0
'Zenginlik' ve 'fakirlik' sözcüklerinin; her zaman güncelliklerini koruduğu, göreceli özellikler taşıdığı, insanlara bir fikir verdiği, bazen rakamların bazen yaşam tarzlarının ölçüt olduğu, aslında bu iki zıt kavramın birbirinden kaynaklandıkları, mevcut konumlarına diğeri nedeniyle ulaştıkları, aralarında geniş alanların bulunduğu ve birbirine yakınlaştıkları ölçüde huzurun oluştuğu bilinmektedir. Özellikle ülkeler, kurumlar (devlet, şirket vb. oluşumlar) ve fertler açısından yapılan bu sınıflama kapsamında; Ülkemizdeki yaşantıyı ve çevreyi gözlediğimizde bazı ilginç görüntüler ile söylemlerin dikkat çektiği ve genelde çelişki oluşturduğu görülmektedir.
Şimdi de bu konudaki bazı değişik görüntüleri ve söylemleri hatırlayalım ve yazımızın başlığındaki soruya verilecek yanıtı siz değerli okuyucularımıza bırakalım.
(*) Büyük firmalarımız dünyaca ünlü futbol takımlarına sponsor oluyor, milli futbol takımımıza büyük primler veriliyor, yabancı ve yerli futbolculara astronomik transfer ücretleri ödeniyor, amatör spor kulüpleri ise ayakta kalmaya çalışıyor.
(*) Bazı şarkıcılar ve dizi oyuncuları çok büyük ücretler alırken, bu sektörlerde anılan sanatçılarla birlikte çalışan diğer kadroların ekonomik zorluklar içinde olması ve işsizlikle her an karşılaşma riski taşımaları fazla önemsenmiyor.
(*) 'En fazla vergi beyan edenler' listelerinde adı olmayan ancak parıltılı yaşam sürenlere ve alışveriş yaptığımız bazı iş yerlerindeki fiş veya fatura vermeme alışkanlığına bakınca üzülüyor, ısrarla belgesini isteyenleri görünce seviniyoruz.
(*) Kimileri yer altı zenginliklerimizin Ülkemizin tüm borçlarını kapatmaya yeteceğini ve Yurdumuzda bir çok stratejik madenin yanı sıra zengin petrol rezervlerinin bulunduğunu iddia ediyor, kimileri ise bunların şehir efsanesi olduğunu söylüyor.
(*) Yabancı ülkelere yardım yapmakla ve IMF'ye olan borcumuzu kapatmakla öğünüyoruz ama brüt dış borç stokumuzun toplamının 405 milyar 223 milyon dolara çıktığını unutuyoruz.
(*) Milli gelirimiz dolar cinsinden azalarak, kişi başına GSYH 10.000 doların altına düşüyor, diğer yandan Satın Alma gücü Paritesine Göre (SAGP) kişi başına GSYH'nın; 2015 yılında 19.506 dolar olarak gerçekleşeceği resmi dokümanlarda (OVP) ilan ediliyor.
(*) 'Merkez Bankamız ağzına kadar doldu (uluslar arası rezervlerimiz arttı)' söylemleri sonucunda; dar ve sabit gelirlilerde oluşan ekonomik iyileştirme beklentisine karşı, teknik bir açıklama yapmaktan ısrarla kaçınıyoruz.
(*) 'Dış ticaret açığımız azalıyor' diye sevinirken, aynı anda 'büyümemiz düştü' diye üzülüyor, bu iki gösterge arasındaki ilişkiyi görmezden geliyoruz.
(*) Devletteki; benzer, hantal ve prodüktif olmayan kamu kurumlarının veya ilgili birimlerinin gözden geçirilmesine yoğunlaşmak gerekirken, yeni kamu kurumları oluşturuyor, yeni hizmet binaları ve taşıt kiralamaları yapıyor ama bunların gerekliliğini sorgulamada gereken titizliği gösteremiyoruz.
(*) Yabancı ülkelerde, vatandaşlardan devlet kademelerine kadar herkes; hem sağlık açısından hem de tasarruf açısından anlamlı olan bisiklete binerken, bizler lüks araba sevdamızdan vazgeçemiyoruz.
(*) Geçim zorluğu çekenlerin bazıları bile; bir yandan da en son teknolojiye sahip cihazları almaya devam ediyor, ayrıca; 'bilgi ve teknolojiyi yakından takip etme' adına, ülkemizi bilgisayar ve teknoloji mezarlığına dönüştürüyoruz.
(*) Yurt içindeki sayısız tarihi ve coğrafi güzelliklerimizi bir yana bırakıp, yurt dışında benzer güzellikleri bulma arayışına giriyoruz.
(*) Belediyelerimiz; bir yandan kaynak yetersizliğinden söz ederken, diğer yandan da mevcut kaldırımları söküp yenilerini yapma konusundaki alışkanlıklarını devam ettiriyor ve büyük ücretler karşılığında şarkıcılara meydan konserleri verdiriyorlar.
(*) Koruyucu hekimliğe olan bakış açımızdaki yetersizliğin faturasını; insanlarımız sağlığıyla, devletimiz ise yüksek tedavi ve ilaç bedelleriyle ödüyor.
(*) Geniş tarım arazilerimizin bulunmasına ve hayvancılığa elverişli bir Ülke olmamıza rağmen, verimli tarım alanlarımızı ve meralarımızı koruyamıyor, tarımsal maliyeti düşüremiyor, 'tarımsal ürün, hayvan ve et ithalatı' yapıyor ve bunların sonucunda hem üreticilerin hem de tüketicilerin memnuniyetsizliğine son veremiyoruz.
(*) İmar değişiklikleri vb. uygulamalar sonucunda gayrimenkullerde oluşan değer artışından; genel devlet bütçesine de kaynak aktarılması gerektiği hususundaki söylemlerin, yasal mevzuata dönüşemediğini izliyoruz.