Bir zamanlar paranın sesi vardı. Cüzdan açıldığında sayılan banknotlar, harcamanın gerçekliğini hissettirirdi. Şimdi ise para sessiz; ekranda duran rakamlardan ibaret. Dijital para hayatımıza öyle hızlı girdi ki neyi kazandık, neyi kaybettiğimizi fark etmeden kullanmaya başladık. Kolaylık mı özgürlük mü sorusu da tam bu noktada ortaya çıkıyor.

Dijital paranın sunduğu avantajlar yadsınamaz. Zaman kazandırıyor, işlemleri hızlandırıyor, günlük hayatı pratik hale getiriyor. Fatura ödemek, alışveriş yapmak, para göndermek sadece birkaç saniye. Üstelik kayıt altında olması ekonomide şeffaflık ve denetim imkânı sağlıyor.

Ancak bu hız, beraberinde bazı tehlikeleri de getiriyor. Eline alıp sayamadığın para daha kolay harcanıyor. “Bir tık” diye başlayan alışverişler ay sonunda bütçeyi sessizce zorluyor. Para görünmez oldukça değeri de gözden düşüyor. Harcama alışkanlıkları daha kontrolsüz hâle geliyor.

Bir diğer risk ise mahremiyet. Dijital parayla yapılan her işlem iz bırakıyor. Nerede, ne zaman, ne aldığınız kaydediliyor. Güvenlik açısından avantaj gibi görünen bu durum, bireysel özgürlükler ve özel hayat için soru işaretleri oluşturuyor. Ayrıca teknolojiye uzak olan insanlar için dijitalleşme, kolaylıktan çok dışlanmışlık hissi yaratabiliyor. Dijital para ne başlı başına bir tehdit ne de kusursuz bir çözüm. Asıl mesele, bu sistemin bizi yönlendirmesine izin verip vermediğimiz. Para biçim değiştirebilir ama bilinç değişmedikçe sorunlar aynı kalır. Ekrandaki rakamların gerçek hayattaki karşılığını unutmadan, hız ile kontrol arasında denge kurabilirsek dijital para bir kolaylık olur. Aksi hâlde, cebimiz dolu görünüp fark etmeden yoksullaşabiliriz.