Dışarısı allak bullak. Her şey , her yer sarı... Güz sarısı mı yoksa kış rüzgarından mı bu boğucu renk? Penceremde bir kuş, bana bakıyor, gülümsüyor. Belli ki acıkmış, belli ki üşümüş. Öyle bir rüzgar ki, kuş olduğu yerde zor duruyor. Havadaki sarı toz bulutu kuşu alıp götürüyor. Kuşun ardına anılarım takılarak uçarak yok oluyor. Havanın sarısına siyah çalıyor. Aklımın iplerini salıveriyorum o an, anılarımın, yaşantımın, kalp ağrımın. Henüz 20'lerin başında hayatımın, anılarımın sonundayım. Heyecanımın tam ortasında ölümün belki de en kıyısındayım. Sevmek tek çıkar yol, bu dünyayı. Sevebilmek, hissedebilmek... Kafamı kaldırıp bulutlara bakıyorum, onlar bile oldukları yerde durmuyorlar. Onlar bile uçup gidiyorlar belli bir süre sonra. Hislerimin sonunu ya da ne getireceğini bilmek istemiyorum. Hislerimin bir sonu yok, getirisi hiç yok! Götürüsü olan anılar ise, onlar da bir kuşun kuyruğuyla gökyüzüne karıştı. Sonunu düşünerek yaşamak aptallık! Düşünmemek ayrı bir gamsızlık. İkisinin ortası yok. Hislerin orta yolu yok. Sevmenin hiç yok! Bu melankolik hava ruhumu sıkıyor, bir şeylere inanmamı ziyadesiyle engelliyor. Kafamı gökyüzüne kaldırıyorum ve düşünüyorum...

Bulutların ardından güneş doğsa ve görsem ışınlarını. İnansam orada olduğuna. Sarsa güneş beni sıcacık kollarıyla. Kalbinde ısınsam, hiç üşümesem, hiç mutsuz olmasam, hep benimle olsa. Güneş hep benimle kalsa. Atsa tüm dertlerimi, acılarımı kuşlara. Bulutlara, yıldızlara... Havadaki sarı-siyah renk bir an dönse maviye, hayatımı maviye boyasa, düşlerimi uçurtmalarla kandırsa, kalbinde salıncak kurup beni sallandırsa, düşsem tam kalbine, kavrulsam özlemden. Kalbindeyken bile özlesem. Aklımın iplerini versem eline, uçurumdan düşeceğim anlarda tam kollarına düşsem. Bir kereliğine de olsa dursa hayat, dönmese dünya, bulutlar sabitlense, yıldızlar kaymasa, kuşlar göç etmese, kuşların evleri tam kalbimde olsa.... Güneş bana sarıldığında.