Cennetten gelen

Cennet parmaklarımın ucunda. Dokunsam yeni dünyaları keşfe çıkıyorum. Kağıt birden bir gemi olup beni yarattığım evrene götürüyor. Kuşların meraklı bakışları, ağaçların çiçeklerini rengarenk açması, gökyüzünün sayısız güzellikleri. Hepsi benim parmaklarımın ucunda hayat buluyor. Defterimden bir parça kopartarak ufalayıp kuşları doyuruyorum. Gökyüzünde eşsiz kahkahalarıyla bana eşlik ediyorlar. Evet onlarda oyunun bir parçası. Evet onları da bu eller, bu aşkla tutunduğum kalemim yarattı.

Sandık

Yıllar geçti. Ben hala aynı ben. Beni terk etmeyen bir kalemim oldu. O kadar çok şeyi yazdı ki bu parmaklar. Bu kalem o kadar çok hüzne o kadar güzel mutluluklara şahit oldu ki. Dile gelse beni cezalandırır mı yoksa ödül mü verir orasını kestirmek oldukça güç. Her şeyi ben yarattım ve her şeyi bugün burada sonlandırıyorum. Bu kendime verdiğim en korkunç ceza olsa da, parmaklarım, kalemim bana sonsuza dek küsse de , her şeyi bugün burada bitiriyorum. Yazdığım tüm şeyleri yakıp mutsuzluklardan yarattığım sandığıma kilitliyorum. Bitti, buraya kadar.

Boş eller

Yıllardır, bir şeyler yazmıyorum. Kendime verdiğim en büyük ceza halen devam ediyor. Parmaklarım, onlar sanki hiç yokmuş gibi. Onlar sanki onca hikayeyi yazıp bir şeyler yaratmamış gibi. Canımın acısı ellerime vuruyor. Sanki bir şey oldu ve tüm dermanım kesildi gibi. En ufak şeylerden koskocaman hikayeler yaratan, kuşları güldüren, insanları mutlu eden, farklı diyarların var olduğuna inanan ben. Sanki ben değilmişim gibi. Umudumu bekliyor gibiyim. Bir şey olacak ve ben ellerimi hayata geri kazanacağım.

Kalemim yeniden var olacak ve nesilden nesile hikayelerim okunacak.

Bir tutam yeşil

Yine o umutsuz günlerden biri. Yine ellerimi eskisi gibi hissedemediğim. Dolaştığım sahil bile ilham veremiyor bana. Az sonra batacak olan güneşe bakıyorum. Sadece bakmakla yetiniyorum. Tıpkı sıradan insanlar gibi. O güneşten farklı dünyalara açılan eski ''ben'' yerine ola ola şuan ki halime dönüştüm. Gökten çığlıklarla ilerleyen kuş sürüsüne gitti kulağım. Kafamı kaldırıp tam bakacaktım ki dengem oracıkta bozuldu ve ben paldır küldür yere düştüm. Ellerim. hissedemiyordum. Kendimi kaldırıp eski halime geri dönemiyordum. Beterin beteri varmış derler. Ve en berbat halimle yerde cebelleşirken simsiyah elbiseli bir birinin yanımda belirdiğini fark ettim. Elini uzattı. Tutmaya mecalim hiç yoktu. Kafamı kaldırıp gözlerine bakmak istedim. Görebildiğim sadece yeşildi. Bir tutam yeşil. Ormanın derinlikleri gibi. Gücümü toplayıp elimi uzattım. Elimi tuttu. İnanılmaz bir şeydi bu. Ellerini hissedebildim. Ellerimi hissedebildim.

Cennetin çayırları

Cennetten kalma ormanlık bir yerdeyim. Her yerde güllerin muhteşem kokusu. Gökyüzünden gelen romantik kuşlar. Hissedebildiğim ellerim. Bana bunları geri kazandıran o siluet. Yemyeşil ırmakların sessiz çığlıkları gibiydi. Ormanın uçsuz bucaksız güzelliklerinin kaynağı gibiydi. İlkbahar gibiydi. Yosun kokusu gibiydi. Ben onu gördüğüm an gücümü ellerime biriktirdim. Ve kalemimi yeniden oynatabildim. Yaktığım bir sandık dolusu hikayenin küllerini alıp denize döktüm. Hepsi birer efsane olup okyanusa karıştılar. Çünkü hepsini yeniden yazmak için YENİDEN bir güç buldum. O güç ise yeşilin en koyu tonuydu. O güç benim içimdeki sihirli periydi. Benimle birlikte her yerdeydi. Baktığım gökyüzünde. Güneş'in batışında, hislerimde, hikayelerimde, ruhumun en ücra köşesinde. O benimle her yerdeydi. Ben ona ellerimi bahşettim. Ruhumla birlikte. Ruhumda, kalemim de onun oldu. O ise benim en büyük ilham kaynağım.