Günümüzde şehirler büyüyor, binalar yükseliyor, yollar genişliyor…

Ama nedense insanlar birbirine daha da uzaklaşıyor.

Aynı apartmanda yıllarca yaşayıp bir gün bile kapısını çalmadığımız komşularımız var artık. Betonun, güvenlik kapılarının ve dijital ekranların arasında komşuluk kültürü, sessizce gözden kayboluyor.

Oysa komşuluk, şehir hayatının en insani yanıdır. Şehrin insanla nefes almasıdır. Mahalle yaşamının sıcaklığını, dayanışmayı, güveni temsil eder. Komşu demek, ihtiyaç duyduğunda kapısını çalabileceğin bir yüz demektir. Bir tas çorba kadar yakın, bir selam kadar içten…

Modern yaşam, bize konforu getirdi ama aynı oranda yalnızlığı da getirdi. Kalabalıklar içinde görünmez olmaya başladık. Şehirlerimizi birlikte paylaşıyoruz ama hayatlarımızı ayrı ayrı yaşıyoruz. Artık “komşu komşunun külüne muhtaçtır” sözü nostaljik bir deyim gibi geliyor kulağa.

Peki, gerçekten o kadar uzaklaştık mı birbirimizden?

Yoksa sadece küçük adımlarla bu bağı yeniden kurabilir miyiz?

Aslında komşuluk, büyük şeyler istemez. Sabah asansörde göz göze gelince bir “Günaydın” demek yeterlidir bazen. Akşam eve geç gelen çocuğu koridorda gözeten bir çift göz, yalnız yaşayan yaşlı bir komşuya uzatılan bir alışveriş torbası…

İşte bu küçük hareketler, büyük şehirlerde insan sıcaklığını yeniden inşa eder.

Birlikte yaşadığımız binalar, sadece beton yığınları olmamalı. Onları yaşanır kılan içindeki insanlar, kurulan ilişkiler, paylaşılan değerlerdir.

Kentsel yaşam, insanı içine kapatmaya meyillidir. Ama komşuluk, bu yalnızlığa karşı en güçlü panzehirdir. Dayanışma, güven ve aidiyet duygusu; site aidatından ya da bina kurallarından değil, bu ilişkilerin içtenliğinden doğar.

Site kuralları, güvenlik kameraları ya da aidat panoları değil; bir apartmanı “yuva” yapan, komşuluk bağıdır.

Belki de kendimize şu soruyu sormalıyız: Yarın bir ihtiyacım olsa, ilk kimi ararım?

Acaba ben, bir komşumun arayacağı o kişi miyim?

Kentsel yaşamda komşuluk hâlâ mümkündür. Yeter ki kapılarımızı sadece uzaktan kumandayla değil, gönlümüzle de açmayı bilelim.

Uzun lafın kısası;

Komşuluk, yalnızca duvar paylaşmak değil; hayat paylaşmaktır.