BAĞIMSIZLIĞIN, KALKINMANIN, BİLMİN ADI…

Atatürk'ün düşünce sistemi nasıl oluştu?

Mehmet Dağıstanlı

Ayvalık sahillerinde, Ayvalık'ın oksijeni bol ormanlarında, bereketli yaylalarında bir gün de olsa yılın yorgunluğunu çıkaran insanlarımızla birlikteydik 10 Ağustos akşamı. Ayvalıklı dostlarımıza günün sonunda, Ayvalık Belediyesinin katkılarıyla kültürel bir etkinlik yapmak istedik. Etkinlik yapmak istedik ama öyle büyük salonlarda, şatafatlı dekorlar altında değil. Küçük mahallemizin gönlü gani sakinlerine, konumuza komşumuza anlatmak istedik. Bu akşam Badavut'tayız. Midilli'nin karşısında, Küçükköy'e bağlı Badavut, aslında cennetten bir köşedir. Yeter ki günübirlik gelenler bu beldeyi kirletmeden kullansın. Muhteşem bir denize kıyısı olan, gündüz denize girmek isteyenlere hizmet veren Muzo Kafe'de akşam, mahallelilerle buluştuk. Aynı mekanda geçtiğimiz sene de Milli Mücadeleye katılan kadınları ve Üsteğmen Kara Fatma'yı anlatmıştım. Bu sene de gelen istek üzerine 'Atatürk Felsefesi'ni anlatmak için aynı kafe bizlere tekrar kapılarını açtı. Bana göre asıl yapılması gereken de buydu: Ülkemizin en küçük birimlerinde, sokaklarında, mahallelerinde, köylerinde, hatta kahvehanelerinde Mustafa Kemal'in düşüncelerini anlatmak gerekiyor. Ne yazık ki gün boyu işinde gücünde olan vatandaşımızın, bu bilgileri edinme şansı olmuyor. E akademik insanlarımız da bu küçük birimlere gitmiyor, gidemiyor. Kasabamızda, köyümüzde konferans verecek hatipler de olmadığı için Mustafa Kemal'in felsefesini anlatmak bizlere düşüyor. Bu yüzden karşılık beklemeden vatandaşımızın ayağına gitmek istiyoruz. Yılın yarısına yakın bir zamanı yaşadığım Badavut'ta turizme yönelik hareketliliğin yanında, biraz da sanatsal etkinliklerin yer almasını istememizin nedeni de budur. Hatta, Badavut'ta yaşadığımız sokağa iki senedir, edebi zevk kazandırmak için şairlerimizin resimlerini ve şiirlerinden örnekleri ağaçlara, duvarlara, direklere astık. Ayvalık'ta Küçükköy'ün bir mahallesi olan Badavut, aslında tertemiz denizi, altın kumu ve ilginç tarihiyle bilinen bir yurt köşesidir. Bu zenginliğe bir de sanatı, edebiyatı, kültürel etkinlikleri katınca yaşadığımız belde sanatla, insanla bir adım daha öne çıkıyor.


Ağustos ayı 1071 Malazgirt Zaferi ve Kurtuluş Savaşını kazandığımız, emperyalist orduları yendiğimiz onurlu bir aydır bizim için. Bu onuru Türk Milletine yaşatan Mustafa Kemal Atatürk'ü bir nebze olsun anlamak, anlatmak için üzerimize düşen bir görev var. Biz bu görevi yerine getirmek istiyoruz. 10 Ağustos 2022 Çarşamba akşamı 'Atatürk Felsefesi' konulu konferansımız bunun içindi.

Şunu kabul etmek gerek: Dünyada en çok hakkında kitap yazılan, makale, araştırma, bilimsel çalışmalar yapılan bir liderdir Atatürk. Şüphesiz Atatürk'ün aleyhinde yazılan çalışmaları da biliyoruz. Bizim hedefimiz O'nun askeri yönünü veya tarihi, siyasi ya da liderlik yönünü anlatmak değil; oluşan düşünce sistemini araştırmaktır.


Ben, Atatürk'ün düşünce sisteminin temelinde 'bağımsızlık, kalkınma, bilim' olduğunu düşünenlerdenim. Evet, bana göre Atatürk bütün savaşını bu üç evrensel erek uğruna yaptı.

Geçtiğimiz yıllarda İstanbul- Kadıköy CKM salonunda, İTÜ jeoloji profesörü ve Türkiye Bilimler Akademisi kurucu üyesi Prof. Dr. Celal Şengör'ün konferansını dinledim. Hoca, 'Türk Aydınlanması'nın iki büyük ismi: Mustafa Kemal Atatürk ve Hasan Âli Yücel' den bahsetti. 'Türk Aydınlanmasının Metabilimsel Temelleri' adlı kitabında ise enine boyuna anlattığı bu konuyu şöyle özetledi: 'Nutuk' un tümü incelendiğinde görülür ki, Atatürk, her zaman önündeki sorunlara bilim adamı gibi yaklaşıyor. Problemleri tanıdıktan sonra çözüm önerileri deniyor. Çelişen bir durum varsa o çözümü terk edip, yeni bir çözüm önerisi geliştiriyor.' Ayrıca Celal Hoca, doğa bilimlerinde yaygın olarak kullanılan bilimsel yöntemi, askerlik ve politika hayatının tüm dönemlerinde uyguladığından da söz etti. Üstelik bu yaklaşımı İngiliz Bilim Felsefecisi Karl Popper'in, 1935'te yayımladığı 'Bilimsel Araştırmanın Mantığı' eserinde, felsefesinin özünü 'eleştirel akılcı tavır' olarak açıkladığını; bu bilgilerin Popper'in eserlerini tanıma fırsatını bulamadan uyguladığını, buna rağmen Atatürk'ün eleştirel akılcı tavrı benimsediğini, dile getirdi.

Badavut ve çevresi

Atatürk Felsefesi'ni araştırırken, Atatürk'ün 'Eleştirel Akılcı Tavır' düşüncesini benimsemesi bizim için çok önemliydi. Atatürk'ün bilme önem verişi de bu yüzdendi. Tabi bu düşünce sistemini araştırırken dünya O'nu nasıl yorumluyor, yaşadığı dönemi, yaşadığı dönemin olaylarını, Osmanlı'nın son dönemini, yakın çevresini bilmeden, araştırmadan elde etmek mümkün değildi:

Sözgelimi dünya liderlerinden Mao: 'Ben Çin'in Atatürk'üyüm!' diyor. John Kennedy, 'Şüphesiz ki, Türkiye'de giriştiği derin ve geniş inkılaplar kadar bir kitlenin kendisine olan güvenini daha başarı ile gösteren bir örnek yoktur!' Claude Farrer, 'O, yüce bir dağa benzer. Eteğinde yaşayanlar bu yüceliği fark edemezler. Bu dağın azametini kavrayabilmek için, ona çok uzaklardan bakmak gerekir!' Afgan Kralı Emanullah Han, O, yalnız Türkiye için değil, bütün doğu milletleri için de önderdi!' diyor.

UNESKO'nun yaklaşımı çok önemli, 'Sömürgecilik ve yağmacılığa karşı savaşan ilk önder, dünya barışının öncüsü!'

Illustrierte Dergisinin fevkalade bir tanımı var: 'Kendisinin tarihi büyüklüğü, eseri olan yeni Türkiye'ye bakılarak bu günden ölçülebilir. Çelik gibi azim ve gayreti, uzağı gören akıl ve hikmetle birleşmiş olan bu gerçek halk önderi ve devlet adamı!..'

Charles de Gaulle, adeta Atatürk'ü özetliyor, 'Atatürk, özgür ve bağımsız bir Türkiye bırakıyor!'

Excelsoir, 'Atatürk politik bir dehadır!', Figaro, 'alçakgönüllü, her şeyi çok derin görüyordu!'

İsviçre'den Prof. Morrf, 'Türkiye'yi yaratan, tarihimizin bu en büyük adam'ını başımı en derin hürmetle eğerek selamlarım!'

Mısır'dan Egyptian Gazetesi, 'Çağının, belki de tüm tarihin en olağanüstü kişilerinden biri!' diye anlatıyor.

Bunlar yüzlerce yorumdan sadece birkaç tanesi. Bu yorumlar bile Atatürk'ün düşünce sistemini özetlemeye yetiyor.

Yaşadığı dönemin en büyük sosyal hareketlerinden biri Fransız İhtilali (1789-1799) ve ihtilalin sonuçlarıdır. Tüm dünyayı ilgilendiren 'Sanayi Devrimi' yaşanmıştır. Birçok ülke dağılmış, parçalanmış, tarihten silinmiştir. Osmanlı kapitülasyonlarla yabancı ülkelere teslim olmuştur. 26 ocak 1699 tarihinde imzalanan 'Karlofça Antlaşması' ile gerileme dönemine giren, ilk kez toprak kaybeden Osmanlı, I. Dünya Savaşı sonunda parçalandı, haritadan silindi. Mustafa Kemal bu günleri çok iyi kavramıştı. Askerlik hayatında, savaş meydanlarında işgal edilen ülkesini, zor durumdaki Osmanlıyı içinde bulunduğu çıkmazdan kurtarmaya çalıştı; ama olmadı; çünkü Osmanlı yönetimi İngiliz desteğine güvendi; Milli Mücadeleye katılmadı. Yenik çıktığımız 93 Harbinin hatalarını, komutanların yanlışlıklarını askeri okullarda çok iyi öğrendi. O yıllarında iyi komutanlardan, iyi öğretmenlerden, iyi şairler ve yazarlardan beslendi. Kendi ifadesiyle, 'Diyebilirim ki bugünkü uyanışı düne, geçmişe borçluyuz. Herhalde babalarımızın, analarımızın, eğitimcilerimizin ruh ve zihinlerimizin gelişmesinde verimli etkileri vardır! Şimdi burada büyük bir kişiye rastladım. O, benim ortaokul birinci sınıfta öğretmenim idi. Bana henüz ilk bilgileri öğretirken gelecek için ilk düşünceleri de vermişti. Açıklamak istiyorum ki ilk ilham, ana baba kucağından, sonra okuldaki öğretmenin dilinden, vicdanından, eğitiminden alınır!'

İlk öğretmenlerine özel bir yer veriyor Atatürk: 'İlk öğretmeni Şemsi Efendi idi. Selanik Askeri Okulundan Fransızca öğretmeni Yüzbaşı Nakiyüddin Yücekök, Atatürk'e Kemal adını veren Selanik Askeri Rüştiye matematik öğretmeni Yüzbaşı Mustafa Bey, Manastır Askeri Lisesinden tarih öğretmeni Topçu Yüzbaşı Mehmet Tevfik Bilge, Atatürk'ü yönlendiren önemli kişilerdi. Duygularımın babası dediği Namık Kemal, fikirlerimin babası dediği Ziya Gökalp ve ayrıca Tevfik Fikret Mustafa Kemal'in hayata bakışını şekillendirmiş fikir insanlarıdır.

1905 yılında Şam'da yüzbaşı iken Vatan ve Hürriyet Cemiyeti'ni kurdu. Bu adım cesaret, bilgi, kararlılık ve ileri görüş isteyen bir adımdır. Meşrutiyet'in ilan edilmesi için çalıştı, Tekirdağ'da 19. Tümeni kurdu, 1919'da kongrelere katıldı. Kongrelere katılmanın ne sonuçlar doğuracağını çok iyi biliyordu. Bu yüzden, gerekli gördüğü için çok sevdiği askerlikten ayrıldı. Erzurum milletvekili oldu, Türkiye Büyük Millet Meclisi'ni açtı. İstanbul hükümeti Paşayı ölüm cezası ile cezalandırmıştı bu süreçte. Ülke gündemindeki askeri ve siyasi sorunları bilimsel yöntemlerle çözen Mustafa Kemal, benimsediği 'eleştirel akılcı tavır' sayesinde, bütün zorlukları yenmesini bildi. Başkumandan olması, Saltanata son vermesi, özellikle 29 Ekim'de Cumhuriyeti ilan etmesi; Kasım 1928'de Türk Harfleri Kanunu, Nisan 1931'de Türk Tarih Kurumu, Temmuz 1932'de Türk Dil Kurumunun kurulması sadece ve sadece dahi insanların atabileceği bir adımdı. Çünkü bu adımlar kuracağı Cumhuriyet Türkiye'si için kalkınmanın temellerini oluşturacaktı.

Fransızca, İngilizce, Farsça, Arapça, Rusça, Bulgarca, Almanca bilen Atatürk'ün ilgi alanları, okudukları, etkilendikleri onun düşünce sistemini hazırlayan unsurlardı. O, tarih, edebiyat, dilbilim, din, ekonomi, coğrafya, hukuk, siyasal bilimlerle ilgileniyordu. Türk Tarihi, Emir Timur, Fransız İhtilali'nin oluşmasında etkili olan düşünürlerden Jean Jack Rousseau, Voltaire, Montesquieu; Balzac'ın 'Le Peau Chagrin', Andre Baumier'in 'Revolte' (Ayaklanma), Rus yazar Grigory Petrov'un 'Beyaz Zambaklar Ülkesinde' ve Reşat Nuri Güntekin 'Çalıkuşu' hem ilgi alanlarıydı hem de düşüncelerinin oluşmasında önemli kaynaklardı.

Düşününüz, nüfusu 13 milyon civarında olan bir ülkede yaşıyor. Kadın nüfus erkekten fazla ve bu nüfusun % 90'ı okuma yazma bilmiyor. 38 bin köyde okul yok. İlkokul sayımız 4894, ortaokul sayımız 72, lise sayımız 23 civarında. Bu ürkütücü duruma bir de liselerde sadece 230 kız öğrencimiz okuduğunu, 4 çocuktan 3'ünün okula gidemediğini, sadece 337 doktorun olduğunu ki bu doktorların sadece 8'inin Türk olduğunu düşünürsek, gerçekleştirilen reformun ne denli önemli olduğu ortaya çıkar. Bu reformlar sıradan insanların yapamayacağı değişimdir, gelişmelerdir. Bu ilerici reformlar ekonomik yokluklar içindeki ülkede yapılıyor. O yokluk günlerini şu bilgi çok net biçimde özetlemektedir: Ülkemizde elektrik sadece İstanbul, İzmir ve Tarsus'ta vardı.

10 Ağustos 2022 Çarşamba akşamı, Badavut'ta Ayvalıklı dostlarla buluşarak bunları anlattık. Bir kez daha Prof. Dr. Celal Şengör Hoca'yı andık.

Evet, Atatürk, 'Türk Aydınlanması'nın çok önemli ismiydi.

Şunu bir kez daha ifade ettik ki: Türk tarihinde ilk resim sergisini açan, 11 savaşa katılıp tümünde başarılı olan, 24 madalya, 7 nişan alan, Başöğretmen olan dahi liderin düşüncesinin temelinde, kendi ifadesiyle:

'Üretmeden tüketen milletler, önce haysiyetlerini, sonra da hürriyetlerini kaybederler!' ve

'Ticarette çok kazanmak değil, doğru ve temiz kazanmak ilkesi geçerlidir!' düşüncesi yatmaktadır.

Şu gerçeği de sade vatandaşımıza bir kere daha anlattık:

Bağımsızlığın, kalkınmanın, bilmin adı olan Atatürk,

Emperyalizme karşı dimdik durmuştur. Millilikten evrensele ulaşan,
'Yurtta sulh cihanda sulh!' deme kararlılığını gösteren, çözüm üreten,
ileri görüşlü, bilimden ve akıldan yana olan bir liderdir.


Bu yüzdendir ki 'Atatürk Felsefesi' sadece Türkiye'nin kurtuluşu değil, bütün egemenlik hakları ellerinden alınmış ülkelerin, uygar olmak isteyen ulusların kalkınma reçetesidir.