İçinde bulunduğumuz hafta vatan şairimiz, İstiklal Marşı'mızın mimarı Mehmet Akif Ersoy'u anma haftası. Bu nedenle elimden geldiğince büyük üstadın hayatını ve eserlerini sizlere aktarmak istiyorum.

İstanbul'un Fatih semtinde dünyaya gelen Mehmet Ragif ( Mehmet Akif Ersoy adını daha sonra almıştır) o dönemin adeti gereği 4 yaşında eğitim hayatına başladı. Arapça, Farsça ve Fransızcada çok başarılı bir öğrenciydi. Babasının isteği üzerine dönemin gözde okulu olan Mülkiye İdadisi'ne kaydoldu. Ancak babasının vefatı, sonrasında evlerinin yanması nedeniyle aile maddi olarak zor günler yaşamaya başladı. Bir an önce meslek sahibi olma arzusu ile okulu bıraktı ve dönemin Tarım ve Veterinerlik okuluna kaydoldu. Okulu bitirdikten sonra bir süre memuriyetle uğraştı. Ancak edebiyata olan yoğun ilgisi nedeniyle şiirler yazdı, şiirleri Servet-i Fünun dergisinde yayınlandı. Ayrıca edebiyat öğretmenliği de yaptı.

2.Meşrutiyet Dönemi'nde arkadaşları ile birlikte İttihak ve Terakki Cemiyeti'ne katıldı. Bu dönemde yayıncılık hayatına da adım attı. Sırat-ı Müstakim dergisinde başyazarlık yaptı. Bu dönemde patlak veren Balkan Harbi'nde Osmanlı Devleti'nin yaşadıkları kendisini derinden etkiledi. Bayezid ve Fatih Cami'lerinde yaptığı konuşmalarla halkı vatan savunmasına katılmaya çağırdı.

Kurtuluş Savaşı'nın başladığı dönemde Ankara'ya geldi. Milli mücadeleye şair, hatip, gazeteci ve siyasetçi olarak destek verdi. 1920-1923 yılları arasında TBMM 'de mebusluk yaptı. Kurtuluş Savaşı'nın devam ettiği dönemde cephedeki askerlerin ve halkın moralini yükseltecek, manevi olarak onları güçlendirecek bir marş hazırlanması çalışmaları başladı. Verilecek para ödülü nedeniyle yarışmaya katılmayı kabul etmeyen Mehmet Akif, dönemin Milli Eğitim Bakanı Hamdullah Suphi Bey'in ricası üzerine yarışmaya katıldı. 724 şiir arasından 1. seçilen ve mecliste iki kez ayakta dinlenen şiir 21 Mart 1921 tarihinde Milli Marş olarak oybirliği kabul edildi. Ödül olarak verilen 500 lira ise Mehmet Akif tarafından cephedeki askerlere giysi diken Dar'ül Mesai Cemiyeti'ne bağışlandı.

Burada bir anıya yer verelim:

''Mehmet Akif, kendisinin İstiklal Marşı'nı para için yazdığının düşünülmesinden endişe etmektedir. Halbuki ciddi maddi sıkıntı içerisindedir. Durumunu ve ödül konusundaki hassasiyetini Eşref Edip şöyle anlatır: 'İstiklal Marşı için tahsis edilen beş yüz lira mükafatı, üstadın kabul etmemesi o zaman çok kimseye tuhaf gelmişti. Bahusus, o sırada sıkıntısı da vardı. Bu ikramiyeden bahsedenlere çok kızardı. Baytar Şefik de bir gün bu sebepten üstattan azar işitti. Üstat, Ankara'da ceketle gezerdi. Paltosu yoktu. Çok soğuk günlerde Şefik'in 35 muşambasını istişare ederek giyerdi. Bir gün Şefik, 'Akif Bey mükafatı reddetmeyip bir muşamba yahut bir palto alsaydın daha iyi olmaz mıydı?' deyince üstat hiddetlendi. Bunu söylediği için tam iki ay Şefikle konuşmadı.''

Sağlık sorunları nedeniyle 1922 yılında mebusluktan ayrılan Mehmet Akif bir süre Mısır'da yaşamış, çok sevdiği vatanına döndükten sonra da vefat etmiştir.

En önemli eseri Safahat ise 1924 yılında basılmıştır.

Ondan bize kalan en önemli mirası kuşkusuz İstiklal Marşı'mızdır. Ancak onu biraz olsun anlamak adına aşağıdaki satıları da sizlerle paylaşmak istiyorum.

Tarih'i 'tekerrür' diye tarif ediyorlar; hiç ibret alınsaydı, tekerrür mü ederdi.

Sahipsiz vatanın batması haktır, sen sahip çıkarsan bu vatan batmayacaktır.

İnmemiştir Kur'an, bunu hakkıyla bilin, ne mezarlıkta okunmak ne de fal bakmak için.