Lozan Barış Antlaşması, Türkiye'nin politik, ekonomik, parasal, askersel, kültürel ve adlî bağımsızlığını; ulusal sınırlar içinde yeni bir Türk Devleti'nin varlığını dünyaya kabul ve tescil ettirmiştir. Yeni Türk Devleti'nin adı 29 Ekim 1923'te konmuş ve Türkiye Cumhuriyeti olmuştur. Lozan Barış Antlaşması, Türkiye Cumhuriyeti'nin tapusudur.

Lozan Barış Antlaşması'nın Türkiye ve Türk ulusu için ne kadar önemli olduğunu anlamak için İşgal Kuvvetleri son Yüksek Komiseri Sir Horace Rumbold'un şu sözüne dikkat çekerim:

'Sevr Antlaşması ölmüştür. Şimdi Misak-ı Millî ile boğuşacağız.'

Birinci Dünya Savaşı sonunda 30 Ekim 1918'de Osmanlı Devleti, ağır koşullu Mondros Ateşkes Anlaşması'nı imzalamıştır. Mondros Silah Bırakma Anlaşması'nı imzalatan ilk Yüksek Komiser İngiliz Amirali Sir Arthur Calthorpe idi. Ülke kısa sürede işgal edilmiş, orduları dağıtılmış, devletin bütün kurumlarına, kuruluşlarına el konulmuştur.

Emperyalist devletler, Türkleri tarihten silmek, Türk yurdunu tümüyle ele geçirmek için, maşa olarak kullandıkları Yunan güçlerini Anadolu içlerine sürmüşlerdir. Türk ulusu, tarihin hiçbir aşamasında tutsak olmamıştır. Yine tutsak olmamak için silaha sarılıp mücadeleye başlamıştır. Emperyalist devletler, sözde barış yapmak için tüm koşullarını kendilerinin hazırladığı Sevr Antlaşması'nı ortaya koymuşlardır.

Kurtuluş için kılını kıpırdatmayan Osmanlı yöneticileri, düşmanla işbirliği içine girmiş ve Anadolu Ulusal Eylemi'ni başarısız kılmak için elinden geleni esirgememiştir. Dahası Sevr Barış Antlaşması diye önlerine konulan ağır koşulları tereddüt etmeden imzalamıştır. Sevri de imzalatan İşgal Güçlerinin İkinci Yüksek Komiseri İngiliz Amirali Sir John Michael De Robek idi. Sevr'i, Meclisin onaylaması gerekiyordu. Oysa Osmanlı Meclisi işgalcilerce dağıtılmıştı.

Türk Ulusu, özgürlüğü ve bağımsızlığı için Atatürk'ün önderliğinde savaşımını sürdürüyordu. İnönü'nde, Sakarya'da, Dumlupınar'da zafer üstüne zafer kazanıyordu. İngiliz Hükûmeti ve İstanbul'daki temsilcileri Sevr'i Türklere onaylatamayacaklarını anlamışlardı. İşte bu nedenledir ki 'İşgalcilerin İstanbul'daki üçüncü Yüksek komiseri olan sivil diplomat Sir Horace Rumbold, 17 Ekim 1922 günü 'Sevr Antlaşması ölmüştür. Şimdi Misak-ı Millî ile boğuşacağız.' demiştir. Bu saptamayı İngiliz Hükûmeti de benimsemiş görünmektedir (Dr. Bilal N. Şimşir; İngiliz Belgeleriyle Sakarya'dan İzmir'e, 1921-1923, s. 427, 436).'

İşgalci Emperyalist devletler, silah zoruyla kendi hazırladıkları sözde barış antlaşması olan Sevr'i onaylatamadılar. Bundan sonraki görüşmelerde mücadele Misak-ı Millî üzerinde olacaktır. Barış görüşmeleri İsviçre'nin Lozan kentinde yapılmıştır. Lozan Barış Antlaşması'nı doğru anlamak için kilit sözcük Misak-ı Millî'dir. Nedir Misak-ı Millî?

Yeni seçilen vekiller, Osmanlı Mebuslar Meclisini oluşturmak için 20 Ocak 1920'de İstanbul'da toplandı. Ulusal Hakları Savunma Grubu oluşturup Atatürk'ün hazırladığı Misak-ı Millî'yi, Meclise kabul ettirmesi gerekiyordu; ama Rauf Orbay ve arkadaşları, Ulusal Hakları Savunma Grubu yerine Felah-ı Vatan Grubunu oluşturmuştu. Meclis, 17 Şubat 1920'de Misak-ı Millî'yi (Ulusal Ant'ı) oy birliğiyle kabul etti. Altı maddelik Ulusal Ant, özetle şöyledir:

'Ateşkes sınırları (30 Ekim 1918) içinde kalan Osmanlı Müslüman çoğunluğun oturduğu bölgelerin tamamı ayrılmaz bir bütündür.

Kars, Ardahan, Artvin ve Batı Trakya için halkoyuna başvurulacaktır.

Marmara Denizi ve Boğazların güvenliği sağlanmalıdır. Boğazların ticari ulaşıma açılması, bizim de içinde bulunduğumuz ilgili devletlerin alacağı kararla bağlı olacaktır.

Azınlıkların haklarına uluslararası anlaşmalar çerçevesinde saygı duyulacaktır.

Ulusal ve ekonomik gelişmemizi sağlamak, işleri daha çağdaş bir yönetimle yönetebilmek için her devlet gibi bizim de tam bir bağımsızlığa ve özgürlüğe gereksinmemiz vardır. Bu nedenle siyasi, adli, mali gelişmemizi önleyecek sınırlamalara karşıyız. Borçlarımızın ödenmesi de bu koşullara aykırı olamaz (Prof. Dr. Suna Kili, Türk Devrim Tarihi, s. 58-59).'

Ulusal Ant, tam bağımsızlık ilkesini vurgulamaktadır.

Ulusal Ant, 'Erzurum Kongresi'nde kabul edilip Sivas Kongresi'nde genişletilen Milli Mücadele Hareketi'nin iç ve dış ilkelerini kapsamaktadır. Ulusal Ant, asgari barış koşullarının anlatımıdır; uluslararası ilişkilerde diğer devletlere Türk tarafının tezlerini açıkça anlatmak, duyurmak anlamına gelmektedir; dış politikada Türk tarafının tezlerini açıkça ortaya koymaktadır. Belirtilen sınırlarla Turancılık olgusu peşinden koşulmayacağını vurgulamaktadır; Orta Doğu'daki Osmanlı mirasını terk etmektedir. Artık gerçekçi bir dış politika izleneceğini uluslararası ortama duyurmaktadır (Levent Ürer, Mondros'tan Mudanya'ya Türk Dış Politikası, s. 67-70).'

Lozan Konferansı İsviçre'nin Lozan kentinde 20 Kasım 1922'de başladı. Türk Delegeler Kuruluna, İsmet Paşa başkanlık ediyordu. Konferansa, Türkiye, İngiltere, Fransa, İtalya, Japonya, Yunanistan, Romanya, Yugoslavya katıldı. Bulgaristan ve Sovyet Rusya kendileriyle ilgili konular görüşülürken katılmıştır.

'Lozan'da genç Türkiye Hükûmetinin temsilcileri, bir yandan Müttefiklerin bitmek tükenmek bilmeyen isteklerine karşı koyarken diğer yandan kapitülasyon adı altındaki yabancılara tanınan birtakım ayrıcalıklardan memleketi kurtarmak durumunda kalıyorlardı. Ayrıca Lozan'da çözüm için Türk temsilcilerini bekleyen başka bir konu da Osmanlı Devleti'nin borçları idi. Osmanlı Devleti'nin dünya güzünde yitirilmiş olan değer, onur ve haysiyetinin iadesi gerekiyordu (Taner Baytok, İngiliz Belgelerinde Türk Kurtuluş Savaşı, s. 161-162).'

Osmanlı Devleti Kanuni Sultan Süleyman zamanında Fransızlara ticari ayrıcalıklar tanımıştı. Kapitülasyon denilen bu ayrıcalıklar her geçen yıllarda hemen her devlete tanındı ve daha da genişletildi, ekonomik, adli konuları da içine aldı.

II. Abdülhamit Dönemi'nde de Osmanlı borçlarına karşılık Düyunu Umumiye adı altında yabancı devletler, devletin gelirlerine el koydu. Türk delegeler kurulunun başını ağrıtacak ve karşılarına zorluk olarak çıkacak asıl konular kapitülasyonlar ve Osmanlı borçları adalet konularıydı. Osmanlı Devleti sınırları içinde yaşayan azınlıklar veya yabancılar ile ilgili davalara Osmanlı yargısı bakamıyordu. Yabancılar, kendileri yargılıyorlardı.

Diğer yandan değerli kağıtlarda ve kağıt paralarda Fransızca, Yunanca, Ermenice ibareler bulunuyordu. Bu durum, ekonomik bağımsızlık ile çelişiyordu ve kabul edilemezdi.

'Lozan Konferansı'nda emperyalist devletlerin temsilcileri ekonomik ve adli ayrıcalıkları bırakmak istemiyor, Düyunu Umumi Yönetiminin devamını istiyorlardı. Türk tarafı ise Ulusal Ant ( Misak-ı Millî) ile belirlenen tam bağımsızlık ilkelerinden vazgeçmiyordu.

'Müttefik delegeleri, antlaşmanın yenilen Türkiye ile muzaffer Batılı Devletler arasında yapılacağını düşünmekteydi. Türk Kurulu, Müttefiklerin bu yanlış inancını değiştirmek zorundaydı. Antlaşmanın eşit koşullar içinde imza edilmesi gereğini onlara inandırmak gerekiyordu ( T. Baytok, age. s. 161-162).'

Görüşmeler, sert tartışmalar ile günlerce sürdü. Türk istekleri, yani tam bağımsızlık istekleri benimsenmeyince 04 Şubat 1922'de Konferans kesintiye uğradı ve Tük Delegeler Kurulu yurda döndü. Yoğun geçen görüşmeler sonunda 23 Nisan 1922'de yeniden toplandı. Sert geçen tartışmalar sonunda Türklerin istekleri karşılanınca 24 Temmuz 1923'te Lozan Barış Antlaşması imzalandı.

'Lozan Antlaşması, Ulusal Ant'ı gerçekleştirmiş ve bütün dünyaya tanıtmıştır. Lozan Barış Antlaşması, Türk'ün sert bir çelikten yapılmış ruh ve azmine sahip olduğunu, Türklüğe ve tüm dünyaya öğretmiştir. Türklerin başlarına gelen büyük felaket karşısında boyun eğmediğini, direnip savaşarak amaçlarına ulaştığını göstermiştir.'

'Lozan Antlaşması, büyük önder Atatürk'ün Türk ulusunu, toplumsal, siyasal ve tüm alanlarda mucizevi atılımlarla çağdaşlaştırmayı başardığını göstermiştir. Lozan Antlaşması, ulusal amaçların gerçekleşmesini, kendi çabasından çok başkalarının yardımından bekleyen ve bu yolda başkaları için kendisini ateşe atan ulusların yıkımdan başka bir şey elde edemeyeceklerinin tezahürü olmuştur ( Ord. Prof. Y. Hikmet Bayur, Türkiye Devleti'nin Dış Siyasası, s. 148-149).'

Lozan Antlaşması'nın gerçekçi özelliği, onun sürekli bir barış unsuru ve modern Türkiye'nin temelindeki ana belge olarak bugüne kadar ayakta durabilmesine olanak vermesidir ( T. Baytok, age. s. 216).'

'Lozan Barış Antlaşması, Türklere karşı, yüzyıllardan beri hazırlanmış ve Sevr Antlaşması ile tamamlandığı sanılmış büyük suikastın sonuçsuz kaldığını bildiren bir belgedir. Osmanlı tarihinde benzeri görülmemiş bir siyasi zafer eseridir (M. Kemal Atatürk, Nutuk, s. 518).'

'Lozan Antlaşması, ulusal devletin sınırlarını, azami imkanda kurtararak vücuda getirmiştir. Çünkü bir memleketin sınırları fiilen kurulmadıkça, yalnız müzakere ile temin olunmaz. Batıdan doğu sınırına kadar sınırlarımız, bütün memleketin işgalden sonra, önce kendi çabamızla ve silah kuvveti ile fiilen kurulmuştu. Bunun özelliği, ulusal bir devletin sınırları olmasıdır. İlk günden beri, ulusal bir devletin sınırları isteğiyle ortaya çıkmamız, bizi memleket bütünlüğü ve sınırlar sorununda manen ve maddeten kuvvetlendirmiştir.'

'Lozan Antlaşması'nın sonuçlanması üzerine birçok memleket ile aramızda husumetin son bulması ve dostluk ilişkilerinin kurulması sağlanmıştır. Lozan Antlaşması, Türk siyasi yaşamında başlı başına bir yer tutan ulusal bir eser durumundadır. Lozan Antlaşması, yeni bir Türk Devleti'nin kurulmasında temel unsur olan siyasi bir belgedir. Bu ulusal devlet, tam anlamıyla uygar, bağımsız bir devletin tüm haklarına sahip olmuştur.'

Lozan Antlaşması, askeri zaferleri gibi ulusumuzun hakkı ve kendi yeteneğinin ürünü olan bir kazançtır ( İ. İnönü, Hatıralar 2, s. 154, 157, 158, 160).'

Lozan barış Antlaşması, Türkiye Cumhuriyeti'nin tapu senedidir. Hiç kimse, bunları bulandırmaya, sulandırmaya, küçümsemeye kalkmasın.

Lozan Barış Antlaşması'nın imzalanmasının 99. Yılı ulusumuza ve tüm devletlere kutlu olsun. Ulusal Ant ilkelerini yani tam bağımsızlık ilkelerini tüm dünyaya benimsettiren başta Atatürk ve Türk Delegeler Kurulu Başkanı İsmet İnönü olmak üzere, delegeleri, tüm şehitlerimizi saygıyla, minnetle anıyoruz. Ruhları şad, mekanları cennet olsun.