve Süryanice hazırlanmalı. Bu sadece estetik bir jest değil, bir aidiyet göstergesidir.

4. Mekânla Uyumlu Sahne Tasarımı:
Sahneler taş dokulu geçici platformlarla kurulmalı. Mardin’in mimarisiyle bütünleşen bir festival atmosferi, gelen turistlere de benzersiz bir deneyim sunar.

5. Gençlere Alan Açmak:
Mardin Artuklu Üniversitesi, lise müzik toplulukları ve genç sanatçılar festivalin parçası olmalı. Böylece kültür, yalnızca geçmişin değil, geleceğin de sesi olur.

6. Mardin Geceleri Konsepti:
Güneş batarken sokaklarda dengbej performansları, minare gölgeleri altında açık hava dinletileri düzenlenebilir. Bu tür etkinlikler hem turistik çekim yaratır hem de yerel halkı içine çeker.

Sonuç olarak: Bir Yolu Gerçek Kılan, O Yolun Hikâyesidir

Türkiye Kültür Yolu Festivali, bir niyetin ürünüdür: kültürü taşımak, paylaşmak, görünür kılmak. Ancak kültür, merkezden taşraya gönderilen bir “etkinlik paketi” değil; her şehirde yeniden doğan bir ruhtur. Kültür ve Turizm Bakanlığı tarafında düzenlenen bu organizasyonun yerel değerleri yansıtabilmesi için yerel valiliğin de etkinliğe dahil olması gerekir.

Mardin, bu ruhun en güçlü simgelerinden biridir. Fakat 2025’te yapılan festivalde, bu ruhun sesi biraz kısılmış gibiydi. Şatafatlı sahnelerin arkasında, taş sokaklarda yankılanan kadim melodiler sessizliğe gömüldü.

Gerçek bir kültür yolu, asfaltla değil, hikâyelerle döşenir. Mardin’in hikâyesi hâlâ orada, taşların arasında duruyor. Sadece onu duymayı bilmek gerekiyor. Eğer gelecek yıllarda festival bu sesi yeniden keşfederse, işte o zaman Türkiye Kültür Yolu gerçekten “kültürün yolu” olur.