Teknoloji son yıllarda öyle hızlı gelişti ki, bir zamanlar sadece filmlerde gördüğümüz robotlar artık hayatımızın içinde. Konuşan, yürüyen, hatta duyguları “taklit edebilen” robotlar var. Peki bu makineler gerçekten hissedebilir mi? Yoksa sadece hissediyor gibi mi davranıyorlar?

Birçok yapay zekâ destekli robot artık ses tonumuzu analiz edebiliyor, mimiklerimizi okuyabiliyor, hatta "üzgün müsün?" diye sorabiliyor. Ama burada önemli bir fark var: Anlamak başka, hissetmek başka. İnsanlar üzülünce kalbi sıkışır, mutlulukla gülerken içten bir sıcaklık hisseder. Robotlar ise sadece verilere göre tepki verir. Yani biri ağladığında “üzüntü” verisini işler, karşısındakine “seni anlıyorum” diyebilir. Ama gerçekten hissedemez. Çünkü ne kalbi var ne de bilinçli bir duygusu. Bu noktada işin etik tarafı devreye giriyor. İnsanlar, duygularını anlayan robotlara bağlanabilir. Özellikle yalnızlık çeken yaşlılar ya da çocuklar, bu makineleri “arkadaş” gibi görebilir. Peki bu doğru mu?

Bir robot, gerçek bir dostun yerini tutabilir mi? Yoksa sahte bir bağ mı kurarız? Robotlar bir gün “Ben üzgünüm, ben mutluyum” diyebilir mi? Bazı bilim insanlarına göre bu mümkün. Ama çoğunluk, robotların yalnızca duyguların dış görünümünü taklit edebileceğini, gerçekte hissetmeyeceğini söylüyor.

Teknoloji çok ileri gitti, ama insan duygusu hâlâ eşsiz. Robotlar bizim işimizi kolaylaştırabilir, bize yardım edebilir, ama bir dostun yerini almak için daha çok yolları var

Gerçek duygulara sahip olmayan makinelere duygular yüklemek, bizi mi kandırıyor yoksa onları mı?