Önceki yazımda verdiğim örneklerde anne-babanın görevi çocuklarına mutlu bir yuva, yöneticinin görevi çalışanlarına huzurlu bir iş ortamı, STK temsilcisinin görevi üyelerine gönüllüğe uygun sosyal ortam imkanları oluşturmak olmalıdır. Saydığımız bu amaçların tesis edilmesi kapalı sistem bileşenlerinin birbirleri arasındaki etkileşime bağlıdır. Olumsuz bir iletişim ilişkilerdeki uyumu bozarak kişilerin birbirlerine karşı kontrolsüz davranma ihtimallerini arttırır, bu durumda istikrarsız bir yapı ortaya çıkar, dengeler altüst olur, dengeler bozulunca da düzenden söz etmek mümkün değildir. Bu örneklerimizi kişilik tiplerine göre kategoriye koyduğumuz zaman bazı ailelerdeki ebeveyn tipinin mükemmeliyetçi, obsesif-takıntılı kişiliğe, bazı işyerindeki idareci tipinin narsist kişiliğe ve bazı STK' ların temsilcilerinin hedonist kişilik tipine uyduğunu görürüz.

Açık sistemlere uygun sentezci olanlar sistemin tüm bileşenlerini işe katarak bütünü görüp anlamaya çalışır ve sistem hakkında bir fikir edinirler, yani bir bileşenin diğer bileşenlerle birden çok ilişkili durumları olduğunu varsayacağından ötürü döngüsel (dairesel) ilişkiler modelini benimserler. Ancak kapalı sistemlere uygun analizci olanlar sistemi oluşturan bileşenlere odaklanıp bütünü görmezler, neden-sonuç ilişkisi çerçevesinde kalacaklarından lineer (doğrusal) ilişkiler modelini benimserler. Mesela dershaneye yeni başlayan öğrenciyi rasgele bir sınıfa atmazlar değil mi? Önce tüm bildiklerinin test edilmesi için seviye belirleme sınavına sokulur, daha sora da bu sınavdan aldığı puanla seviyesine göre bir sınıfa yerleştirilir. Yine benzer biçimde şehirler arası bir gezide gittiğiniz yolun sadece bir parçasını bilmeniz neden işe yaramaz? diye soracak olursak da, çünkü ara yollar ve kavşak noktalar da dahil olmak üzere tüm yolları bilemediğiniz müddetçe de gideceğiniz yere varamayacağınız besbelli ortadadır.

Bunun örneklerini daha somut şekilde vücut sistemi üzerinde görebiliriz. Öncelikle vücut sistemlerinin hepsi bütünün birer parçalarıdır tek başlarına bir önem ifade etmemekle birlikte homeostatik dengeyi korumak üzere koordineli halde iş görürler. Vücut sistemimiz; sindirim sistemi, dolaşım sistemi, bağışıklık sistemi vb. birçok sistemden meydana gelmektedir. Bu sistemlerin hepsi bir bütün olarak birlikte çalışırlar, bu sistemlerdeki herhangi bir bozukluk organı etkiler, organ dokuyu, doku da hücreyi etkiler. O yüzden vücudun dış çevreyle uyumlu bir etkileşim süreci vardır, buna adaptasyon sağlanamadığı durumlarda vücut dengesinin işleyişinde aksaklıklar oluşarak hastalıklar meydana gelir. Bu hastalıklar oluşmadan önce ağrı, ateş, kusma, nöbet gibi bazı semptomlar görülür ve enzim değerlerinde anormallikler belirir. Örneğin normalde süt, yoğurt, peynir gibi süt ürünleri çocuğun gelişimi için elzem olmasına rağmen laktoz intoleransı olan çocuk veya yetişkinlerde laktaz enzimi yeteri kadar sentezlenemediği için bu laktozlu gıdaları galaktoz ve glukoz şekerlerine parçalayıp sindiremez. Kalın bağırsaktaki bakterilerin sindirilemeyen molekülleri parçalamasıyla hidrojen, karbondioksit ve metan gazı açığa çıkar, bu gazlar da midede bulantı, karında şişkinlik ve ağrı, ishal gibi vakalara neden olurlar.

Kapalı sistem modelinde yüzeysellik ön plandadır, olası ihtimaller düşünülmediğinden tek alternatifin de sonuç vermediği görülürse karasızlık durumu ortaya çıkar, bu modele göre besinle alınan laktoz dimerleri, laktaz enzimiyle sindirilmezse glukoz ve galaktoz monomerleri açığa çıkmaz, laktozdan kaynaklanan şikayetler devam eder, Açık sistem modelinde ise detaycılık ön plandadır, alternatifler arttırılarak ve bakış açıları değiştirilerek çözüme yönelik adımlar denenir, bu modele göre laktoz dimerleri, laktaz enzimiyle sindirilemezse bile diyetten çıkarılarak bu şikayetlere son verilir.

Aslında günlük hayatta açık veya kapalı sistem modelleriyle ilgili çok fazla misallerle karşılamaktayız. Açık sisteme hastaların hastanede bir müddet kaldıktan sonra iyileşip taburcu edilmesini misal olarak verebiliriz; hastalardan alınan kan, idrar vb. numunelerin analiz sonuçlarına göre teşhis yapıldıktan sonra tedavi uygulanır, tedavisi biten hastaya reçetesi yazılarak taburcu edilir. Kapalı sisteme üniversitelerde YÖK tarafından öğrenci alınmayan bölümleri misal olarak verebiliriz; diğer bölümlere bir taraftan yeni öğrenci alınıp öğrenciler mezun edilirken, bu bölümlerde herhangi bir öğrenci girdisi veya çıktısı yoktur.