0
Bilindiği üzere Türkiye'de, belli bir işletme bünyesinde gerçekleştirilen iktisadi faaliyetleri konu alan gelir ve kurumlar vergisi ile KDV ve ÖTV gibi belli başlı vergilerde 'beyan esası' geçerlidir.
Mükellefleri gerçeğe uygun beyanda bulunmak durumunda bırakacak olan şey ise sağlam bir belge düzenidir. Sağlam ve olması gerektiği gibi işleyen belge düzeni; piyasada cereyan eden tüm mal teslimi ve hizmet ifaları ile ilgili olarak satıcıların alıcılara, söz konusu işlemlerin Hazine lehine kayda alınmasını sağlayacak fatura vb. belge düzenlenmesiyle mümkündür demektir. Bu zincir kırılmadan işlediği takdirde, mal ve hizmet unsurlarının ilk üretiminden/ithalatından nihai tüketime sunuldukları aşamaya kadarki tüm tedavül zinciri boyunca oluşan katma değerle, bu iş ve işlemleri yapanların elde ettikleri gelir ve kazançların tespiti, dolayısıyla da bunlar üzerinden alınacak vergilerin hesaplanması mümkün olacaktır.
Zincirin herhangi bir halkasında kaçak oluşması durumunda ise, hasıl olacak verginin bir kısmının ziya uğraması söz konusu olmaktadır. Hatta bazen bir halkadaki kaçak başka halkalara da sirayet ederek, tüm zincirin fesada uğramasına sebebiyet vermekte ve bu işlemlerden doğması muhtemel vergilerin tümünün kayba uğramasına neden olmaktadır.
Ancak, esasları yasalarda oldukça sağlam ve tutarlı bir biçimde öngörülmüş olmasına rağmen belge düzeninin pratikte aksaması nedeniyle;
1- Satıcılar müşterilerine belge düzenlememe fırsatı bulabilmektedir. Çünkü kendi müşterisine belge düzenlemeyen ya da düzenlemek zorunda kalacağını düşünmeyenler, almış oldukları mal/hizmetin belgesini istemezlik edebiliyorlar. Nihai tüketici olan müşteriler ise, çoğunlukla belge almak ihtiyacını hepten duymuyorlar. Belgeler işlerine yaramıyor çünkü.
2- Kendi müşterilerine belge düzenlemek durumunda kaldıklarında ise, yükselen hasılatlarını dengelemek suretiyle vergi kaçırmak (yani matrahlarını olduğundan az göstermek) için gerçek dışı belge kullanabiliyorlar. 2005 yılından beri geçerli olan Ba-Bs uygulamasına ve İdarece gerçekleştirilen uygulamaya dayanılarak yapılan analizlerle bu analizler sonucunda gerçekleştirilen geriye doğru vergi incelemelerine rağmen SMİYB kullanımının önüne geçilemiyor.
Şu halde vergi kaçağının başlıca iki nedeni olduğunu söylememiz mümkündür.
2.1 Birincisi, perakende satış aşaması başta olmak üzere, müşterilerin, satıcıları belge düzenlemeye teşvik edecek ya da zorlayacak herhangi bir motivasyona sahip olmamalarıdır.
2.2 Diğeri ise, gerçek dışı belge kullanma imkanına sahip olmalarıdır. Gerçek dışı belge kullanma konulu vergi incelemelerinin iş işten geçtikten sonra yapılması, bu tür belgelerin kullanıldığının tespit edilmesi durumunda bile çoğunlukla bunların 'bilmeyerek kullanma' kapsamında değerlendirilerek uzlaşmaya sokulması, uzlaşmada da, cezaların neredeyse tamamının, kimi zaman vergi aslının bir kısmıyla birlikte silinmesi, sahte belge kullanımını adeta teşvik eder bir hale getirmektedir.
Bu da ne yazık ki, doğan vergisini gerçeğe uygun şeklide beyan edip ödeme konusunda –bir anlamda nefsine uyarak– hassasiyet göstermeyen bazı mükelleflerimizde bir tür alışkanlığa dönüşmekte; bu gün doğan vergilerini, İdarece tespit edilme ihtimali olsa da bunu ileri bir tarihe erteleme, tespit edilince de uzlaşma ve indirimdi.. derken, neredeyse aynı vergiyi ödeyebilme avantajının olduğu bir durum meydana getirmektedir.
**
Bu arada, ilginçtir; sadece vergi kaçırma işinde değil; kara para aklamaktan haksız teşvik kullanımlarına ve hatta şirketlerin içinin boşaltılmasına yönelik usulsüzlüklere kadar.. daha pek çok alanda, değişik saiklerle kullanılan SMİYB'den şikayet etmeyenin de olmadığını görüyoruz.
Başka bir deyişle; sahte faturadan maliyeci şikayetçi, meslek mensubu şikayetçi, işinde gücünde olan, düzgün çalışan tüccar ve esnaf şikayetçi… Kim kaldı o zaman? Herkes muzdaripse şayet.. neden temelli bir biçimde kurtulmuyoruz ki o zaman bu beladan?
Evet gerçekten de, bu sahte fatura olayı üzerine yıllardır kafa yoran biri olarak biz de, bunun; zaman zaman, hatta mütemadiyen bu tür belgeleri kullanan mükelleflerimiz dahil, herkesin zarına olduğunu düşünüyoruz.
Kişisel kanaatimiz, SMİYB kullanımındaki yaygınlığın, bunların ortaya konulmasındaki sistematik zafiyetin yanısıra, tespit edildikten sonra bunları kullananların caydırıcı müeyyidelerle karşılaşmıyor olmalarının vermiş olduğu rahatlıktan kaynaklandığı yönündedir.
İşte, önceki bir iki yazımızda da belirttiğimiz gibi, biz; bütün bu sorunlara köklü bir çözüm getirebileceğini, yani; bir yandan belgeli alışverişi teşvik ederken, diğer yandan da gerçek dışı belge kullanma imkanını pratikte sıfıra indireceğini düşündüğümüz, akıllı fatura mantığıyla çalışacak, adına Kayıt Dışı Ekonomiyle Mücadele Çemberi dediğimiz bir yöntemi öneriyoruz.
Sağlam bir belge düzeninin kurulmasından, bu belgelerin tümünün istisnasız bir biçimde, hasılat ve gider unsurları olarak beyan edilmesine ve nihayet, özellikle perakende alışverişlerde fatura fiş istemelerini teşvik etmek üzere nihai tüketicilere yönelik yaygın bir vergi primi uygulamasının tatbik edilmesi durumunda, devrenin başarılı bir biçimde kapanabileceğini öngören, üç adımlık bir çember şeklinde tasnif ettiğimiz ve meslek mensuplarının da başta hukuki sorumlulukları olmak üzere fiili iş yüklerinin de hafiflemesini sağlayacak olan bu sistemi; Ülkedeki kayıt dışı ekonomi ve vergi kayıp ve kaçağıyla mücadelede Maliye İdaresinden sonraki belki de en önemli paydaşlarından biri sayılabilecek meslek mensuplarıyla onların temsilcileri konumunda olan oda, birlik ve diğer organizasyonlarının dikkatine, konuyu değerlendirip sahiplenerek ilgili mahfillerde gündeme getirmeleri için sunmak istiyorum.
Fakat 'Belge serilizasyonu ve basımı', 'belgelerin hasılat/gider kalemleri olarak Maliyeye beyanı' ve 'belgeli alışverişin teşviki' diye üç ayrı adımdan oluşan söz konusu projemizin detayları hakkında bilgi vermeyi, yer darlığı nedeniyle sonraki bir iki yazımıza bırakmak durumundayız.
Konuya ilgi duyan dostlarımızın kıymetli destek ve yorumlarını bekliyorum.
Sistemi anlatmaya başlayacağımız sonraki buluşmamızda görüşmek dileğiyle, hoşça kalın…