Türkiye’de eğitim sistemi yalnızca bireyleri meslek sahibi yapmak için değil, aynı zamanda toplumu şekillendirmek için de güçlü bir araç oldu. Bu sistem, her dönem kendi ideolojisini, değer yargılarını ve beklentilerini genç kuşaklara aktarmanın bir yolu olarak kullanıldı. Ancak eğitim sadece bir “araç” değil; toplumsal yapıyı dönüştüren, bireyin kimliğini ve toplumla kurduğu bağı derinden etkileyen bir dinamik olarak da karşımıza çıkıyor.
 

Geçmişte Eğitim: Disiplin, İtaat ve Devlet Aklı

Cumhuriyetin ilk yıllarında eğitim, millet inşasının temel dayanağıydı. Okullar hem modernleşmenin hem de devletin ideolojik çizgisinin bir yansımasıydı. Öğrencilere bilgi aktarmaktan çok “iyi vatandaş” olmanın gerekleri öğretiliyordu. Bu anlayış, bireyi değil kolektifi önceleyen bir yapıdaydı. Tek tipçi, merkeziyetçi ve disipline dayalı bir eğitim anlayışı hâkimdi. Aileden alınan değerler ile okulda verilenler çoğu zaman örtüşse de bireysellik neredeyse hiç teşvik edilmiyordu.
 

Günümüz: Bilgi Çok, Anlam Az

Bugün ise eğitim sistemimiz bambaşka bir çelişkiyle karşı karşıya: bilgiye ulaşmak kolay, ama anlam üretmek zor. Teknolojiyle donanmış sınıflarda, ezberin gölgesinde kalan zihinler var. Sınav odaklı sistem, öğrencilerin merakını köreltiyor; öğrenme, bir keşif süreci olmaktan çıkıyor. Sosyolojik olarak bu durum, gençleri bireysel tatminsizliğe, toplumsal kopukluğa ve kimlik krizine sürüklüyor. Gençler ya yurt dışı hayali kuruyor ya da sistemin dışında bir anlam arayışına yöneliyor.
 

Toplumsal Etkiler: Eğitim Birleştiriyor mu, Ayırıyor mu?

Bir diğer önemli boyut da fırsat eşitsizliği. Bugün İstanbul’daki bir özel okul öğrencisiyle, kırsaldaki bir devlet okulu öğrencisi arasında sadece akademik değil, kültürel ve sosyolojik bir uçurum var. Eğitim, toplumu birleştirmesi gerekirken sınıfsal ayrışmaları yeniden üretiyor. Bu da ilerideki toplumsal gerilimlerin altyapısını oluşturuyor.
 

Ebeveynin Rolü, Okulun Rolünü Aştı

Eskiden öğretmen kutsaldı, okul ise bir otoriteydi. Günümüzde ise veli, eğitimin merkezi haline geldi. Öğretmenlerin itibarı zedelenirken, okulun toplumsal etkisi de giderek azalıyor. Aile yapılarındaki değişim, okulun yerini başka sosyal alanlara bıraktı: sosyal medya, internet ve dijital kültür, eğitimin yeni “gölge sistemi” haline geldi.
 

Gelecek İçin Sosyolojik Bir Eğitim Reformuna İhtiyacımız Var 

Eğitim sistemini yalnızca müfredat değişiklikleriyle düzeltmek mümkün değil. Daha kapsayıcı, eşitlikçi ve bireyin kendini ifade edebildiği bir sosyolojik yaklaşıma ihtiyaç var. Öğrencilerin sadece iyi bir sınav sonucu değil, iyi bir hayat inşa etmelerini sağlayacak bir sistem kurulmalı. Bir toplumun yarınlarını şekillendiren en derin iz, eğitimle atılır.